İşsizlik Maaşı Nedir ve Nasıl Alınır? Başvuru Şartları ve Maaş Nedir?

Çeşitli nedenlerle işini kaybeden, işten ayrılan veya çıkarılan kişiler devletten işssizlik desteği alabiliyor. Peki işssizlik maaşı şartları neler ve hangi haklardan yararlanılıyor? Merak edilen sorulan cevapları haberimizde. İşsizlik ödeneği nedir? İşsizlik ödeneği ne kadar? İşsizlik ödeneği ve sağlık hizmetleri nedir?

İŞSSİZLİK ÖDENEĞİ NEDİR?

Sigortalı işsizlere yasada belirtilen şartları taşımaları halinde işsiz kaldıkları dönem için belirli süre ve miktarda yapılan ödemedir.

İŞSSİZLİK ÖDENEĞİNDEN YARARLANMA ŞARTLARI NELER?

  • Kendi istek ve kusuru dışında işsiz kalmak,
  • Hizmet akdinin sona ermesinden önceki son 120 gün hizmet akdine tabi olmak,
  • Hizmet akdinin feshinden önceki son üç yıl içinde en az 600 gün süre ile işsizlik sigortası primi ödemiş olmak,
  • Hizmet akdinin feshinden sonraki 30 gün içinde en yakın İŞKUR birimine şahsen ya da elektronik ortamda başvurmak,

İŞSİZLİK ÖDENEĞİ BAŞVURUSU NASIL YAPILIR?

Hizmet akdinin feshinden sonraki 30 gün içinde en yakın İŞKUR birimine başvurmak gerekmektedir. Başvuru, İŞKUR birimine şahsen gelerek veya elektronik ortamda www.iskur.gov.tr adresinden yapılabilir. Mücbir sebepler dışında 30 gün içerisinde başvurulmaması halinde, başvuruda gecikilen süre, toplam hak sahipliği süresinden düşülmektedir.

İşsizlik ödeneğinin ödenebilmesi için sigortalı işsizlerin iş almaya hazır durumda olması gerekmektedir. İşsizlik ödeneği başvurusu ile kişinin iş arayan kaydı yapılmakta veya güncellenmektedir. Böylece sigortalı işsizlerin danışmanlık, işe yerleştirme ve mesleki eğitim hizmetlerini alması sağlanmaktadır. Dolayısıyla, vekâletname ile başvuru yapılması imkanı bulunmamaktadır.

İŞSSİZLİK ÖDENEĞİ ALANLR BAŞKA HANGİ HAKLARDAN YARARALNIYORLAR?

  • İşsizlik Ödeneği
  • Genel Sağlık Sigortası Primleri
  • Yeni bir iş bulma
  • Meslek geliştirme, edindirme ve yetiştirme eğitimi

İŞSİZLİK ÖDENEĞİ MİKTARI NE KADAR?

Son 4 Ay Asgari Ücretle Çalışan 2.943,00 1.177,20 8,93 1.168,27
Son 4 Ay 3.500 TL ile Çalışan 3.500,00 1.400,00 10,63 1.389,37
Son 4 Ay 6.000 TL ile Çalışan 6.000,00 2.354,40 (*) 17,87 2.336,53

İŞSİZLİK ÖDENEĞİ NEREYE YATIYOR VE NEREDEN ALINIYOR?

İşsizlik ödeneği başvuruları izleyen ayın sonuna kadar sonuçlandırılır. İşsizlik ödeneği, her ayın beşinde aylık olarak işsizin kendisine ödenir. Ödeme tarihini öne çekmeye Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı yetkilidir.

Sigortalı işsizler, TC Kimlik Numaralı Nüfus Cüzdanı ile birlikte her hangi bir PTTBank şubesine başvurarak işsizlik ödeneklerini alabilirler.

İŞSİZLİK ÖDENEĞİ HANGİ DURUMALRDA KESİLİR?

İşsizlik ödeneği almakta iken;

  • İŞKUR tarafından teklif edilen mesleklerine uygun ve son çalıştıkları işin ücret ve çalışma koşullarına yakın ve ikamet edilen yerin belediye mücavir alanı sınırları içinde bir işi haklı bir nedene dayanmaksızınreddedenlerin,
  • Çalışma hayatını inceleme ve denetleme yetkisine haiz müfettişlerce veya kamu idarelerinin denetim elemanları tarafından yapılan denetimlerde Kurumumuzdan işsizlik ödeneği aldığı dönemde kayıt dışı olarak çalıştığı tespit edilenlerin,

işsizlik ödenekleri tekrar başlatılmamak üzere kesilmektedir.

  • İşsizlik ödeneği aldığı süre içinde herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı almaya başlayanların ödenekleri “Emeklilik” gerekçesiyle yaşlılık aylığını almaya başladığı tarih itibarıyla kesilir.
  • İŞKUR tarafından önerilen meslek geliştirme, edindirme ve yetiştirme eğitimini haklı bir neden göstermedenreddeden veya kabul etmesine karşın devam etmeyen ve haklı bir nedene dayanmaksızın Kurum tarafından yapılan çağrıları zamanında cevaplamayan, istenilen bilgi ve belgeleri öngörülen süre içinde vermeyenlerin işsizlik ödenekleri kesilmektedir. Ancak, bu hallerin sona ermesi durumunda, ödemelere yeniden başlanmaktadır. Ödemenin süresi başlangıçta belirlenmiş olan toplam hak sahipliği süresinin sona erdiği tarihi geçememektedir.

İŞSİZLİK ÖDENEĞİ ALANLAR SAĞLIK HAKLARINDAN YARARLANIYOR MU?

İşsizlik ödeneği alanlar genel sağlık sigortası kapsamında olup, işsizlik ödeneği ödenen günler için, ilgililer adına sadece genel sağlık sigortası primleri İşsizlik Sigortası Fonundan yatırılmaktadır. Ödenek alanların bakmakla yükümlü olduğu kişiler de genel sağlık sigortalısı kapsamında sağlık hizmetlerinden yararlanabilmektedir.

Barış Özcan Kitap Tavsiyeleri

Bir Ömür Nasıl Yaşanır? – İlber Ortaylı

50 Soruda Yapay Zeka – Cem Say

Fasa Fiso – Teoman

Sivrisinek Şehirde – Erlom Ahvlediani

Saatleri Ayarlama Enstitüsü – Ahmet Hamdi Tanpınar

Don Kişot – Miguel de Cervantes

Morgue Sokağı Cinayeti – Edgar Allan Poe

Yürümenin Felsefesi – Frederic Gros

Kan ve Gül – Alper Canıgüz

Dublörün Dilemması – Murat Menteş

İnsan Nedir? – Mark Twain

Robinson Crusoe – Daniel Defoe

Karantina uygulanan şehirler neler? Hangi şehirlerimize koronavirüs karantinası uygulanıyor? Corona virüs karantinası!

Karantina uygulanan şehirler neler? Hangi şehirlerimize koronavirüs karantinası uygulanıyor? Karantina uygulanan şehir, köy ve mezralar nelerdir? Türkiye’de coronavirüs karantinası!

Koronavirüs tüm dünyada büyük bir salgın ve tehdit olmaya devam ediyor. Devletler corona virüs için birçok önlem almış durumda. Türkiye’de koronavirüs önlemleri neticesinde ciddi adımlar atıyor. Özellikle corona virüs riskinin olduğu bazı köy ve şehirler karantina altına alındılar. Bu bölgelere giriş ve çıkışlar kapatıldı. Hangi şehirlerimize ve beldelere karantina uygulandığı detaylarıyla haberimizde.

KARANTİNA UYGULANAN İLLER VE BELDELER ŞU ŞEKİLDE:

ÇANAKKALE

Çanakkale’nin Çan ilçesine bağlı Maltepe köyü, İlçe Hıfzıssıhha Kurulu tarafından alınan karar ile 14 gün süreyle karantina altına alındı.

GİRESUN

Giresun Valiliği, Çamoluk ilçesine bağlı Karadikmen köyünün koronavirüs nedeniyle karantina altına alındığını duyurdu. Giresun Valiliği’nden yapılan açıklamada, “Çamoluk ilçesi Karadikmen köyünde, koronavirüs (Kovid-19) salgının kontrolü amacıyla, Umumi Hıfzıssıhha kanununun 27. ve 72. maddeleri kapsamında ikinci bir değerlendirmeye kadar karantina uygulanmasına karar verildi” denildi.

SİVAS

Sivas’ta koronavirüs tedbirleri kapsamında 5 köy karantina altında alındı. Koronavirüs tedbirleri kapsamında Sivas’ın Akıncılar ilçesinde 1 köy, Suşehri ilçesinde 2 köy ve Koyuluhisar ilçesinde 2 köy karantina altına alındı.

ÇANKIRI

Çankırı’nın Çerkeş ilçesine bağlı Aliözü köyünde yeni tip koronavirüs tedbirleri kapsamında karantina uygulamasının başlatıldığı bildirildi. İlçeye bağlı Aliözü köyünde, şehir dışından cenazeye gelen bir kişinin dönüşte yaptırdığı testin pozitif çıkması sonucunda köye giriş ve çıkışlar geçici süreyle durduruldu.

KÜTAHYA

Kütahya’nın Simav ilçesi Yeşildere köyünde 55 yaşında bir hastanın koronavirüs testinin pozitif çıkması üzerine köy karantinaya alındı. Simav ilçesine 25 kilometre uzaklıkta bulunan 900 nüfuslu 250 haneli Yeşildere köyünde oturan 55 yaşında İbrahim Otman isimli hastanın koronavirüs testinin pozitif çıkması üzerine köy karantinaya alındı. Şahsın Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavisi sürerken, hastayla temas eden 37 kişi de karantinaya alındı.

GÜMÜŞHANE

Gümüşhane’nin Şiran ilçesi Yukarı Kulaca köyü koronavirüs tedbirleri kapsamında karantina altına alındı. Gümüşhane Valiliği’nden konuyla ilgili yapılan açıklamada “Kocaeli ilinden gelen bir vatandaşımızın Kocaeli ilinde Koronavirüs pozitif bulgusu bulunan bir kişiyle teması tespit edildiğinden Şiran İlçesi Yukarı Kulaca Köyü’nde karantina tedbiri alınmıştır” denildi.

ARTVİN

Artvin’in Boçrka ilçesi Cami Camili köyü, 65 yaş ve üzeri nüfusun fazla olması nedeniyle karantina altına alındı. Köye giriş ve çıkışlar durduruldu. Jandarma ekipleri köyün giriş ve çıkış noktalarında önlem alırken, cami hoparlörlerinden yapılan anonslarla vatandaşlar, evlerinden çıkmamaları yönünde uyarılıyor.

Bu arada Artvin’in Ardanuç ilçesi Geçitli köyünden geçen Ardahan bağlantı yolu da tedbir amacıyla ulaşıma kapatıldı. Ardahan’a gitmek isteyenler, Şavşat-Ardahan karayolunu kullanacak.

TUNCELİ

CHP Tunceli’nin Mazgirt ilçesine bağlı Geçitveren köyünde, 2 kişide koronavirüs testinin pozitif çıkması üzerine köy karantinaya alındı.

İstanbul’dan gelen bir ailenin 85 yaşındaki bir kadın ve 70 yaşındaki erkeğin rahatsızlanması sonrasında ise Tunceli Devlet Hastanesi’ne götürüldüğü ve yapılan testler sonucunda koronavirüs testlerinin pozitif çıkması nedeniyle köyün karantina alındığı öğrenildi.

MALATYA

Malatya Valiliği, Darende ve Arapgir ilçelerinde 2 mahallenin koronavirüs nedeniyle karantina altına alındığını bildirdi. Malatya Valiliği’nden yapılan açıklamada, Darende İlçe Hıfzıssıhha Kurulu kararıyla Ilıca Mahallesi ve Arapgir İlçe Hıfzıssıhha Kurulu kararıyla da Eğnir Mahallesinde koronavirüs salgını nedeniyle 29 Mart 2020 tarihi itibariyle karantina kararı altına alındığı belirtildi.

YOZGAT

Yozgat merkeze bağlı Derbent veÇekerek ilçesine bağlı Yukarıkarahacılı köyü yeni tip koronavirüs (covid-19) tedbirleri kapsamında karantina altına alındı. Köyde jandarma ekipleri geniş önlem alırken köye giriş ve çıkışların yasaklandığı aktarıldı.

VAN

Van’ın Çaldıran ilçesindeki Han Mahallesi’nin ardından İran sınırındaki Başkale ilçesine bağlı Esenyamaç Mahallesi ile Çatak ilçesine bağlı Çemik ve Tellikaya mezraları da koronavirüs nedeniyle karantinaya alındı. 2 pozitif vakanın olduğu mahalle ve mezralara, araçların giriş ve çıkışlarına izin verilmiyor.

RİZE

Rize merkeze bağlı Kendirli beldesi ve yakınındaki Yeni Selimiye, Beştepe, Esentepe ve Maltepe köyleri potansiyel koronavirüs vakalarının önüne geçebilmek için karantina altına alındı.

DÜZCE

Düzce Valiliği tarafından il genelinde bulunan tüm köylerde ev karantinası uygulaması başlatıldı. Köye şehir dışından gelen her kişi “Ev karantinasına” alınarak 14 gün takip edilecek.Düzce İl Pandemi Kurulunun gerçekleştirdiği olağanüstü toplantı sonrasında il genelinde bulunan 278 köy muhtarına yeni kararları açıkladı. Buna göre il genelinde tüm köylerde ev karantinası süreci başlatıldı. Alınan bilgilere göre, Düzce’ye başka bir şehirden gelen tüm vatandaşların korona virüs (COVİD-19) hastalığı açısından geldiği tarihten itibaren ev karantinası başlatılacak. Muhtarlara gönderilen ‘Evde COVİD-19 kapsamında büyükşehir/başka şehirlerden gelenler için Karantina Bilgilendirme ve onam formu ile il dışından gelenlerin takibi yapılacak. Her vatandaşa da durum tebliğ edilecek. Gelen vatandaşlar ikametlerinde 14 gün boyunca çıkmamaları ve misafir kabul etmemeleri konusunda bilgilendirme muhtarlar tarafından yapılacak. Ayrıca muhtarlar köy genelinde tüm vatandaşlara gerekli olmadıkça evden çıkmamaları konusunda da anons yapacak.

BAYBURT

Bayburt’ta Aşağıçimağıl ve Ortaçimağıl köyleri yeni tip Korona virüs tedbirleri kapsamında karantinaya alındı. Bayburt Valiliğinden yapılan açıklamada, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 27. ve 72. maddeleri kapsamında 2 köyün karantinaya alındığı bildirildi. Kararın Covid-19 ile mücadele kapsamında verildiği duyurulan açıklamada, “İlimiz merkez ilçesine bağlı Aşağıçimağıl ve Ortaçimağıl köylerinde Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 27. ve 72. maddeleri kapsamında 30 Mart 2020 tarihinden itibaren ikinci bir değerlendirmeye kadar karantina uygulamasına geçilerek köye giriş ve çıkışlar kapatılmıştır” ifadesi kullanıldı.

Zoom Meeting Nedir?

Zoom Meeting online görüşmeler, toplantılar, eğitimler, online dersler yapılabilen bir platformdur. Uygulamasını indirip veya tarayıcı üzerinden hem mobil ve tablet cihazlarında hem de bilgisayarlarda rahatlıkla çalışma yapabilirsiniz. Zoom uygulaması dünya üzerine yapılan araştırmalar sonucu en iyi 200 eğitim-öğretim aracı arasında kabul edilmektedir. Zoom ile hem mobil cihazlarınızdan hem de bilgisayarlardan sesli veya görüntülü görüşme, online ders verme, online ders alınabilir.

Ortaokul Çağındaki Çocuğun Gelişim Özellikleri ve Evreleri

Gelişme yan başlığı adı altında da yapmış olduğumuz tanıma göre gelişme; organizmaların, büyüme, olgunlaşma ve öğrenmenin etkileşimiyle sürekli olarak ilerleme kaydeden değişmesi olarak tanımlanmaktadır. Gelişim bir süreçtir ve gelişim devamlıdır. Gelişim organizmanın, ilk oluşum anından başlayarak bedensel, zihinsel, dil, duygusal, sosyal gibi çok yönlü ilerleyen, belli koşulları olan en son aşamasına ulaşıncaya kadar sürekli ilerlemeyle devam eden bir değişimidir.

“Çocuk eğitimi söz konusu olunca, gelişim evrelerinin ve gelişim özelliklerinin bilinmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.” Gelişim, sürekli olduğundan, çocuğun ilerleyen her yaşında devam etmektedir. Çocuğun gelişim dönemi özelliklerinin bilinmesi, eğitimci ve öğretmenlerin dikkat etmesi gereken önemli konulardandır, çünkü bu durum çocukları tanımalarına ve onlara daha kolay ulaşabilmelerine yardımcı olur. Her gelişim döneminin kendine özgü bir özelliği vardır.63 “Bireyin hayatını genel hatlarıyla; çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık gibi ana gelişim dönemlerine ayırarak incelemek mümkündür.”

Eğitimin etkili olabilmesi insan yapısının ve gelişim özelliklerinin iyice anlaşılmasına ve ona göre eğitimöğretim ortamlarının hazırlanmasına bağlıdır. Bunun için, insanın gelişim özelliklerini ve ona nasıl ulaşılabileceğini bilmek ve öğrenme olayının nasıl gerçekleştiğini bilmek, eğitimle uğraşanlar için büyük önem taşır.

“Psikolog ve pedagoglar çocukların ortak eğilimlerini ve davranış kalıplarını göz önünde bulundurarak, çocuğun gelişim çağını çeşitli evrelere ayırmışlardır.”66

Tablo1 Gelişim Evreleri:

Evreler Yaş Aralığı
   
Bebeklik Evresi Doğum  2 Yaş
   
İlk çocukluk evresi İkiAltı (2  6) Yaşlar
   
Son Çocukluk Evresi AltıOnbir (6  11) Yaşlar
   
İlk Ergenlik OnbirOndört (11  14) Yaşlar
   
Ergenlik OndörtOnsekiz (14 18) Yaşlar
   

Biz bu çalışmamızı, ilk ergenlik dönemi (1114) yaşlar arasında bulunan öğrenciler üzerinde yürüttüğümüzden dolayı bu dönemin gelişim özelliklerini öne çıkaracağız.

İlk ergenlik döneminden hemen önce son çocukluk dönemi içerisinde olan çocuk, bilişsel gelişim açısından somut işlemler döneminde olduğu için soyut kavramları somutlaştırma davranışı gözlemlenmektedir. Aynı zamanda sosyal gelişim açısından da çocuk için, kendini okulda, arkadaş ve oyun grubu içinde bulduğu ve sosyalleşmenin ilk adımlarını atmaya başladığı dönemdir. Bu dönemde çocukta kolay etkilenebilme, karşıt görüşe yönelme ve rekabet özellikleri ağır basar. Yine bu dönemde bilinçli bir sorumluluk anlayışı başlar.

İlk ergenlik döneminin yaş aralığına bakılacak olursa; 11 yaşında başlar ve ergenlik çağı ile son bulur. Bu dönem, çocuğun gelişip güçlenme dönemiolduğu kadar, duygusal alanda da önemli değişikliklerin gerçekleşmeye başladığı bir dönemdir. Olgunlaşma çağının da ilk basamağıdır.

İlköğretim çağındaki bütün çocuklar, biyolojik, duygusal ve sosyal gelişim açısından önemli bir değişim ve ilerleme kaydetmektedirler. Bu değişim ve ilerlemelerle birlikte, çocukların dini gelişim düzeyleri de farklılıklar arz etmektedir. Dönemin sonlarına doğru çocukların zihninde daha önceleri taklit veya sadece ezberden ibaret bir kavram olarak karşılarında duran; inanç, ibadet, dua vb. pek çok dini kavram daha açıklanabilir ve çocuğun zihninde daha anlamlı bir hale gelmektedir.

Aynı gelişim dönemi içerisinde bulunan çocukların aynı davranışları sergilemeleri mümkün olmamaktadır. Çünkü çocuğun gelişimine etki eden pek çok faktör vardır. Bunların başında aile, kalıtım ve çevre gelmektedir. Bundan dolayı çocukların davranışlarında sadece belirlenen gelişim evrelerini ele alarak incelemek eksik bilgiler edinmemize neden olacaktır. Bu açıdan bu faktörlerin hepsi birlikte incelenip ele alınmalıdır.

Arzu Doğan

SAMER

Okulda Din Eğitimi ve Öğretimi

“Okullar girdisi ve çıktısı insan olan kurumlardır. Dolayısıyla okullar insan eliyle insanların eğitildiği böylece insanların/toplumun ihtiyaçlarının karşılandığı kurumlardır.57 “Okulun amacı sadece öğrencilere bilgi kazandırmak, onları zihin ve bedenen eğitmek değil, aynı zamanda onların fikir ve iradelerini güçlendirerek, sağlam karakterde insan olmalarına yardımcı olmaktır. Okul bireyi çok yönlü olarak etkilemektedir. Okulun işlevlerini yerine getirmede ona katkı sağlayan alanlardan biri de dindir.”58 Okullar toplumun ihtiyaçlarını karşılayan kurum niteliğinde olmasından dolayı bireylerin din konusunda olan ihtiyacını da karşılamak durumundadır. Bireyleri çok yönlü geliştirmeyi ilke edinen okulun din eğitimindeki genel hedefi; “Yetişmekte olan nesle din hakkında doğru bilgi vermek, onların toplumda yaygın olan zihniyetler üzerinde düşünmelerini sağlamak ve gençleri bilinçlendirmek”59 olarak ifade edilebilir. Bu sayede öğrenciler din hakkında bilinçlenmiş olacaklardır.

Din eğitiminde dini değerleri öğrenciye hazır olarak sunmak yerine öğrencinin o değeri anlaması ve kendi değeri haline getirmesi amaçlanmalıdır. Kuru kuruya hazır olarak sunulan bilgilerin davranışlara çok az bir etkisi olmaktadır. Öğretim, öğrencilerin bu değerleri anlamlandırıp, kendi davranışları haline getirmesine yardımcı olacak şekilde ve bunu gerçekleştirmeye dönük olarak düzenlenmelidir. Din eğitimi ile öğrencinin kendi değerlerini anlaması, geliştirmesi, bunları kişiliğinin ifadesi haline getirilmesinin yolu gösterilmelidir.

Günümüzde okullara, öğrencilerin davranışlarının iyileştirilmesi ve değerlerini unutmayan, yaşatan bireyler yetiştirmesi açısından büyük görevler düşmektedir. İstenilen sonuçların ortaya çıkabilmesi için de en büyük pay özellikle din kültürü öğretmenlerimize düşmektedir. Değerleri öğrencilere aşılamada öğretmenlerin etkili rehberliğine ihtiyaç vardır.

Çocuğun dine dair merak ettiği soruları öğretmeni ile paylaşması, olması gereken bir davranıştır. Hatta din eğitimin etkili bir şekilde yapılmasını sağlayan olmazsa olmazlardan birisi de merak edilen ve cevap bulunması istenen sorulardır. Bu, dikkat edilecek bir noktadır. Öğrenciye din hakkında sorduğu sorulara cevap verme üslubu çok önemlidir. Öğrenciyi sorduğu sorudan dolayı yargılamamak, katı ve yasaklayıcı bir tavırla terslememek gerekir. Soruya daha makul bir şekilde cevap verme yönteminin bulunması gerekmektedir Aynı zamanda verilen cevaplar çocuğun gelişim seviyesine uygun olmalıdır. Bu yüzden bir din dersi öğretmeni sabırlı olmalı ve kendini geliştirerek yeni nesle ayak uydurabilmelidir. Bir din dersi öğretmeni her öğrenciye zorla dersle ilgili herhangi bir şey yaptıramayacağını bilmelidir. Kesinlikle unutulmaması gereken en önemli nokta ise ancak isteyen öğrenci öğrenebilir. Öğrencinin din dersine karşı tutumlarında din dersi öğretmeninin de payı büyüktür. Bu nedenle öğretmen, öğrencilere önce kendini sevdirmelidir. Bunu yapacak öğretmen ise önce kendini severek işe başlamalıdır. Kendini ve işini seven insan mutlu bir insandır ve ancak böyle bir insan çevresiyle olumlu ilişkiler kurabilme yeteneğine sahiptir. Bu nedenle öncelikle öğrenciyle arasında sevgi bağı kurabilen öğretmen başarılı bir öğretmendir.

Arzu Doğan

SAMER

Ailede Din Eğitimi ve Öğretimi

İslam dininin geleneklerine bakıldığı zaman çocuğun eğitimi dünyaya geldikten sonra değil, daha dünyaya gelmeden yani anne karnındayken başlar. Bu sebeple çocuk sahibi olacak eşler, çocuk anne karnındayken helal daire içinde yaşamaya özen gösterirler. İslam’a uygun olmayan davranışları sergilemek anne karnındaki çocuğa etki edeceğine inanırlar.

Çocuğun eğitimi, ilk olarak ve tabii olarak toplumun temel taşı olan ailede başlar. Açıktır ki ailede alınan eğitim kişinin tüm hayatını etkiler. Ailede alınan din ve ahlak eğitimi her çocuk için aynı düzeyde olamamaktadır. Bazı çocukların, ailede sağlıklı bir din ve ahlak eğitimi almalarının önünde bazı engeller olabilmektedir. Bu bağlamda bazı ailelerin dine karşı ilgisiz bir tutum ve davranış içinde olmaları; ilgili olan ailelerin de bazılarının etkili bir din eğitiminin metot ve yöntemlerini bilmemeleri sonucunda, çocukların büyük çoğunluğunun, bu kritik dönemi, din eğitimi açısından verimli geçirememelerine neden olmaktadır.45 “Aile ortamında verilen din eğitimi tarzının, sonraki yıllarda çocuğu dinden uzaklaştıran ya da dini değerlere bir daha kopmamak üzere bağlayan iki yönünün bulunması bakımından oldukça önem arz ettiği söylenebilir.”

Birey doğumdan itibaren getirdiği kapasitesi ve yetenekleri ile çevresiyle etkileşim sürecinde toplumsallaşır ve sosyalleşir. Birey içinde yaşadığı toplumun inanç ve dini uygulamalarından etkilenir ve yaşadığı toplumun bir parçası olarak dinini öğrenir. Ailesinin ve içinde yaşadığı toplumun dinini öğrenerek, din ile ilgili davranış ve tutumlarını şekillendirir.

“Amerikalı din eğitimcisi olan James M. Lee, geleceğin din eğitiminin aile temelli olması gerektiğini belirterek özetle şunları söylemektedir: Potansiyel olarak en kapsamlı ve en başarılı din eğitimi programı aile temelli din eğitimidir. Yaşam en derin ve kişisel seviyede aile içinde yaşanmaktadır. Hatta bu durum parçalanmış ya da tek anne ve babadan oluşan aileler için bile geçerlidir. Psikolojik veriler şunu ortaya koymaktadır ki; kişinin değer ve tutum yapısı ilk altı yaşında oluşmaktadır. Bu da büyük ölçüde aile içinde yaşanmaktadır. O bakımdan aile hayatı ve aile temelli din eğitimi, son derece önemli görülmektedir.”

Bireyin gençlik ve yetişkinlik dönemindeki dini inanç, duygu, tutum ve davranışlarının temeli de büyük ölçüde çocukluk döneminde ailede atıldığından dolayı, verilecek iyi bir eğitimle çocukta din duygusunun sağlıklı bir gelişimi sağlanabileceği gibi, bireyin ilerideki sağlıklı bir dini yaşam sürmesine katkı sağlayacaktır. Aksi durumda yanlış ya da baskı ve zorlamalarla bir eğitim vermek suretiyle ondaki din duygusunun körelmesine hatta ileriki dönemlerde dinden uzaklaşmasına neden olunabilir.

Bu nedenle bu konuda oldukça hassas davranmak gerekmektedir. Genel olarak bizler “Anne babalar ve din eğitimcileri olarak, çocuklarımızın bizim inandığımız dine inanmalarını, ona bağlanmalarını arzu ederiz. Gönlümüz bunu ister. Bu, son derece doğal bir durumdur. Ancak bu arzumuzu gerçekleştirmek amacıyla kendi inanç dünyamızı onlara dayatmaya, empoze etmeye, buyurgan bir tavır takınmaya, bizim sunduklarımızı onların hiç sorgulamadan kabullenmelerini, bizi aynen taklit etmelerini istemeye kalkışmamız, hoş görülecek bir tutum değildir; bundan olumlu sonuç alınmaz. Din eğitimi adına böylesi bir yaklaşım, çocuklarımızın özgürleşmelerini değil tutsaklaşmalarını doğurur.”50 Anne babaların bu tutumları çocukların hayatlarının tamamını etkileyebilmektedir. Örneğin; bir çocuğun baskı ve zorlamalarla namaz kılmaya alıştırılmaya çalışılması, bu çocuğun sadece anne ve babasının yanındayken namaz kılması ve onlar yokken namazı terk etmesi hatta belli bir yaştan sonra bir daha namaz kılmak istememesi baskı ve zorlamayla çocuğa hiçbir davranış kazandıramayacağımızın göstergesidir. Bu yüzden çocuğa din eğitimi verirken ona biraz zaman vermek gerekir.

Öncelikle çocuğun yapması istenilen davranışı anlatmak, ona öğretmek gerekir ki çocukta farkındalık oluşsun. Tabi önemli konulardan biri de çocuktan yapmasını istediğimiz davranışları örnek olarak görebileceği rol model olabilmek. Yani çocuktan yapılması istenen davranış anne baba tarafından sergilenmiyorsa anne babasının bu isteği çocuk tarafından karşılıksız bırakılır. Yani anne veya baba çocuğa sürekli kitap okumasını emrederek onun kitap okumasını istiyor ve hatta kitap okumanın yararlarını sürekli olarak çocuğa anlatıyorsa, bu durum çocuğun belki de kitap okumaktan nefret etme derecesine ulaşmasına neden olabilmektedir. Hal bu ki evde yarım saatte olsa tüm ailenin bir araya gelip belli bir kitap okuma saatinin olması durumunda okumak, çocuk için eziyet değil, bir zevk haline gelebilecektir.

Çocuk doğası gereği oyun oynamaya, eğlenmeye ihtiyaç duyar. Bundan dolayı ailede bireylerinin dikkat etmesi gereken bir husus da; çocuğu küçük yaşlardan itibaren yoğun dini sohbetler ortamında bırakılarak, oyun ve eğlence isteğinin bastırılması davranışıdır. Bu durum, dindarlık seviyesi oldukça yüksek olan ailelerde çocuğun oyun isteği bastırıldığı veya engellendiği durumlarda, dini eğitimin ölçüsüz yapıldığı ailelerde çocuğun gençlik dönemlerinde ailenin değerlerine ve kutsal kabul ettiklerine karşı isyankâr tavırlar sergilediği görülmektedir.51 Bu sebeple çocuğa din eğitimi verilirken de kararında verilmeli, çocuğu yaşının vermiş olduğu vazgeçilmez bir dönem olan oyun ve eğlenceden mahrum etmenin getireceği sonuçlar öngörülmelidir.

Bazı aileler, çocuklarının küçük yaşlarda yaptıkları yanlış davranışlara çocuk büyüdüğü zaman bu davranışından vazgeçer beklentisine girmektedirler. Hatta bazı aileler uygun olmayan davranışlarına alkış tutup çocuğun bu davranışını destekleme mesajı vermekte, daha sonra çocuk biraz büyümeye başladığı zaman bu davranıştan vazgeçirmeye çalıştıklarında bunu başarmakta güçlük çekmektedirler. Bu durumda, tutarlı davranmayan anne babaya bakan çocukta davranışlarında tutarlı olmamaya başlamaktadır. Bu gibi zamanında müdahale edilmeyen yanlış davranışlar, ileride anne babanın çocuktan şikâyet etme sebebi haline gelmektedir. Bu sebeplerden dolayı, çocuklar küçük yaşlardan itibaren; ana babaya, öğretmene ve büyüklere itaate, küçüklere karşı sevgi ve şefkatle davranmaya sevk edilmeli, kaba davranışları düzeltilmeli ve bu davranışların bilinci verilmelidir. Çocuğun iyi davranışları takdir edilerek kontrollü bir şekilde ödüllendirilmeli, hatalı davranışlarında, hemen kızmak yerine yapıcı olmalı ve doğruya yönlendirerek uyarılmalı, çocuğun gururunu incitecek davranışlardan, fiziksel şiddetten ve eleştirilerden kaçınılmalıdır. Unutulmaması gereken en önemli nokta ise; çocuğun yanlış davranışı ve tutumunu engellenmeye çalışılırken, mutlaka davranışın doğrusu da anlatılmalıdır. Hataların düzeltilmesinde, hakaret etme, azarlama, bağırıp çağırma, arkadaşlarıyla arasında bir takım kıyaslamalar yapma ve kıskandırma gibi fayda getireceği zannedilen davranışlar, çocuğa faydadan çok zarar getirir. Çünkü bu hareketler çocuğu arsızlığa ve inat ederek aynı yanlış işi tekrarlamaya sevk eder. Esasen bu gibi tutumlar sözlü eğitimin çocuk üzerindeki etkisini kaldırır.

Günümüzde çocuk eğitiminde karşılaşılan sorunlardan birisi de toplumumuzda var olan otoriter anlayışa bir tepki olarak gelişen aşırı özgürlük anlayışıdır. Bu anlayışın yaygınlaşmasının bir sonucu olarak da kimsenin sözünü dinlemeyen, her istediğini yapmak isteyen, sınır tanımayan, şımarık ve bencil çocuklar yetişmeye ve çoğalmaya başlamıştır. Tabii olarak bu anlayışın yerleşmesinde ailede alınan eğitimin önemli rolü vardır. Günümüzdeki ebeveynlerde ‘Ben görmedim çocuğum görsün, ben yaşamadım o yaşasın’ anlayışı çocuklara çokça yansıtıldığından, çocuklar her şeyi yapabilme özgürlüğüne sahip olduklarını bilinçaltlarına işlemekte zorluk çekmemektedirler. Ne yazık ki bu durum da ölçüsüz davranışlar sergileyen yeni nesillerin artmasına sebebiyet vermektedir.

Ailelerin önemle takip etmesi gereken bir diğer konu da çocuğun evde ne izlediğine ve teknolojik aletlerle ne kadar vakit geçirdiğine dikkat etmesidir. Günümüzde kitle iletişim araçlarının hayatımıza olan etkileri büyüktür. Dolayısıyla çocuğun bu araçlarla olan takibi titizlikle yapılmalıdır. Örneğin; evde oturup hep beraber izlenebilecek, ahlaki açıdan izlenmesinde sakınca olmayan filmler özenle seçilerek izletilmelidir. Çocuğun okumak istediği veya okuması için eline verilen kitapların dahi içeriğini öncelikle kontrol edip, daha sonra okumaları için verilmelidir. Bilgisayar başında geçirdikleri zaman kontrol edilmeli ve geçireceği zamanın belirleyicisi çocuğun yaptığı ödevin karşılığı olmamalıdır. Günümüz toplumunda çocukların kontrolü ve takibi daha çok güçleştiğinden ailelere düşen görev artmaktadır. Bir kez daha önemini belirtmek gerekirse; değişen yaşam koşulları içerisinde din eğitimi veren anne babalar eskide kalmamalı, günümüz şartlarına göre dini konuları güncelleyebilmeli ve buna göre bir eğitim uygulayabilmelidirler. Çalışmamıza konu olan öğrenci yaş gruplarında, kitle iletişim araçlarından televizyon, sosyalleşmede önemli etkiye sahiptir. Özelliklede bu yaş grubu içerisinde bulunan çocuklar, televizyonda izledikleri pek çok olumsuz olayların davranışlarına önemli ölçüde yansıdığı görülmektedir. Özellikle dizi ve filmlerde bulunan karakterler, çocukların kişiliklerini etkileyebilmektedirler. Bu durum ergenlik dönemine girmeye aday çocuklar üzerinde daha çok etkiye sahip olmaktadır. Genel olarak şiddet yanlısı film veya dizi karakterlerine olan özen daha fazla gözlenmektedir.

Anne babaların dikkat etmesi gereken konulardan biri de çocuklarına karşı hoşgörülü olması ve dolayısıyla da ona bu davranışın örnek olarak gösterilmesi gerektiğidir. Hoşgörülü evlerde büyüyen çocuklar, daha atak ve girişken olmaktadırlar. Çocuklara bir şeyleri kızarak yasaklamak yerine, onlara hatalarını görme şansı tanınmalıdır. Özellikle çocukların sorduğu dini sorulara cevap verirken daha dikkatli olunmalı ve onların sordukları sorulara onların seviyelerine göre anlayabilecekleri tarzda cevaplar verilmeye çalışılmalıdır. “Bu söylediğin günahtır, sakın bir daha tekrarlama” şeklindeki baştan savma cevapların verilmesi, çocuğun şüphelerinin daha da artmasına sebep olabildiği gibi onu soru sormaktan da uzaklaştırabilir.54 Bunun için din eğitimini verirken çocuğun sorularından yararlanarak onların sevebilecekleri bir dini hayata yönelmelerine fırsat tanımaya çalışmak gerekmektedir. Çocuklara yaklaşım tarzlarından biri de onun dünyasıyla düşünebilmek ve onları anlamaya çalışabilmektir.

Din eğitimi konusundan bahsederken değerlerin öğretilmesinden ve din eğitiminin sağlam temellere oturtulması açısından destekleyici öneminin bulunduğundan bahsetmiştik. Yine ailenin bu konuda ne kadar önemli olduğu bilinen bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğal olan süreçte çocuk doğduğu an itibariyle kendisini ailesinin içinde bulunduğu ve kabullendiği değerler içerisinde bulur.55 Bu sebeple çocuğun ilk kabul ettiği değerler ailesinin kabul ettiği değerlerdir. Bireylerin sağlam karaktere sahip olması, değerleri sadece anlamasıyla değil, içselleştirmesiyle gerçekleşecektir. Bir çocuk toplumun ve ailesinin kendisinden beklediği ahlak kurallarına uygun davranışları çok iyi bilebilir. Fakat bu davranışları yerine göre uygulama yoluna giriyorsa yani bu davranışları bazı durumlarda yerine getirmeyi bir görev gibi görüyorsa, bu birey değerleri içselleştirememiş demektir. Örneğin; bir çocuk ailesi içerisinde yaptığında ceza aldığı yasaklanmış bir davranışı ailesinin yanında uygulayıp, diğer insanların bulunduğu başka ortamlarda bu davranışları sergilemekten çekinmiyorsa, bu durum değerleri içselleştiremediği anlamına gelmektedir. Özellikle değerlerin anlatılması ve tutarlılık göstererek doğru uygulanması yoluyla çocuklara örnek olmak gerekmektedir.

Ailede verilen eğitim süreci içerisinde çocuklara kötü davranıştan kaçınması gerektiği bilgisi verilirken, bunun sebebinin öncelikle Allah rızası olduğu anlatılmalıdır. Daha çok bu dünyadaki gazabından emin olma, sadece bu dünyada yaptıklarının karşılığı karşısına çıkacak gibi bir beklentiden çocuğu uzak tutmalıdır. Aksi halde kötü bir davranışa maruz kalanların,zalimlerin başına felaket getirmesi gerektiği beklentisine giren çocuk, bu durumun gerçekleşmemesi halinde onda isyan duygusunun ortaya çıkmasına sebebiyet verebilmektedir.

Arzu Doğan

SAMER

Okulda Din Eğitimi Nedir?

Din nedir? Sorusuna din yan başlığı içerisinde yer vermiş olup, şimdi ise din eğitimi konusuna ayrıntılı bir şekilde yer verilecektir. Din eğitimi “Bireyin fıtratında bulunan inanma, duygu ve ihtiyacı çerçevesinde din olgusunu kavramasına rehberlik etme ve kabul ettiği dinin önerdiği yaşam biçimini öğrenmesine yardımcı olma süreci” olarak tanımlanmaktadır.

Her toplum, kendi değerlerine özgü, kendi tarihi, kültürü ve sosyal yapısı gereği, din dersi konusunda farklı uygulamaları esas alarak ve buna uygun bir model geliştirerek, sistemlerini kurmuşlardır.40 Toplumumuzun mayasını oluşturan İslam dini de, eğitime büyük önem vermiştir. Dinin gereklerini yerine getirmenin yanında bilgi sahibi olmayı, ilim öğrenmeyi ikinci bir gereklilik olarak kabul etmesi bunun açık bir emaresidir. Yine Kur’anı Kerim’in inen ilk ayetinin “Oku” (Alak,96/15) emriyle başlaması da İslam dininin öğrenmeye verdiği önemi ortaya koymaktadır. ”De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.”(Zümer, 39/89) ayetleri de ilim öğrenmeyi destekleyen başka ayetlerdir. Öğrenmeyi önemseyen ve kendisini insanlık rehberi olarak sunan İslam’ın eğitime özel bir önem vermesinin garipsenecek bir olay olmadığını ifade edebiliriz. Rehber’in asıl amacı, doğru olanı göstermek olduğuna göre, bu da ancak, insan davranışlarının belirlenen ölçülerde değişmesiyle olacaktır ki, bunun adı da eğitimdir. Bu sebeple din ve eğitim ayrılmaz bir bütündür. Eğitim, insan ile ilgili olan bütün bilimlerden yararlanarak, insanı çok yönlü geliştirmeyi gaye edinmektedir. Din ise; insanın manevi yönüne hitap etmektedir. İnsanın ruhsal yönünün gelişmesine yardım etmektedir. O halde sağlıklı olan ve insanın davranışlarına etki eden din, ahlak ve değerler ile ilgili olan her şey ancak sağlam bir eğitimle verilebilir. Din eğitimi verilirken değerler eğitimini de göz ardı etmemek gerekmektedir. Değerler eğitimi de en az din eğitimi kadar önemli bir konudur. Din eğitimi verilirken çocuğun ahlakını geliştirmek oldukça önemli olduğundan, değerler eğitimiyle de desteklenmelidir. Okullarda değerler eğitimi adı altında seçmeli derslere yer verilip, çocukların ahlaki gelişimlerine katkı sağlanmalıdır.

Günümüzde çocuklarımız ve gençlerimiz, her gün hızla gelişmeye devam eden, teknolojinin etkisi altındadır. Toplumumuz özellikle medya yoluyla yabancı kültürlerin etkisi altında kalmaktan kurtulamamaktadır.43 Kendi kültürümüzü unutmamak adına öncelikle kültürün en önemli parçalarında biri olan din eğitimine önem vermeli, değerler eğitimi konusunda hassasiyet gösterebilme bilincine sahip olmalıyız.

Arzu Doğan

SAMER

Okulda Çocuğun Eğitimi Nedir?

Toplumlar kendileri için uygun olan davranışları sergileyen insanları kendilerine özgü olan eğitim süreci içinde yetiştirirler. İşte bu sebepten dolayıdır ki, toplumlar insanı, tesadüflere ve kültürün gelişigüzel etkilerine bütünüyle bırakmamışlardır. Toplumlar insanlara birlikte yaşamanın gerekliliğini öğretmek ve toplum bilincini yerleştirmek için eğitim süreçlerinin amaçlarını ve içeriğini belirlemiş ve eğitimi kontrol altına almışlardır. Bu sebeple eğitim bir kamu hizmeti olarak kurumsallaştırılmıştır.36 Toplum için eğitimöğretim faaliyetlerinin yürütüldüğü kurum okullardır. Okullar, bireylerin toplumun ortak değerlerini öğrenerek sosyalleşmeye başladığı ortamlardır. Toplum açısından önem taşıyan bu kurum insanı çok yönlü geliştirmeyi hedeflemektedir.

Bireyin sosyalleşmesi, birlikte yaşadığı toplumun değer ve normlarını öğrenerek, bireysel ve sosyal kişiliğini oluşturarak, toplumun üyesi olmasını gerektirecek inanç, bilgi ve tutumları kazanması ve buna uygun olarak davranışlar sergilemesi ile sosyal olabilmesi sürecidir.37 Çocuğun sosyalleşmeye başladığı dönem okula başladığı döneme denk gelmektedir. Çocuk okula başladığı ilk dönemden itibaren yeni arkadaşlar edinerek, farklı arkadaş ortamlarında bulunarak sosyalleşmenin başlangıç adımlarını atmaya başlar. Çalışmamızın kapsadığı 5. ve 8. sınıf öğrenci gruplarına bakılacak olursa; 5. sınıf öğrencilerinde aileye bağımlılık 8. sınıf öğrencilerine göre daha fazla olduğundan sosyalleşme 8. sınıftaki yaş grubunda bulunan öğrencilere göre daha azdır. Diğer taraftan 8. sınıf yaş grubunda bulunan öğrenciler, ergenlik dönemiyle birlikte, öğrencinin girdiği ortamların farklılaşması ve aileye olan bağımlılık eskiye nazaran daha da azaldığından, sosyalleşmenin daha fazla olduğu görülmektedir.

Okul aynı zamanda eğitimin oluştuğu bir kurumdur. Okul, çocuğun ilk eğitim adresi olan aile ortamından dışarı çıkmaya başladığı dönemden sonra onun için önemli bir eğitim ortamıdır. Son yıllarda kadınların zorlaşan hayat şartlarına karşı ev bütçelerine katkı sağlamak amacıyla çalışma hayatına girmeleriyle birlikte çocukların okul ile tanışmaları daha küçük yaşlarda başlamakta ve çocuğun eğitiminde etkili olan aile durum itibariyle okul ile birlikte çocuk için etkin bir eğitim ortamı olmaktadır. Daha önceleri okul çağına gelen 5 veya 6 yaşlarında okul ortamına giren çocuklar, artık üç yaşından itibaren ya da daha erken yaşlarda kreş ve ana sınıfı gibi kurumlarda eğitim ortamına dâhil olmakta ve diğer bireylerle veya çocuklarla karşılaşarak sosyalleşmeye daha erken yaşlarda başlamaktadırlar. Okul tek başına eğitimin yapıldığı ortam olmaktan ziyade rol model olma ve sosyalleşmenin gerçekleştiği alan olması bakımından bireyin hayatında önem arz eden bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hem çalışmamızın sınırı gereği hem de eğitimi bir bakış açısı olarak görmemiz durumunda, onun yöneldiği bir alan olması hasebiyle din eğitimine, ilgili ve gerekli açıklamalara yer vermemiz icap edecektir.

Arzu Doğan

SAMER