Oruç tutarken manevi haz nasıl alınır? Orucun manevi kıymeti nasıl artar?

Orucun iyisi herhalde şöyle olabilir; Mide gibi diğer duygularına, yani göze, kulağa, kalbe, hayaline, fikrine dahi bir nev’i oruç tutturmaktır. Yani haramlardan, lüzumsuz davranışlardan uzak kalmak, her bir uzvuna kendisine mahsus oruç tutturmaktır. Meselâ, dilini yalandan, gıybetten ve galiz yani kaba, nezaket dışı tabirlerden uzak tutmakla oruç tutturmak. Bunların yerine lisanını, Kur’an ve tefsirlerini okumakla, zikir, tesbih, salavat ve tövbe, istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek. Gözünü haram olan şeylere bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten men edip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur’an ve hakikatlerini dinlemeğe sarf etmekle, diğer organlara da bir nev’i oruç tutturmaktır. Zaten mide en büyük bir fabrika olduğu için, oruç ile mideye adeta işten el çektirilirse, başka küçük tezgahlar ona kolayca uyarlar.

Oruçlu iken bütün gün boyunca devamlı bir ibadet içerisinde olma ve Allah’ın emrine bütün gün boyunca uymuş olmanın manevî lezzeti ve ruh huzuru vardır. Oruçta akşama kadar, devamlı olarak ibadette olmanın manevî hazzı vardır. Oruç, insanların inançlarını, Allah’a olan bağlılığını arttırmaktadır. Ramazan aylarında intiharların, intihar benzeri davranışların azalmış olması bunun açık bir delilidir.29 Diğer aylarla mukayese edildiğinde, Allah’a bağlılığın artmış olması manâsında sayılabilecek bir delil, Müslüman cemiyetlerde zaten az olan intiharların, intihar benzeri davranışların, Ramazan ayında açık bir şekilde azalmasıdır.

Oruçlu iken nasıl davranmamız gerektiğine dair iki hadis meâlini verelim: Hz. Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edilmiştir; Resûli Ekrem (s.a.s.) Efendimiz; “Sizden biriniz oruçlu bulunduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Şayet biri kendisine söver veya çatarsa; “Ben oruçluyum” desin buyurdu­.

Ebû Hureyre (r.a.)’dan; Nebi (a.s.m.): “Oruçlu bir kimse yalan ve yalancılıkla iş yapmayı terk etmezse, yemeği içmeği bırakıp aç durmasın. Allah nezdinde hiçbir kıymeti yoktur.” buyurmuştur­.

Orucun şüphesiz güzel ahlakı kazanmakta, öfke kontrolünde müsbet manada tesirleri vardır.

Orucun ruha ve nefise faydaları neler? Oruçun ruha ve nefise etkisi nedir?

Ramazan orucunun bir diğer önemli hikmeti de nefis terbiyesi yönündendir. İnsanın nefsi genellikle aklın prensipleri altına girmek istemez. Kendisinin hür ve müstakil olmasını ister. İstediği gibi hareket etmeyi arzu eder. Kendi Yaratanını tanımak istemez. İşte Ramazan ayında tutulan oruç, her bir insanın içinde mevcut olan isyankârlık damarını kırar. Zayıf ve aciz olduğunu anlar. Kendisinin, Yaratanın aciz bir kulu olduğunu hatırlar. Açlık şahsa bu terbiyeyi kazandırır.

Sahih bir hadiste geçen, Resûli Ekrem (s.a.s.)’ın şu duası mânidardır; “Ey Allahım! En çok sarsan ve bağırttıran açlıktan sana sığınırım.”

Oruç şişmanlığı ve obeziteyi engeller mi? Oruç tutmak zayıflatır mı? Oruç tutmak şişmanlığı giderir mi?

İnsan vücuduna en ağır gelen hal midenin tıka basa doldurulması, lezzet hatırı için rast gele yiyeceklerin birbiri üstüne yenilmesidir. Bugün gerek memleketimizde olsun, gerekse batı dünyasında olsun, en önde gelen ölüm sebebi kalb ve damar hastalıklarıdır. Bununda en önemli sebeplerinden biriside fazla yemek yemek, onun neticesinde de meydana gelen şişmanlıktır.

Orucun bunlarla ne alakası var denilebilir. Normal zamanlarda, şahıs yemek yedikçe pankreas dediğimiz ve sindirimle alakalı maddeleri yani enzimleri salgılayan bezden insülin adı verilen hormonun salgılanması artar. İnsülin salgısı arttıkça, şahsın yemek yeme hevesi artar. Şahıs çok yemek yedikçe insülinin salgılanması yani ifrazatı gene yükselir. İşte bu kötü devri daimin oruç ibadeti ile kırılması lazımdır. Böylece oruç şahsı fazla yemek yeme alışkanlığından alıkoyar. Şahıs az yemek yemeye alışır. Şayet şahıs Ramazan ayında alıştığı az yemeye, yıl boyu devam ederse, şahıs şişmanlık probleminden ve neticede de şişmanlığın yol açabileceği bazı hastalıklardan korunabilir.

Oruçlu şahıs aç kaldığı için, kanda mevcut olan yağlar kullanılır. Ramazan ayı boyunca, bilhassa akşam üstü kanda kolesterol, trigliserid denilen yağlar düşer. Bu sefer şahsın vücudunda ki mevcut yağ depolarındaki yağlar kullanılmaya başlar. Bütün bunlar netice itibarı ile oruç tutan şahısta damar sertliğine yani arteriyoskleroza sebep olacak olan yağ fazlalığı tehlikesini azaltmış olur. Bu neticeler oruçlu şahıslarda yapılmış olan ciddî kan tetkikleri ile gösterilmiştir.

Netice olarak dinimizce emredilen oruç, asrımızda artan damar sertliği yani arteriyoskleroz ve onun arkasından gelen yüksek tansiyon, kalb hastalıkları, damar tıkanmaları yani enfarktüsler ve bazı böbrek hastalıkları için, sıhhati, sağlığı normal ve yerinde olan kimseler için, son derece önemli, en mükemmel bir sağlık kazanma egzersizidir. Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edilen bir hadislerinde, Hz. Peygamber (s.a.s.)

Efendimiz bunu şöylece ifade etmişlerdir; “Oruç tutun ki sıhhat bulasınız.”

Orucun kalbe etkisi nedir? Oruç kalbe faydalı mı? Orucun kalbe faydaları neler?

Kalbimiz her kasılmada sol ventrikülden (karıncık), ana atar damar olan ortaya 80 cm3 kadar kanı vücuda pompalamakla vazifelidir. Bu miktar dakikada 5,5 litre kadar kan eder ki, buna dakika atım hacmi denir. Yani bir dakikada, kalbin, sol karıncıktan ana atar damara fırlattığı kan miktarı, beş litreden fazladır.

Kalbin dakika atım hacmi, yemek yedikten sonra % 3040 nisbetinde artmaktadır. Bu sindirim sistemine giden kan miktarının artmasından ileri gelir. Ağır bir yemekten sonra, normalde 5,5 litre olan kalbin dakika atım hacmi, yani kalbin bir dakikada ana atar damara fırlattığı kan miktarı, 77,5 litreye kadar çıkabilir. Bu netice şüphesiz yemeklerden sonra kalbi zorlamaktadır.

Bağırsaklardan geçen kan akımı istirahatta, dakikada 500 cm3 tür. Yemekten sonra bağırsaklardan geçen kan akımı, %50300 nisbetinde artar. Normalde bağırsaklardan bir dakikada geçen kan akımı 500 cm3 iken, yemeklerden sonra 11,5 litreye kadar çıkar. Yemek yedikten sonra, şahsı bir rehavet, yani hafif bir uyku hali sarar. Bunun bir sebebi, mide ve bağırsaklara çokça kan gitmesinden, neticede beyine giden kanın kısmen ­azalmasındandır.

Oruçlu iken, bilhassa öğleden sonra kalb çok daha rahat atacak, zorlanmayacaktır. Kalb oruçlu şahıslarda bir günde ortalama 15 000 kadar daha az atacaktır. Daha çok dinlenen kalb, daha kuvvetli bir hale gelecektir.

Bu netice kardiyolojide, beta (ß) blokerler adı verilen ilaçlarla sağlanabilmektedir. Bu ilaçların te’siri ile, vücudun ihtiyacı olsa bile, kalb daha az çalışmaktadır. Oruç, bir manâda bu neticeyi sağlayabilmektedir. Şahıs Ramazan ayında kazanacağı az yemek yeme alışkanlığını yıl boyu devam ettirebilirse, kalb rahatsızlıkları da azalmış olacaktır.

Orucun ciğerlere faydası neler? Oruç karaciğeri nasıl etkiler?

Karaciğer son derece önemli ve vücudumuz için hayatî önemi olan bir organımızdır. Vücudumuzun merkez kimya laboratuarı gibidir. Karaciğer 24 saat çalışmazsa şahıs ölür. Bu kıymetli organımız, birçok hayatî faaliyetleri yanında bir diğer vazifesi de, vücut için zararlı olan bazı maddeleri tasfiye etmesi yani zehirsizleştirmesidir. Meselâ amonyak denilen ve vücudun normal faaliyetleri neticesi meydana gelen zehirli madde, karaciğerde zararsız hale getirilir. Oruç halinde karaciğerin yükü azalacağı için, adeta karaciğer hücreleri zehirsizleştirme hadiselerine fırsat bulmakta, vücudu toksik yani zehirli maddelerden temizleme imkânı artmış olmaktadır.

Protein dediğimiz daha çok et türü gıdaların temel parçaları amino asitlerdir. Amino asitler esas olarak karaciğerde parçalanır. Parçalanan amino asitlerden açığa çıkan amonyak denilen madde vücut için toksik yani zehirlidir. Belli miktarın üstünde kanda bulunması halinde, hücrelere, bilhassa beyin hücrelerine zarar verir. İşte zehirli madde diyebileceğimiz amonyak karaciğer hücrelerinde üreye değiştirilir. Üre amonyağa göre daha az toksiktir ve böbreklerden atılır. Siroz gibi müzmin karaciğer hastalıklarında, karaciğer hücreleri layikiyle vazifelerini yapamadıklarından dolayı, ürenin teşekkülü azalır. Kanda amonyak artar ve amonyak zehirlenmesi olur.

Normal, sıhhatli olan şahıslar oruç tutarken, karaciğere, sindirim neticesi düşen iş azalacağından, karaciğerde zehirsizleştirme hadisesine daha fazla imkân hasıl olmuş olur. Vücut, şahıs oruçlu iken maddî olarak ta temizlenmiş olmaktadır.

Bütün ilaçların ve zararlı maddelerin tasfiyesi, zehirsiz hale getirilmesi (detoksifikasyon), karaciğer hücrelerinde mümkün olur. Kan hücrelerinden olan alyuvarların yıkım mahsulü olan ve fazlalığı bilhassa merkezî sinir sistemi hücrelerine zararlı olan bilirübin de karaciğerde tasfiye edilir.

Vücutta az miktarları dahi son derece müessir olan ve hormon diye adlandırılan kimyevî maddelerin çoğunun yıkım yeri, gene karaciğer hücreleridir. Oruç esnasında adeta rahatlayan karaciğerimiz, bütün bu temizleme hadiseleri için fırsat bulmaktadır.

Bütün bunlardan başka, karaciğerde bulunan Kupffer hücreleri denilen bir grup hücre, vücutta, bilhassa kandaki yaşlı alyuvarları, yani kanın kırmızı kürelerinin yaşlanmış olanlarını; ölmüş ve parçalanmış alyuvarların parçalarını fagosite eder, yani adeta bu ölü hücre artıklarını yutar, yer, kanı ve bir manâda vücudu tasfiye eder, temizler.

Oruç esnasında karaciğerin yükü azaldığı için, ölü ve ölmekte olan hücrelerin tasfiye işi kolaylaşır ve hızlanır. Allah’ın emri olan orucun tutulması ile, insan vücudu, eskiyen hücrelerin temizlenmesi, onların yerine yeni hücrelerin gelmesi ile adeta gençleşmektedir. Hz. Resûlullah (s.a.s.) Efendimiz, bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır; “Her şeyin bir zekâtı vardır. Vücudun zekâtı da oruçtur. Oruç sabrın yarısıdır.” Zekâtın lügat manâsı, temizlenme, taharet, artma, ziyadeleşmedir. Gerçekten de oruç tutarken, vücut manen olduğu kadar maddî manâda da temizlenmektedir. Hz. Resûlullah’ın beliğ olan ifadesinin bir manâsını tasdik etmektedir.

Oruç sindirimi ve bağırsakları nasıl etkiliyor? Oruç tutmak vücudu dinlendiriyor mu?

Şüphesiz ki evet. Bizler çok yemek yemenin vücudumuz için faydalı bir hareket olduğunu zannederiz. Aslında arzu edilen çok yemek değil, dengeli beslenmek, ölçülü gıda ­almaktır.

Her yemek vücut için bir yorgunluğun başlangıcıdır. Yemekten sonra sindirim kanalında hareketler başlayacak, litrelerce sindirim enzimleri bazen boşu boşuna harcanacaktır. Kana geçen gıdaların karaciğer ve diğer organlara gidişi, artık, posa maddelerin bağırsaklardan atılması bir başka hadiseler ­silsilesidir.

İşte nasıl ki her fabrika veya makine belli zamanlarda kontrolden geçirilir, temizliği, bakımı yapılır, revizyona alınırsa; aynen bunun gibi, mideyi adeta bir asit fabrikası ve bağırsakları da bir rafineri tarzında yaratan Cenabı Hak, 11 ay aralıksız çalışan bu fabrikalara, yılın bir ayında, yani Ramazan ayında muvakkat bir istirahat vermiştir. Mide ve bağırsaklarımız, hatta karaciğer gibi önemli bir diğer organımız, Ramazan ayında tutulan oruç esnasında fizyolojik bir istirahata alınmaktadır. Bizler oruç tutarken belki biraz sıkıntı çekiyoruz. Ancak oruçlu iken iç organlarımız, bilhassa akşam üstü adeta bayram ­ediyorlar.

Oruç tutmak sağlığa zararlı mı? Oruç tutmak vücutta nasıl etki ediyor? Oruç sağlığı bozar mı?

Orucu vücut için son derece yorucu bir hadise olarak düşünmeyelim. Oruçlu iken kış aylarında ortalama 12-15 saat, yaz aylarına ise 16-17 saat açlık ve susuzluk çekeriz. Bir insan, bünyeden bünyeye değişse bile, şayet vücudu alışmış ise, ortalama 60-70 gün kadar açlığa, bir hafta kadar da susuzluğa tahammül edebiliyor. Onun için günün muvakkat bir zamanında ki açlık ve susuzluk gözümüze çok görünmesin. Aslında her birimiz her gece bir manâda oruç tutuyoruz. Meselâ, akşam saat altı gibi yemek yiyen bir şahıs, gece bir şey yemezse, ertesi gün sabah kahvaltısını sabah saat sekizde yapmış olsa, bir manâda 14 saat aç kalmış, 14 saat müddetince oruç tutmuş demektir. Sair vakitlerde bir nev’i gece tutmuş olduğu bu orucu, şahıs Ramazan ayında gündüze alacak demektir.

Ramazanda oruç tutmaya başlayan şahısta, ilk birkaç gün hafif baş ağrısı, baş dönmesi şikâyetleri olabilir. Tansiyonu ilk günlerde hafifçe düşebilir. Bunlar bünyenin oruca yani kısmî açlığa olan alışma yani adapte olma halleridir. Oruç tutan herkesin bildiği gibi, birkaç gün içerisinde bütün bu haller geçer

Düşük yapan bir kadın oruç tutabilir mi? Düşük yapmanın oruç ile hükmü nedir?

Düşük yapan bir kadının oruç tutup tutamayacağı konusundaki hüküm, düşüğün lohusalık sebebi sayılıp sayılmaması ile ilgilidir. Hanefi ve Hanbelilere göre; el, ayak veya parmak gibi organları belirmiş cenin düşüren kadından gelen kan, nifas (lohusalık) kanıdır; bu kadın da lohusadır. El ve ayak gibi organlar belirmeden meydana gelmiş düşükten sonra görülen kan ise istihaza (özür) kanıdır. Hanefi ve Hanbelilerin verdiği bu hükmün, rahim yolundan gelip düşen/dışarıya çıkan maddenin cenin mi yoksa başka bir şey mi olduğunun ancak elayak gibi organların belirmesiyle ayrıştırılabildiği zamanlarda verilmiş olduğu dikkate alınmalıdır. Bu konu ile ilgili olarak âlimler kendi dönemlerindeki tıbbi bilgilerden hareketle farklı içtihatlarda bulunmuşlardır. Bu sebeple günümüzdeki tıbbi veriler dikkate alınmalıdır. Bu itibarla düşenin cenin olduğu tıbben tespit edildiğinde düşükten sonra görülen kan da lohusalık (nifas) kabul edilmelidir. Nitekim Şafii ve Malikilere göre de her durumdaki düşük lohusalık sebebidir. Sonuç olarak organları belli olsun ya da olmasın düşüğün cenin olduğu biliniyorsa söz konusu kadın lohusalık hükümlerine tabi olup oruç tutamaz.

Kadınlar gebelik dönemlerinde oruç tutabilirler mi? Hamileler oruç tutabilir mi?

Ramazan orucunu tutmamak için geçerli mazeretlerden biri de gebelik veya çocuk emzirmektir. Gebe veya emzikli olan kadınlar, kendilerine yahut çocuklarına bir zarar gelmesinden korkmaları hâlinde oruç tutmayabilirler. Bunlar bir yönüyle hasta hükmünde oldukları gibi, onlara bu ruhsatı tanıyan hadisler de bulunmaktadır (Nesâî, Sıyâm, 51, 62; İbn Mâce, Sıyâm, 12).

Kendisi dayanabilecek ve çocuk da etkilenmeyecek ise gebe ve çocuk emziren kadın oruç tutabilir. Bu konuda alanında uzman bir hekime danışılması uygun olur. Hamilelik ve çocuk emzirme gibi meşru sebeplerle oruç tutamayan kadınlar, tutamadıkları bu oruçlarını şartların elverişli olduğu başka zamanlarda kaza ederler.

Kadınların Ramazan’da adet geciktirici ilaç kullanmaları caiz midir?

Âdet hâli oruç tutmaya manidir. Bu halde iken tutulan oruç geçerli olmaz. Bununla birlikte ilaç etkisi ile de olsa, akıntı hâli olmadıkça âdet hâli vuku bulmuş olmayacağından tutulan oruç geçerlidir. Ancak hayız kanı ile vücutta biriken zararlı maddeler dışarı atıldığından, vücudun sıhhati bakımından âdet hâlini önlemek için ilaç kullanılması tavsiye edilmemektedir.