Ölülere hangi dualar okunur? Kabir ziyaretinde okunacak dualar neler? Kabir duaları!

Ölen kimseler için şu dualar okunabilir:

Okunuşu: Allâhümme’ğfir lehû verhamhu ve ‘âfihî va ‘anhü ve ekrim nüzülehû ve vessi’ medhalehû vağsilhu bi’l-mâi ve’sselci ve’l-beredi ve nakkihî mine’l-hatâyâ kemâ yunakka’ssevbü’l-ebyedu mine’d-denes, Ve ebdilhü dâran hayran min dârihî ve ehlen hayran min ehlihî ve zevcen hayran min zevcihî. Ve edhılhü’l-cennete ve e’ızhü min ‘azâbi’l-kabri ev min ‘azâbi’n-nâr.

Anlamı: “Allah’ım! Şu ölen kuluna mağfiret et ve ona rahmet eyle. Âfiyet ver, affeyle, vardığı yerde ikramda bulun, girdiği yeri genişlet. Onun (günahlarını) kar ve buzla yıka, hatalardan arındır, tıpkı beyaz elbisenin kirden arındığı gibi. Onu dünyadaki evinden daha iyi bir eve, ailesinden daha hayırlı bir âileye, eşinden daha hayırlı bir eşe ulaştır. Onu kabir âzabından, ateş azabından sakındır.

“Allah’ım! Dirimizi, ölümüzü, burada bulunanları ve bulunmayanları, erkeğimizi, kadınımızı, küçüğümüzü ve büyüğümüzü bağışla.

Allah’ım! Bizden yaşattığını İslâm dini üzere yaşat, öldürdüğünü de imanlı olarak öldür.

Kabir ziyaretinin, ölü ve ziyarette bulunan kimse için iki ayrı yönü vardır. Kabir ziyaretinde bulunan kimse, hem ölüye duada bulunur, hem de dünya hayatının fani oluşunu idrâk eder. Kabirde bulunan kişinin bir zamanlar kendisi gibi sağ olduğunu, hayalleri ve emelleri olduğunu, belki de bunlardan pek çoğunu gerçekleştirmeye fırsat bulamadan öldüğünü, aynı âkıbetin kendisini de beklediğini düşünmeye vesile olur, ahireti hatırlar. Ölüye dua ve istiğfarda bulunur. Bu da ölüye sevap kazandırır. Kabir ziyareti esnasında şu dua okunabilir:

Okunuşu: “Esselâmu ‘aleyküm yâ ehle’l-kubûr. Yağfirullâhu lenâ ve leküm. Entüm selefünâ ve nahnü bi’l-eseri. Ve innâ inşâellâhü biküm lâhıkûn.

Esselâmu ‘aleyküm dâre kavmin mü’minîn. Ve etâküm mâ tû’adûne ğaden müeccelûn. Ve innâ inşâallâhu biküm lâhikûn. Allâhümme’ğfir liehli bakî’ı’l-ğarkad.

Esselâmu ‘aleyküm ehle’d-diyâri mine’l-mü’minîne ve’l-müslimîne ve innâ inşâallâhu biküm lelâhikûn. Es’elüllâhe lenâ ve lekümü’l-‘âfiyeh.”

Anlamı: “Ey kabir topluluğu! Allah’ın selâmı üzerinize olsun. Allah, sizi ve bizi bağışlasın. Siz bizim öncülerimizsiniz. Biz de inşaallah sizekatılacağız.” (Tirmizî, Cenaiz, 59; İbn Mâce, Cenâiz, 36)

“Ey mü’minlerin yurdu, Allah’ın selâmı üzerinize olsun. Size va’dedilen ölüm geldi, bize de yakında gelecektir. İnşaallah biz de arkanızdan gelece-ğiz. Allah’ım! Burada yatanları bağışla.” (Müslim, Cenaiz, 103)

“Ey mü’minlerin yurdu, size selâm olsun. İnşaallah biz de size kavuşacağız. Allah’tan bizler ve sizler için afiyet dilerim.” (Müslim, Cenaiz, 104)

Telkin duası nedir? Telkin duası nasıl yapılır? Telkin duası sözleri neler?

Son nefesine yaklaşmış, ölmek üzere olan kişinin yanında kelime-i tevhîd ve kelime-i şehâdet okunmasına; cenaze defnedildikten sonra, kabirde sorulması muhtemel soruları ve cevapları ölüye hatırlatma konuşmasına da telkin denir.

Ölmek üzere olan kişinin, sağ tarafına çevrilerek yüzünü kıbleye gelecek şekilde yatırmak müstahaptır. Bu durumda olan kişinin yanında, hatırlatmak amacıyla kelime-i tevhîd ve kelime-i şehâdet okunur.

Telkin yapılırken, “lâ ilâhe illallah” de, kelime-i şehadet, kelime-i tevhîd getir şeklinde bir yaklaşımda bulunulmamalı, yanında bunları söyle-mekle yetinilmelidir. Bunun yanında ölmek üzere olan kişinin yanında Kur’ân-ı Kerim, özellikle Yâ-sîn suresi okunur.

Peygamberimiz, ölmek üzere olan kimseye kelime-i tevhidi telkin etme konusunda şöyle buyurmuştur:

Kimin son kelâmı lâ ilâhe illâllah olursa, Cennet’e girer.” (Tirmizî, Cenaiz, 7)

“Ölülerinize lâ ilâhe illâllah sözünü telkin ediniz.” (Ebû Davut, Cenaiz, 20)

Cenaze kabre konduktan ve başında Kur’ân okuma tamamlandıktan sonra, kalabalık orayı terk edince, orada kalan bir kimse tarafından kabrin başında yüksek sesle ve ölüye hitaben iman esaslarının hatırlatılmasına da telkin denir.

Hanefîlerden bazı âlimler, defnedildikten sonra telkinin meşru olmadığını söylemişlerdir. Buna mukabil bir kısmı ise, tavsiye edilmediği gibi yasaklanmadığını, bu nedenle mükellef olduktan sonra vefat eden kimsenin mezarının başında telkin verilebileceğini söylemişlerdir.

Hadis kaynaklarında yer almayan, ancak yaygın olarak halk nezdinde tatbik edilen, cenazenin defninden sonra kabirdeki bir müslümana şu sözlerle telkin verilebilir:

Okunuşu: “Üzküri’l-‘ahde’llezî harecte ‘aleyhi mine’d-dünyâ.

Şehâdeti en lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke lehû ve enne Muhammeden ‘abduhû ve Rasûlühû. Ve enne’s-sâ’ate âtiyetün lâ raybe fîhâ ve ennellâhe yeb’asü men fi’l-kubûr.

Kul radîtü billâhi Rabben ve bi’l-İslâmi dînen ve bi Muhammedin (a.s.) nebiyyen ve bi’l-Ka’beti kıbleten ve bi’l-Kur’âni imâmen ve bi’l-Müslimîne ihvânen.

Rabbiyellâhü lâ ilâhe illâ hû. Ve hüve Rabbu’l-arşi’l-azîm.”

Anlamı: “(Ey Falan oğlu falan). Dünya hayatından ayrılırken üzerinde bulunduğun ‘lâ İlâhe illâllahu vahdehu la şerîke lehu ve enne Muhammeden abdühu ve Resûlühu (Allah’tan başka bir ilâh yoktur; yalnız O vardır, ortağı yoktur; Muhammed O’nun kuludur ve O’nun Peygamberidir)’ Kıyamet gelecektir, onda şüphe yoktur. Allah, kabirlerde olan kimseleri diriltecektir, ahdini hatırla.

De ki; Rab olarak Allah’a, din olarak İslâm’a, peygamber olarak Muhammed (s.a.s.)’e, kıble olarak Kâbe’ye, imam olarak Kur’ân’a ve kardeş olarak

Müslümanlara rıza gösterdim.

Rabbim, kendisinden başka ilâh olmayan Allah’tır. O, büyük Arş’ın Rabbidir.”

Ey Allah’ın kulu! De ki: Allah’ tan başka ilâh yoktur. De ki: Rabbim Allah’tır. Dinim İslâm’dır. Peygamberim Muhammed Aleyhisselâm’dır.

Ya Rabbi! Bu ölüyü yalnız bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın.

Ölü kefenlenirken hangi dualar edilir? Kefenleme duası nedir?

Ölen müslümanın yıkanıp kefenlenmesi, ona karşı yapılacak son görevlerden biridir. Ölen müslümanı yakınlarından biri veya bu işe ehil biri yıkar ve ölü yıkanırken şöyle dua edilir:

Okunuşu: “Allâhümme innehû ‘abduke vebnü ‘abdike vebnu emetike. Kâne yeşhedu en lâ ilâhe illâ ente ve enne Muhammeden ‘abduke ve Rasûlüke ve ente alemü bihî.

Allâhümme in kâne muhsinen fe zid fî ihsânihî ve in kâne müsîen fe tecâvez ‘an seyyiâtihi. Allâhümme lâ tahrimnâ ecrehû. Ve lâ teftinnâ badehu.”

Anlamı: “Ya Rabbi! Bu senin kulundur, kulunun çocuğudur. O, senden başka ilâh olmayıp sadece senin ilâh olduğuna, Muhammed’in senin kulun ve elçin olduğuna şehadet ederdi, Sen onu (bizden) daha iyi bilirsin.

Ey Allah’ım! Eğer o iyi ameller yapan bir kimse ise ona yapacağın ihsanı artır. Eğer kötülerden ise, günahlarını affet. Allah’ım! Onun ecrinden bizi mahrum etme, onun arkasından bizi fitneye dûçar etme!”

Ölen insanın iyi hâlleri başkalarına söylenebilir, ancak kötü hâlleri varsa bunların söylenmesi doğru değildir.

Peygamberimiz (s.a.s.);

“Ölülerinizin güzelliklerini söyleyin ve kötülüklerini anlatmaktan kaçınınız” buyurmuştur. (Ebû Davud, Edep, 50; Tirmizî, Cenaiz, 34)

Hastaların iyileşmesi için edilecek dualar neler? Şifa dualar nelerdir? Hasta iyileştirme duası!

İslâm’ın, titizlikle korunmasını istediği beş esastan birisi de hayat ve sıhhattir. Bu nedenle sağlığı korumak ve bunun için gerekli tedavi yol-larına başvurmak dinî bir görevdir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) bunu arkadaşlarına emrettiği gibi, kendisi de günün imkânları içinde tedavi olmuştur. Maddî tedavi ile beraber manevî tedaviye de müracaat etmiş, bunun için dua ve ayetler okumuştur.

Peygamberimiz, sabah akşam şu duayı okuyarak Allah’tan sağlık, âfiyet ve iyilik istemiştir:

Okunuşu: “Allâhümme innî es’elüke’l-‘afve ve’l-‘âfiyete fi’d-dünyâ ve’l-âhırah.”

Anlamı: “Allah’ım! Senden dünya ve ahirette af, sağlık, sıhhat ve nimet istiyorum.”

Tıbbî tedavi yanında telkin ve dua ile tedavi yöntemi (psikolojik tedavi) günümüz müspet bilimi için de büyük önemi haizdir.

* Sahabeden Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: Peygamberimiz (s.a.s.) hastalıklara karşı şu duayı okurdu:

Okunuşu: “Allâhümme innî e’ûzü bike mine’l-barasi ve’l-cünûni ve’l-cüzzâmi ve seyyii’l-eskâm.”

Anlamı: Allah’ım! Alaca hastalığından, delilikten, cüzzâm hastalığından ve her türlü kötü hastalıklardan sana sığınırım.” (Ebû Dâvud, Salât,367; Nesâî, İstiâze, 36)

Yukarıdaki hadiste Allah’tan şifa vermesi istenen hastalıklardan bazıları şunlardır:

Baras; deride beyaz lekeler oluşturan bir cilt hastalığıdır.

Cünûn; Allah’ın bahşettiği en önemli nimetlerden biri olan aklın gitmesidir.

Cüzzâm; vücutta kapanmayan yaralar açan bulaşıcı bir hastalıktır.

Seyyi’ül-askâm; tedavisi olmayan veya tedavisi uzun süren müzmin hastalıklar.

Dikkat edilirse Peygamberimiz (s.a.s.)’in o dönem için tedavisi olmayan hastalıklar için Allah’a dua ettiği ve ona yakalanmamak veya ondan kurtulmak için yardım istediği görülmektedir. Bu tür dua, söz konusu hastalıklara yakalananların tedavi yollarını aramamaları veya ilaç alma-maları anlamına gelmez. Bilakis sevgili Peygamberimiz, her hastalığın çaresinin olduğunu ve tedavi olmak gerektiğini emretmiştir.

Peygamberimiz (s.a.s.), kurtuluşu olmayan hastalıklara karşı insanın dua etmesini ve yine de Allah’tan asla ümit kesmemesini istemiştir.

Peygamberimizin eşi Hz. Âişe (r.a.) diyor ki: Peygamberimiz (s.a.s.), ailesinden bazı fertleri sağ eliyle sıvazlar ve şöyle dua ederdi:

Okunuşu: “Allâhümme Rabbe’n-nâsi! Ezhibi’l-be’se, veşfihî ve ente’ş-şâfî. Lâ şifâe illâ şifâüke. Şifâen lâ yüğâdiru sekamâ.”

Anlamı: Allah’ım, ey insanların Rabbi! Zararımızı gider, şifa ver. Şifa veren sensin. Senin vereceğin şifadan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hastalık nedir bırakmasın.”

Hz. Âişe (r.a.) diyor ki: “Peygamberimiz (s.a.s.), bir hastalıktan dolayı rahatsız olunca “Muavvizâtı (İhlas, Felâk ve Nâs sûrelerini)” okur ve üflerdi. Rahatsızlığı artınca ben onun ellerine okurdum ve onları teberrüken kendi vücuduna sürerdim.” (Buhârî, Tıbb, 38)

Sahabeden Osman b. Ebi’l-Âs (r.a.), müslüman olduğu günden beri vücudunda var olan bir ağrıdan dolayı Peygamberimiz (s.a.s.)’e duru-munu anlatmış, Resûlullah (s.a.s.) de ona; “Elini vücudunun ağrıyan yerinin üzerine koy; üç defa ‘Bismillah’ de, yedi defa da;

“Eûzü billâhi ve kudretihî min şerri mâ ecidü ve ühâziru”

Hissettiğim ve sakındığım şeyin şerrinden Allah’a ve Allah’ın kudretine sığınırım” diye dua et buyurmuştur.

Sahabeden Ebû Said el-Hudri (r.a) diyor ki: Cebrail, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’e geldi ve “Ey Muhammed! Bir şikâyetin var mı”, O da, “evet,” dedi. Cebrail, O’na (s.a.s.) şöyle dua etti:

Okunuşu: “Bismillâhi ergıyke, min külli şey’in yü’zîke, min şerri külli nefsin ev ‘aynin hâsidin. Allâhü yeşfîke. Bismillâhi ergıyke.”

Anlamı: “Seni Allah’ın adı ile seni rahatsız eden her şeyden, her türlü kötü nefisten ve kem gözden efsunlarım. Allah, sana şifa versin. Seni Allah’ın adı ile efsunlarım.”

Hastalık, insanın maneviyatının moral gücünün yüksek olması ile daha kolay aşılabilir. Bunun için dua önemli bir manevî güç teşkil eder. Bu gibi sıkıntılı durumlarda gerek hastanın gerekse onu ziyaret edenlerin hastalıktan şifa bulması için dua etmeleri önem taşır. Ayrıca hasta ziyareti sağlığın ne kadar önemli bir nimet olduğunu hatırlamaya yardımcı olur.

Hasta ziyaretinde bulunmak mü’minlerin birbirlerine karşı görevlerinden biridir. Hastalandığında bir mü’mini ziyaret ederek gönlünü alma-ya çalışmak dinimizde büyük değeri olan bir davranıştır. Bir hadis-i şerifte hasta ziyaretinin önemi şöyle dile getirilmiştir:

Hasta ziyaretinde bulunan kimse, ziyaretten dönünceye kadar cennet meyveleri arasındadır.” (Tirmizî, Cenaiz, 2)

Hadis-i şeriflerde hasta ziyaretinde bulunurken neler söyleneceği ve nasıl dua edileceği şöyle ifade edilmektedir:

Kim bir hastayı ziyaret eder de bu esnada eceli gelmeden yedi kez ‘es’elüllâhe’l-azîme Rabbe’l-‘arşi’l-‘azîmi en yeşfiyeke (Yüce Arş’ın sahibi ulu Allah’tan sana şifa vermesini dileri)’ derse, Allah onu hastalıktan kurtarır.”

Bir hastanın yanına girince, ona sağlık ve uzun ömür temennisiyle onu rahatlatın. Zira böyle yapmak –ondan bir şeyi uzaklaştırmaz ama- onun gönlünü hoş eder.”

* Sahabeden Abdullah ibn Abbas (r.a.) diyor ki: Peygamberimiz (s.a.s.) bütün ağrılardan ve sıtmadan dolayı şöyle dememizi buyururdu:

Okunuşu: “Bismillâhi’l-kebîr. Ne’ûzü billâhi’l-azîmi min şerri ‘ırkın na’ârin ve min şerri harri’n-nâri.”

Anlamı: Büyük olan Allah’ın adıyla. Zonklayan her damarın şerrinden ve cehennemin hararetinin şerrinden ulu Allah’a sığınırım.” (Tirmizî,Tıbb, 26)

Sahabeden Abdullah ibn Abbas (r.a.) bildiriyor: Peygamberimiz (s.a.s.), hasta olan bir sahabîyi ziyarete gitti ve durumunu gördükten sonra ona şöyle dedi:

“Lâ be’se, tahûrun inşâallâh”

Bir şey yok, iyi olur inşallah.” (Buhârî, Merdâ, 10, 14)

* Sahabeden Enes (r.a.) diyor ki: Resûlullah (s.a.s.), sıtmalı bir sahabiyi ziyarete gitti:

“Keffâretün ve tahûrun”

Günahlarına keffâret ve temizlik olur, inşallah” dedi. (Heysemî, Cenâiz, 11, No: 3781)

Yukarıdaki iki hadiste Peygamberimiz (s.a.s.)’in hasta olan bir sahabiyi ziyarete gittiği ve ona yaptığı dua ve verdiği teselli farklı iki sahabî tarafından birbirine benzer ifadelerle nakledilmiştir. Buna göre hastaya Allah’tan şifa dilemek, onu teselli etmek, durumunun iyi olduğunu, kötü bir durumun olmadığını söylemek, hâl ve hatırını sormak ziyaret edenin görevidir. Özellikle ikinci hadiste belirtilen, hastalıkların müslümanın günahlarına kefaret olacağı gerçeğini vurgulamak, hastaya psikolojik destek bakımından son derece önemlidir. Nitekim konu ile ilgili Peygam-berimiz Efendimizden nakledilen birçok rivayet mevcuttur:

“Mü’min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık, bir üzüntü hatta ufak tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle mü’minin günahından bir kısmını bağışlar.”

Sahabeden Abdullah ibn Abbas (r.a.), Peygamberimiz (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu bildirmiştir: “Kim eceli gelmemiş bir hastayı ziyaret eder de onun yanında yedi defa;

Okunuşu: “Es’elü’l-lâhe’l-azîme, Rabbe’l-arşi’l-azîmi en yeşfiyeke.”

Anlamı: Ulu Arş’ın Rabbi Yüce Allah’tan sana şifa vermesini isterim, derse, Yüce Allah ona mutlaka o hastalıktan şifa verir.” (Ebû Davud,Cenâiz, 12)

Ali (r.a.), diyor ki: Hastalandığım bir anda Peygamberimiz (s.a.s.) beni ziyaret etti. Ben o anda: “Allah’ım! Eğer ecelim geldi ise beni rahatlat, eğer gelmedi ise beni kaldır ve eğer bu bir deneme ise bana sabır ver” diyordum. Peygamberimiz (s.a.s.): “Nasıl dedin,” dedi. Ben de de-diklerimi tekrar ettim; ayağı ile bana dokundu ve;

“Allahümme ‘âfihi” veya “Allahümme’şfihi

Allah’ım! Ona afiyet -şifa- ver!” diye dua etti. Bir daha da o ağrıdan şikayet etmedim. (Tirmizî, De’avât, 112)

Bu hadisten anlaşılacağı üzere, hasta insan sabırlı olmalı, isyan etmemeli ve daima Allah’tan şifa dilemelidir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) bir başka sözlerinde ölümü istemeyi yasaklamış ve insanın her zaman hayat gibi bir nimeti istemeyi ve yaşadığı sürece iman ve hayırlı iş yapmayı talep etmesini tavsiye etmiştir. Her şeye rağmen insan hastalıklara ve belalara karşı dayanacak gücü kendinde bulamazsa şöyle dua etmesini istemiştir:

Okunuşu: “Allâhümme ahyinî mâ kâneti’l-hayâtü hayran lî.

Ve teveffenî izâ kâneti’l-vefâtü hayran lî.”

Anlamı: “Allah’ım! Eğer yaşamam benim için hayırlı ise bana ömür ver. Ölümüm benim için hayırlı ise bana onu nasip et.” (Buhârî, De’avât, 29)

Yağmur duası nedir? Yağmur duası nasıl yapılır? Yağmur duası sözleri nedir?

Yağmur, insanın ve tabiatın hayatiyeti için büyük önem taşıyan ilâhî bir nimettir. Yağmur, kültürümüzde bu hayatî öneminden dolayı rah-met olarak anılagelmiştir. Onun yokluğu arzu edilmeyen bir şeydir. Müslümanlar yağmurlar kesildiği zaman yağmur duasına çıkarak, ihsan ve keremi bol olan Yüce Yaratandan yağmur niyazında bulunurlar. Bazı İslâm bilginlerine göre istiskadan maksat yalnızca bir dua ve istiğfar olup burada cemaatle namaz sünnet kılınmamıştır. İsterlerse ayrı ayrı namaz kılabilirler. Ancak toplu olarak kılarlarsa, bu da caizdir. Diğer bazı İslâm bilginlerine göre ise, Cuma namazı gibi cehren/açık olarak kıraatle iki rekât namaz kılınması menduptur. Kılınan namazdan sonra bayram na-mazlarında olduğu gibi hutbe irad edilir.

Bir bölgede kuraklık olması hâlinde, o bölge sakinlerinin topluca açık bir alana çıkıp tövbe-istiğfardan sonra, Allah’tan bolluk ve berekete vesile olacak yağmur göndermesini istemeleri, bunun için dua etmeleri sünnettir. Bu duaya yağmur isteme anlamına gelen “istiskâ duası” denir. Üç gün ard arda yağmur duasına çıkılması müstehaptır. Peygamberimiz (s.a.s.) bizzat kendisi yağmur duası etmiş, ayrıca kuraklıktan sıkıntıya düşüldüğünde yağmur duasında bulunulmasını tavsiye etmiştir.

Duaya çıkmadan önce dargınlar barıştırılır, yetimler ve yoksullar gözetilir, bolca sadaka dağıtılır. Çocuklar ve hayvanlar birlikte duaya çıka-rılır. Zayıflara, çocuklara, ihtiyarlara dua ettirilir. Böylece Allah’ın rahmetinin tecelli etmesi arzulanır. Önce tövbe istiğfarda bulunulur, haksız yere alınmış şeyler varsa sahiplerine iade edilir, Müslümanlar için mağfiret dilenir. Hüzünlü, tevazulu, huşûlu bir şekilde Yüce Allah’ın rahmet ve yardımı niyaz edilir. Peygamber Efendimizden nakledilen yağmur duası şöyledir:

Okunuşu: Elhamdülillahi rabbi’l-‘âlemîn Er-rahmâni’r-rahîm. Mâliki yevmi’d-dîn, Lâ ilâhe illallâhu yef’alü mâ yurîd.

Allâhümme entellâhu lâ ilâhe illâ ente’l-ğaniyyü ve nahnü’l-fukarâu, enzil ‘aleyne’l-ğayse vec’al mâ enzelte lenâ kuvveten ve belâğan ilâ hîne.

Allâhümme’skınâ ğaysen merîen merî’an tabakan ‘âcilen ğayra râisin nâfi’an ğayre dârrin.

Allâhümme’skınâ ğaysen muğîsen merîen tabakan merî’an ğadekan ‘âcilen ğayra râisin.

Allâhümme’skınâ ğaysen muğîsen mürîen nâfian ğayra dârrin, ‘âcilen ğayra âcilin.

Allahümme’skınâ, Allahümme’skınâ, Allahümme’skınâ.

Allahümme eğısnâ, Allahümme eğısnâ, Allahümme eğısnâ.

Allahümme ‘ale’l-âkâmi ve’z-zırâbi ve butûni’l-evdiyeti ve menâbiti’ş-şeceri. Allahümme’skı ‘ıbâdeke ve behâimeke venşur rahme-teke ve ahyi beledeke’l-meyyite.”

Anlamı: “Hamd, rahman, rahim, din/hesap gününün maliki olan âlemlerin Rabbine aittir. Allah’tan başka ilâh yoktur. O, dilediğini yapar. Allah’ım! Sen Allah’sın, Senden başka ilâh yoktur. Sen zenginsin, biz fakiriz. Bize bol yağmur indir. İndirdiğin yağmuru bize kuvvet ve güç eyle ve

yağmuru (muhtaç olduğumuz) zamana kadar indir.” (Ebû Davud, Salat, 260; İbn Mâce, İkamet, 154; Ahmed, VI, 166 Buhârî, Tefsir, Sûre, 2,15)

Allah’ım! Bize yardım eden, içimize sinen, bol, faydalı, her tarafı kaplayan, her tarafa akıp giden, her tarafı sulayan umumi bir yağmur ihsan buyur.” (İbn Mace, İkamet, 154)

Allah’ım! Bize bol, faydalı, her yeri kaplayan, uygun zamanlı yağmur ver.” (İbn Mace, İkame, 154)

“Allah’ım! Bize imdadımıza koşan, afiyet veren, hızlı, zararlı olmayan, yararlı, gecikmeyen acil yağmur gönder.” (Ebû Davud, Salât, 260)

“Allah’ım! Bize yağmur ver. Allah’ım bize yağmur ver, Allah’ım bize yağmur ver.” (Buhârî, İstiska, 7; Cuma, 6)

“Allah’ım bize yağmur ihsan et, Allah’ım bize yağmur ver, Allah’ım bize yağmur ver. Allah’ım yüksek tepelere, küçük tepelere, vadilere, ağaçlık tepelere yağdır.” (Buhârî, İstiska, 6, 7, 9, 10).

“Allah’ım! Kullarını, hayvanlarını yağmur suyuyla sula, rahmetini saç ve dağıt, ölmüş olan topraklarımıza hayat ver.” Bu duanın ardından Türkçe olarak şöyle dua edilebilir:

“Ya Rab! Bize yardım eden, içimize sinen, bol faydalı, her tarafı kaplayan, her tarafa akıp giden, her tarafı sulayan umumi bir yağmur ihsan buyur.

Ey Yüce Rabbimiz! Bizleri yağmurla nimetlendir. Bizleri ümidini kesenlerden eyleme.

Ya Rab! Bizim için ekinlerimiz yetişsin, sağmal hayvanlarımız süt versin, göğün bereketleri ve yeryüzünün bereketleri ile bizleri sevindir, nimet-lendir.

Ey yüce Rabbimiz! Biz senden mağfiret, bağışlanma dileriz. Şüphesiz sen çok mağfiret edensin. Bize semadan bol ve hayırlı yağmurlar yağdır.” Yağmur yağarken;

“Allâhümme sayyiben nâfi’an”

Ya Rab! Bunu hakkımızda faideli bir yağmur eyle” (Buhârî, İstiska, 23) şeklinde dua edilir.

Yağmur çok yağdığında ise Hz. Peygamber şöyle dua etmiştir:

Okunuşu: “Allahümme havâleynâ velâ ‘aleynâ.

Allahümme ‘ale’l-âkâmi ve’z-zırâbi ve butûni’l-evdiyeti ve menâbiti’ş-şeceri.”

Anlamı: Allah’ım! Üzerimize değil, çevremize; Allah’ım, dağlara, tepelere, vadilerin içlerine ve ağaç biten yerlere.” (Buharî, İstiska, 6; Müslim, İstiska, 8)

Vesvese duası nedir? Vesveseden kurtulmak için hangi dualar edilir? Kötü düşüncelerden kurtulma duası!

Vesvese, psikolojik olarak insana arız olan ve bir takıntı haline gelen hastalıktır. Bu tür rahatsızlığı olanların tedavisi için tıbbî çarelere baş-vurulmalı, psikolojik tedavi yöntemi uygulanmalı ve dua ederek Allah’tan şifa istenmelidir.

* Ebû Hüreyre (r.a.), Peygamberimiz (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu bildirmiştir:

“Şeytan birinize gelir ve falan şeyi kim yarattı, falan şeyi kim yarattı der. Nihayet, Allah’ı kim yarattı der. İş bu duruma varınca, Allah’a sığınsın ve bu tür düşünceleri bıraksın.”

Peygamberimiz (s.a.s.), “Kim içinde böyle bir vesvese hissederse, üç defa;

“Âmennâ billâhi ve rusülihî”

Allah’a ve Peygamberlerine iman ettik” diye dua etsin, içindeki o şey gider.

Ebû Zümeyl (r.a.) diyor ki: Abdullah ibn Abbas (r.a.)’a, “bu içimde duyduğum şey nedir,” dedim. O da, “ne duyuyorsun,” dedi. “Vallahi söyle-yemem,” dedim. O da, “İçine düşen bir şüphe mi,” dedi ve güldü. “Ondan hiç kimse kurtulamadı” dedi ve Allah;

“Eğer sana indirdiğimizde şüphede isen” (Yûnus, 10/94) ayetini indirdi, dedi ve bana: İçinde böyle bir şey hissedersen şu ayeti oku, buyurdu:

“O, ilktir, sondur, açıktır, gizlidir ve O her şeyi bilir.” (Hadîd, 57/3; Ebû Davud, Edeb, 118)

Korku duası nedir? Korkudan ve telaştan kurtulma duası nedir? Korkulardan kurtulma duası!

Korku insanın doğasında var olan bir duygudur. Bu, alınan eğitime ve yetişilen kültür ve çevreye göre değişebilir. İnsan, korkusunu kendi kendisine yenmeye çalışmalı, Allah’a sığınmalı ve dua etmelidir. Sahabeden Sevban (r.a.) diyor ki: Peygamberimiz (s.a.s.) bir şeyden korktuğu zaman şöyle dua ederdi:

“Allahü, Allahü, Rabbî, lâ üşrikü bihî şey’en.”

Allah! Allah! Benim Rabbimdir. O’na hiçbir şeyi ortak koşmam.” (İbn Mâce, Dua, 17)

* Ebû Musa el-Eş’arî (r.a.) diyor ki: Peygamberimiz (s.a.s.), bir toplumun zarar vermesinden endişe ettiği zaman şöyle dua ederdi:

Okunuşu: “Allâhümme innâ nec’alüke fî nuhûrihim. Ve neûzü bike min şurûrihim.”

Anlamı: “Allah’ım! Onların yüreklerine korku salarız ve onların şerlerinden sana sığınırız.” (Ebû Davud, Salât, 365)

Kur’ân-ı Kerim’de de şeytanın saptırması ve tasallutuna karşı şu dua tavsiye edilmiştir:

“Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (A’râf, 7/200)

Borçtan kurtulma duası nedir? Borç duası nedir? Geçim sıkıntısı duası nedir?

Müslüman, harcamasını gelirine göre yapmalı, ödeme sıkıntısı çekeceği borçlanma yapmamalıdır. Borcunu ödeyebilmesi için gereken gay-reti göstermeli, Allah’a da dua etmelidir. Peygamberimiz (s.a.s.), borçlu ve geçim sıkıntısı olan kimsenin şöyle dua etmesini tavsiye etmiştir:

Okunuşu: “Allâhümme fârice’l-hemmi, kâşife’l-ğammi, mücîbe da’veti’l-mudtarrîne rahmâne’d-dünya ve’l-âhırati ve rahîmehümâ ente terhamünî ferhamnî birahmetin tüğnînî bihâ ‘an rahmetin min sivâke.”

Anlamı: “(Ey) Sıkıntıları gideren, kederleri kaldıran, zor durumda kalanların dualarına icabet eden, dünya ve ahiretin rahman ve rahimi olan Allah’ım! Sen bana merhamet edersin, Senden başka kimsenin merhametine ihtiyaç bırakmayan bir merhametle bana merhamet et.”

Peygamberimizin kızı Hz. Fâtıma (r.a.), babasından hizmetçi ister, bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.), kızına; “Şu duayı okuman senin için hizmetçi edinmenden daha hayırlı” buyurdu:

Okunuşu: “Allâhümme Rabbe’s-semâvâti’s-seb’ı ve Rabbe’l-‘arşi’l-‘azîm.

Rabbenâ ve Rabbe külli şey’in, münzile’t-Tevrâti ve’l-İncîli ve’l-Furkâni, fâlika’l-habbi ve’n-nevâ.

E’ûzü bike min şerri külli şey’in, ente âhizün bi nâsiyetihî.

Ente’l-evvelü fe leyse kableke şey’ün.

Ve ente’l-âhiru feleyse ba’deke şey’ün.

Ve ente’z-zâhiru feleyse fevgake şey’ün.

Ve ente’l-bâtınü feleyse dûneke şey’ün.

‘Ikdi anni’d-deyne. Ve ağninî mine’l-fakri.”

Anlamı: “Allah’ım! Sen yedi göğün Rabbi, ulu Arş’ın Rabbisin. Sen bizim Rabbimiz ve her şeyin Rabbisin. Tevrat, İncil ve Furkan’ı indiren,

tohum ve çekirdekleri açan/çatlatan Sensin. Perçeminden tuttuğun her şeyin şerrinden sana sığınıyorum.

Evvel sensin, senden önce hiçbir şey yoktur.

Ahir sensin, senden sonra da hiçbir şey kalmayacaktır.

Sen zâhirsin, senin üstünde hiçbir şey mevcut değildir.

Sen bütün sırları bilensin, Senden gizli hiçbir şey yoktur.

Benim borcumu öde(meyi nasip eyle), beni fakirlikten kurtar.” (Tirmizî, De’avât, 68)

Okunuşu: “Allâhümme’kfinî bi halâlike an harâmike ve ağninî bi fadlike ‘ammen sivâke.”

Anlamı: “Allah’ım, yeterince helâlinden vererek beni haramından koru. Lütfunla ver, başkasına muhtaç etme.”

İnsan, ancak çalışıp kazandığına nail olur. (bk. Necm, 53/39-41) Çalışıp kazanmadan Allah kimse için gökten nimetler, servetler indirmez, böyle bir durum ilâhî düzene aykırıdır. Geçim sıkıntısından kurtulmak için okumamız tavsiye edilen yukarıdaki dualar, fiilî dua olan çalışma ile be-raber yapılmalıdır. Sözlü dualar insanı psikolojik olarak o atmosfere çeker ve kişiye çalışma azmi kazandırır. Bu nedenle, “söylendiği anda her şeyi değiştirecek sihirli sözcükler” gibi bir anlayış gerçekçi değildir ve İslâm’da yeri yoktur.

Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle dua ederdi:

Okunuşu: “Allâhümme innî es’elüke’l-hüdâ ve’t-tükâ, ve’l-afâfe ve’l-ğınâ.”

Anlamı: Allah’ım! Senden doğru yolu göstermeni, sana karşı saygılı olmayı, iffetli olmayı ve zenginliği istiyorum.”

Peygamberimizin istediği zenginliğin, sadece maddî bir zenginlik olmadığı aşikârdır. Çünkü benzer birçok sözlerinden anlaşılacağı gibi, kalp zenginliği, kanaatkâr olmak, başkasına ihtiyaç duymayacak kadar maddî imkâna sahip olmak gibi istekler asıldır.    Nitekim o,zenginliğin şerrinden Allah’a sığınırken, fakirliğin getireceği fitneden de Allah’a sığınmıştır.

Annesi tarafından genç yaşta Peygamberimiz (s.a.s)’in eğitimine ve onun hizmetine verilen Hz. Enes (r.a.) için annesi sevgili Peygamberimiz-den ona dua etmesini istemiş ve o da Enes’e şöyle dua etmiştir:

Okunuşu: “Allâhümme eksir mâlehû ve veledehû ve bârik lehû fîmâ a’taytehû.”

Anlamı: Allah’ım! Onun malını ve çocuklarını artır. Ona vereceğin her şeyi bereketli eyle.” (Buhârî, De’avât, 25)

Okunuşu: “Allâhümme innî e’ûzü bike mine’l-cû’ı fe-innehû bi’se’d-dacî’u ve e’ûzü bike mine’l-hıyâneti fe-innehâ bi’seti’l-bitânetü.

Anlamı: Allah’ım! Açlıktan sana sığınırım. Çünkü açlık ne kötü acı veren şeydir. Hainlikten sana sığınırım. Çünkü hainlik ne kötü bir sırdaştır.” (Nesâî, es-Sünenü’l-Kübra, İstiaze, 19, No: 7903)

Doğumdan önce hangi dualar edilir? Doğum sonrası edilecek dualar neler? Doğum duaları!

Anne adayları; doğum öncesi ve doğum sonrası doktor kontrolünde olmalı, doğumunu mümkünse bir doğum hastanesinde yapmalıdır.

Doğumun kolay geçmesi için de Allah’a dua etmelidir. Peygamberimiz (s.a.s.), kızı Hz. Fatıma (r.a.)’nın doğum sancısı başladığında Ümmü

Seleme ile Zeynep binti Cahş’a, Fatıma’nın yanına gitmelerini ve Ayetü’l-Kürsi’yi, A’râf sûresinin elli dördüncü ayetini ve Muavvizeteyni (Felâk-

Nâs sûrelerini) okumalarını söylemiştir.”

Ayetü’l-kürsî:

Okunuşu: “Allâhü lâ ilâhe illâ huve’l-hayyü’l-kayyûm.

Lâ te’huzühû sinetün velâ nevm.

Lehû mâ fi’s-semâvâti vemâ fi’l-ard.

Men ze’l-lezî yeşfe’u ‘ındehû illâ bi iznih.

Yalemü mâ beyne eydîhim vemâ halfehüm. Velâ yühîtûne bişeyin min ‘ılmihî illâ bimâ şâ’e.

Vesi’a kürsiyyühü’s-semâvâti ve’l-ard.

Velâ yeûdühü hıfzuhümâ ve hüve’l-‘aliyyü’l-‘azîm.”

Anlamı: “Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur (varlığı kendinden, kendi kendine yeterli, yarattıklarına hâkim ve onları koruyup gözetendir). O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup-gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.”

A’râf 54:

Okunuşu: “İnne rabbekümüllâhüllezî haleka’s-se-mâvâti ve’l-arda fî sitteti eyyâmin sümmestevâ ‘ale’l-‘arşi yuğşi’l-leyle’n-nehâra yatlübühû hasîsen ve’ş-şemse ve’l-kamera ve’n-nücûme müsehharâtin bi emrih. Elâ lehü’l-halku ve’l-emru. Tebârekellâhü Rabbü’l-‘âlemîn.”

Anlamı: “Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş üzerine (sınırsız kudret ve iktidar makamına) istiva eden (kurulan), geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.”

Muavvizeteyn:

Okunuşu: “Kul eû’zü birabbi’l-felak.

Min şerri mâ halak.

Ve min şerri ğâsikın izâ vekab.

Ve min şerri’n-neffâsâti fi’l-ukad.

Ve min şerri hâsidin izâ hased.”

Anlamı: “De ki: Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”

Okunuşu: “Kul eûzü birabbi’n-nâs.

Meliki’n-nâs.

İlâhi’n-nâs.

Min şerri’l-vesvâsi’l-hannâs.

Ellezî yüvesvisü fi sudûri’n-nâs.

Mine’l-cinneti ve’n-nâs.”

Anlamı: “De ki: Cinlerden ve insanlardan olup, insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.”

Ebû Bekr (r.a.)’in kızı Esma, oğlu Abdullah doğunca Peygamberimiz (s.a.s.)’e götürdü ve onun kucağına koydu. Peygamberimiz (s.a.s.), hurma getirmelerini istedi. Getirilen hurmayı çiğneyerek çocuğun ağzına koydu. Çocuğun ağzına ilk giden şey Peygamberimiz (s.a.s.)’in ağzıyla ezdiği bu hurma oldu. Sonra çocuğun damağına hurma sürdü ve ona bereket duası etti. Bu çocuk İslâm tarihinde (Medine’ye hicretten sonra) doğan ilk çocuk oldu. (Buhârî, Akika, 1; Ebû Davud, Edeb, 116)

Peygamberimiz (s.a.s.), yeni doğan çocukların sağ kulağına ezan, sol kulağına da kâmet okunmasını tavsiye etmiştir. (bk. Ebû Davud, Edeb, 116)

Sahabeden Abdullah İbn Abbas (r.a.) anlatıyor: Peygamberimiz (s.a.s.) Hasan ile Hüseyin için Allah’a dua edip şöyle dedi: Babanız İbrahim de kendi oğulları İsmail ve İshak için böyle dua yapardı dedi ve şu duayı okudu:

Okunuşu: “E’ûzü bi kelimâtillâhi’t-tâmmeti min külli şeytânin ve hâmmetin. Ve min külli ‘aynin lâmmetin.”

Anlamı: “Şeytanın şerrinden ve tüm kem gözlerden Allah’ın tam kelimelerine sığınıyorum.” (İbn Mâce, Tıbb, 36)

Öfkelenince okunacak dualar neler? Sinirlenince hangi dualar edilir?

Öfkeye sahip çıkmak önemli bir erdemdir ve kolay bir davranış değildir. Öfkesine hâkim olabilenleri Peygamberimiz (s.a.s.);

“Pehlivan, insanları yere çalan değildir; asıl pehlivan öfke anında kendine hâkim olandır” (Buhârî, Edeb, 76) diyerek övmüştür.

Sahabeden Süleyman b. Surad (r.a) anlatıyor: Ben Peygamberimiz (s.a.s)’in yanında oturuyordum. İki adam birbirlerine sövüyorlardı. Birinin gözü kızardı, şah damarı şişti. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurdu: “Ben öyle bir söz biliyorum ki, sinirlenen şu kişi onu söylese, öfkesi yatışır:

“E’ûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm”

Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.” (Buhârî, De’avât, 53)

Hz. Âişe (r.a.), diyor ki: Peygamberimiz (s.a.s.) yanıma geldi, ben öfkeli idim, bana; “Ey Ayşecik!

Okunuşu: “Allâhümme’ğfirlî zenbî ve ezhib ğayza kalbî ve ecirnî min mudıllâti’l-fiten.”

Anlamı: Allah’ım! Günahımı bağışla, kalbimdeki öfkeyi dindir ve beni fitnecilerin saptırmasından koru, diye dua et” buyurdu. (Taberânî,el-Mu’cemü’l-Kebir, XXIII, 338, No: 785)

Peygamberimiz (s.a.s.), öfkelenen kimsenin abdest almasını tavsiye etmiştir:

“Şüphesiz öfke şeytandandır. Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateş de ancak su ile söndürülür. Binaenaleyh biriniz kızdığı zaman abdest alsın.” (Ebû Davud, Edeb, 4; Ahmed, 4/226)

Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerim’de öfkesini yenenleri övmüş ve cennetin kendileri için yaratıldığı muttakilerin özellikleri arasında zikretmiştir.

(bk. Âl-i İmrân, 3/134; Fussilet, 41/36)