Dijital medya içerik üreticisi Onur Gürler kimdir? Onur Gürler Biyografisi nedir?

Onur Gürler dijital medya içerik üreticisi olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Genç isim hakkında merak edilenler, kısaca hayatı ve biyografi bilgileri.

Onur Gürler Kaç Yaşında?

Onur Gürler 29 yaşındadır. Doğum tarihi 1993, doğum yeri ise İstanbul’dur. İlköğretim ve lise tahsilini Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı müzik bölümünde tamamlamış ardından, Yeditepe Üniversitesi Çeviribilim bölümünden mezun olmuştur. Eğitim döneminde piyano ve keman çalmayı öğrenmiştir.

Üniversite eğitimi döneminde, bir süre İspanya, bir süre ise İtalya’da eğitim almıştır. O zaman zarfında ise İtalyanca ve İspanyolca öğrenmiştir. 2009 senesinde, kişisel blogla sosyal medyada içerik üretmeye başlamıştır. Kaleme aldığı blog yazıları ile ülkemizin en genç blog yazarları arasında yer almıştır.

Sosyal medya trendlerini oldukça yakından takip etmektedir. 2007 senesinden bu yana YouTube, 2011 senesinden bu yana ise aktif olarak instagram hesaplarını kullanmaktadır. Resmi instagram hesabı kullanıcı ismi @monurgurler ‘dir. Günümüz itibariyle takipçi sayısı ise 32.9bin civarındadır. Teknoloji yaşam tarzı ve eğlence kategorilerindeki blog yazılarında samimi ve eğlenceli anlatımı büyük beğeni toplamıştır. İçeriklerini YouTube, Instagram ve TikTok ile video içeriklerine taşımıştır. Pandemi döneminde ise eve kapanmak zorunda kalmış ve o süre içerisinde, yemek ve kahve videoları da hazırlamış ve büyük ilgi görmüştür.

Üniversite eğitim hayatı sonrasında, 4 sene kadar uluslararası bir şirkette teknoloji markaları ile çevirmen olarak çalışmıştır. Diğer bir yandan, marka yönetimi ve iş dünyası alanında faaliyet gösteren bir dergide teknoloji editörü olarak aylık köşe yazılarını kaleme almıştır.

Onur Gürler TikTok: https://www.tiktok.com/@onurgurler
Onur Gürler Instagram: http://www.instagram.com/monurgurler
Onur Gürler Twitter: http://twitter.com/monurgurler
Onur Gürler YouTube: https://youtube.com/c/OnurGurler

İş İnsanı Kutlu Tamay Kimdir? Tamay Enerji Danışmanlık Nedir?

Kutlu TAMAY 1973 Ankara doğumludur. Yükseliş Koleji ve Bilkent Üniversitesi mezunudur. Uzun yıllar Enerji Sektöründe profesyonel olarak çalıştıktan sonra  Tamay Enerji Danışmanlık firmasını kurarak indirimli Elektrik Enerjisi Temini konusunda birçok firmaya danışmanlık hizmeti vermektedir.

Türk Sanayici ve İşadamları Vakfı (TÜSİAV), Ankara Genç İşadamları Derneği (ANGİAD), Bilkent Üniversitesi Mezunlar Derneği (BİLMED), gibi önde gelen STK’ ların yönetim kurullarında yer almaktadır. Ankara cemiyet ve iş hayatı içerisinde oldukça aktif olan Kutlu TAMAY, sosyal ve görsel medyayı en aktif şekilde kullanmaya çalışan, gezdiği gördüğü, yediği içtiği her yerden, konuştuğu her kişiden kendisine alıntılar yapan, dersler çıkartan ve bu birikimlerini de insanlarla paylaşmaktan keyif alan biridir.

www.tamayenerjidanismanlik.com

‘’Enerji Sektörü benim için çok önemli ve kesinlikle vazgeçemeyeceğim bir sektör. Uzun yıllar profesyonel olarak bu sektörde çalıştıktan sonra kendi firmamı kurarak bu tecrübemi insanların hizmetine sunmak istedim.  Şu anda birçok firmaya uygun enerji temini hususunda danışmanlık hizmeti vermekteyim.  Daha uzun yıllarda bu sektörde olmak niyetindeyim…’’

Detaylı bilgi almak ve danışmanlık hizmetlerimden faydalanmak için www.tamayenerjidanismanlik.com ‘ u tıklamanız yeterli olacaktır…

‘’TÜSİAV ve TÜSİAV ailesi gerçekten benim ikinci ailem olmuş durumda. Veli SARITOPRAK Başkanımız önderliğinde çalışmalarımıza büyük bir heves ve enerjiyle devam etmekteyiz. Kendisi Türkiye’de Sivil Toplumculuk camiasında en önde gelen isimlerden birisidir. Kendisinden çok şey öğrendim, öğrenmeye de devam ediyorum. Enerji tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük önem arz etmektedir. Enerji sektörü oldukça geniş ve çok yönlü bir sektör.  Elimizden geldiğince bu geniş sektörün uzmanları ile bir araya geliyor, toplantılar yapıyor, fuarlara iştirak ediyor ve ülkemiz için fayda sağlayacak çalışmalar yapmaya gayret ediyoruz.’’

Gezmeyi ve yeni insanlar tanımayı çok severim.  Böyle olunca birçok restorana, otele, seyahatlere, davetlere gidiyorum. Bir süre sonra İnsanlar bana;  bu birikimlerimi neden yazmadığımı sormaya başladılar; “Sadece sosyal medyada paylaşarak kalma, gittiğin yerler hakkında detay bilgiler de ver bizlere” dediler. Önce kendime bir blog açtım, ardından çok ziyaret edilen internet sitelerinde ve sonrasında da çeşitli gazete ve dergilerde gittiğim ve beğendiğim yerleri tanıtan yazılar yazmaya başladım, halen de büyük bir keyifle sürdürüyorum.’’

https://twitter.com/Kutlutamay

Amerika Birleşik Devletleri Haberleri – ABD Son Dakika Vize Haberler

Her bölümde, fotoğraf, video, ses ve kısa makaleler, yüzyılın başında haber filmlerini büyük bir etkiyle kullanan Teddy Roosevelt gibi medya figürlerinin hikayesini anlatıyor; bir ulusu radyo adresleri kullanarak teşvik eden Franklin Delano Roosevelt; ve televizyon kullanarak istikrarlı bir liderlik imajı yaratan Ronald Reagan. 20. yüzyılda büyük bir ustalık olmasına rağmen, bu on yıllar aynı zamanda trajedi, eşitsizlik ve birçok türden ayrımcılığın damgasını vurdu. 1900’ler bölümü ile baştan başlayabilir veya istediğiniz zaman ve yerde başlayabilirsiniz. Umarız öğrenirken gösteriyi beğenirsiniz.

On yıllık değişim ve konsolidasyonda, 1980’leri medya patronu kadar, Rupert Murdoch’tan daha iyi kimse özetleyemedi. Murdoch’un Fox Televizyon Ağı, 1950’lerden bu yana “Üç Büyükler”le rekabet eden ilk yeni ağdı. 1980’lerde izleyicilerin daha fazla medya seçeneği vardı. Deregülasyon sayesinde daha fazla kanal mevcuttu ve içerik daha az kısıtlandı. Dergi yayıncıları içeriklerini belirli hedef kitlelere uygun hale getirdikçe dergi endüstrisinde bir patlama yaşandı. Birçok gazete, üretim maliyetleri arttıkça ve konsolidasyon çılgına döndüğü için başarısız oldu. 1980’ler, Oprah Winfrey, Connie Chung ve Barbara Walters da dahil olmak üzere medyada kadınların yükselişini gördü. Aynı şekilde, Afrikalı-Amerikalı kişilikler çeşitli medyada güç topluyorlardı. Her ikisi de ulusun dikkatini çeken kablolu haber ve MTV meyvelerini verdi. 1981’de ABD uzay mekiği Discovery’yi fırlattı. Hem gençler hem de yaşlılar John Lennon’un ölümünün yasını tuttular ve Berlin Duvarı’nın yıkılışını kutladılar. “Reaganomics” terimi, Ronald Reagan’ın iş yanlısı platformunu tanımlamak için icat edildi.

1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması, Soğuk Savaş’ı resmen sona erdirdi ve 1990’larda gazetecilik için bir metafor görevi görüyor. Otokratik otoritenin ve sansürün son büyük sembolü yenilmiş gibi görünürken, İnternet Çağının doğuşu bilgi paylaşımında eşi görülmemiş bir özgürlük getirdi. Medya şirketlerinin artan konsolidasyonu, azalan gazete okuyucusu ve televizyon izleyicileri için artan kablo seçenekleri de dahil olmak üzere, 1980’lerdeki birçok eğilim devam etti. CNN, Körfez Savaşı’nı kapsamasıyla televizyon haberlerinde eşit bir oyuncu olurken, büyük ağlar haber spikeri saltanatının sonunun başlangıcını gördü. Ekonomi, İnternet patlaması sırasında birçok yeni milyoner yarattı ve teknoloji balonu patladığında birçok kişinin servetini kaybettiğini gördü. Hem iç hem de dış terör gümbürtüleri, yeni bin yılda olacakların habercisiydi.

Gazetecilik nedir?

Her sabah, ülkemizdeki insanlar aynı ritüelle başlar. Kahvaltılarını yaparlar, kahvelerini hazırlarlar ve oturup gazete okurlar. İlk sayfadan başlayarak günün öne çıkan haberlerini okurlar. Oradan yerel hikayeleri okurlar ve hatta daha hafif yürekli bölümlerin bazılarını ziyaret ederler. Bugün bu ülkede 1400’den fazla gazetemiz var. ‘USA Today’ ve ‘The Wall Street Journal’ gibi daha popüler olanlardan bazılarının milyonlarca okuyucusu var. Gazeteciliğe her gün bağımlı olan bir ülkeyiz.

Gazete nasıl kahvaltı rutinimizin bir parçası oldu? Gazetecilik nasıl başladı? Bu dersimizde Amerika’da gazeteciliğin tarihini tartışacağız.

https://www.amerikagazetesi.com/
https://www.amerikagazetesi.com/

Amerika Gazeteciliğin Başlangıcı

Gazeteler 18. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’nın ifade veya basın özgürlüğü vaat etmesinden önce var olmasına rağmen , bugün sahip olduğumuz gazeteler gibi değildiler. Amerika’da gazetecilik gerçekten Devrim Savaşı ile başladı. Savaş sırasında gazeteler sadece bilgi için değil, siyaset için bir yerdi. Muhabirler eylemin bir parçası olmak istediler ve çoğu zaman hikayeleri kendi siyasi görüşleri ve partileriyle şekillendirdiler.

Bugün gazetelerimizin bir olayın gerçeklerini yeniden anlatmasını bekliyoruz, ancak bu Amerika’nın başlarında doğru değildi. Devrim Savaşı’ndan sonra bile gazeteciler hikayeleri ve olayları kendi siyasi görüşleri üzerinden yeniden anlatmaya devam ettiler. Amerika Birleşik Devletleri yeni ülkede hükümetin rolünü tartışırken, gazetecilik büyük bir hükümet veya küçük bir hükümet lehine gazeteler yaratarak siyasi bölünmenin bir parçası oldu.

18. yüzyılın sonlarında, gazeteler ve politikacılar arasındaki ilişki karmaşıktı. Gazeteler çok saldırgandı ve sıklıkla siyasi şahsiyetlere ve hükümete saldırdı. Aynı zamanda, politikacılar seçimleri için gerçekten gazetelere bağımlıydı. Bu nedenle, gazetelerin hakkında yazdıkları politikacılardan finansal destek alması oldukça yaygındı. Politikacılar hâlâ basın özgürlüğüne inanırken, hikayelerini yazarken basının kendisinin bir gündeminin olmadığını inkar etmek giderek zorlaşıyordu.

19. Yüzyıl ABD Gazeteciliği

19. yüzyılda bunu ne değiştirdi ? Eh, gerçekten büyüme. Amerika büyümeye devam ettikçe ve yeni teknoloji geliştikçe, bir gazete oluşturmak daha ucuz hale geldi. Yeni yayıncılar yeni şeyler denemek istediler ve artık finansal bağışlara bağımlı olmadıkları için çok daha bağımsız olabildiler.

Gazetecilikte bu geçiş, 1835’te James Gordon Bennett’in ‘The Herald’ı ile başladı. Sadece bir kuruşa satılan bu gazete, büyük manşetlere çıkan hikayeleri severdi. Şiddet içeren bir suç veya cinayet varsa, hikaye normalde ‘The Herald’da bulunurdu. Suç ne kadar korkunç olursa, The Herald o kadar çok rapor ederdi. ‘Herald’ gazeteciliğin bugün gördüğümüz birçok bölümünün önünü açmaya yardımcı oldu. Bennett şehrin belirli bölgelerine muhabirler atadı, olay yerindeyken onlara hikayeler anlattırdı ve tanıklarla görüşmeye başladı.

19. yüzyıl boyunca, daha fazla gazete piyasaya sürüldü ve yeni gazetecilik keşfedildi. Bu gazetelerin çoğu, kendilerinden öncekilerin özelliklerini birleştirmeye başladı. ‘New York Tribune’ ve ‘San Francisco Examiner’ gibi gazeteler, Bennett’in manşet hikayelerini bildirme yöntemini kullandılar, ancak aynı zamanda sosyal ve politik reformları teşvik ettiler. 19. yüzyıl sona ererken, artık politikacılar tarafından daha az kontrol edilen gazeteler, editörün siyasi ve sosyal inançlarına daha fazla odaklandı. Gazeteler, sahiplerinin kişiliğini gerçekten yansıtıyordu.

20. Yüzyıl Amerika Birleşik Devletleri Gazeteciliği

20. yüzyıla doğru , bugün sahip olduğumuz gazetelere olan hareket gerçekten reklam nedeniyle başladı. 19. yüzyılda üretim daha ucuzdu. Bu nedenle, mal sahipleri satıştan başka bir gelire güvenmediler. Sonuç olarak, sahipleri gazeteleri inançları etrafında şekillendirmeyi başardılar. Bazı hikayeleri sansasyonel hale getirebilir, benzer ilgi alanlarına sahip bir izleyici çekebilir ve hatta kendilerini hikayenin bir parçası haline getirebilirler.

Ancak, üretim maliyeti arttıkça, sahipleri artık gazeteleri tek başına finanse edemez hale geldi. Gazetelerine yatırım yapacak reklamcılar aramaya başladılar. Ve hepimizin bildiği gibi, reklamcılar rapor edilen hikayeler üzerinde kontrol sahibi olabiliyorlardı. Bazen bu, bir makalenin satılan bir ürünle çelişmediğinden emin olmak gibi küçük bir kontroldü. Diğer zamanlarda, daha büyük kontrol oldu. Reklamcılar, ürünlerine fayda sağladığı için gazetenin belirli bir siyasi görüşü takip etmesini veya belirli bir çalışmayı rapor etmesini sağlar.

ABD basını, ABD hükümeti gibi, yozlaşmış ve sorunlu bir kurumdur. Yolsuzluk, rüşvet alması anlamında değil, sistemsel anlamda. Yapacağını iddia ettiği şeyi, yapması gerekeni ve toplumun ondan yapmasını beklediğini yapmakta başarısız olur. Haber medyası ve hükümet, karşılıklı manipülasyon, mit yaratma ve kişisel çıkardan oluşan bir kısır döngü içinde iç içe geçmiş durumda. Gazetecilerin haberleri dramatize etmek için krizlere ihtiyacı var ve hükümet yetkililerinin krizlere yanıt veriyor gibi görünmesi gerekiyor. Çoğu zaman, krizler gerçek krizler değil, ortak fabrikasyonlardır. İki kurum, simbiyotik bir yalanlar ağının tuzağına düştüler ki, haber medyası halka neyin doğru olduğunu söyleyemez ve hükümet etkili bir şekilde yönetemez. Bu, eski bir siyaset bilimci (Harvard Üniversitesi’nde), gazeteci ( Fortune dergisinde) ve kurumsal iletişim yöneticisi (Fortune dergisinde) Paul H. Weaver’ın News and the Culture of Lying başlıklı kışkırtıcı analizinde ileri sürdüğü tezdir. : Gazetecilik Gerçekten Nasıl Çalışır . Gazeteciler ve politikacılar, halkı yanlış yönlendiren simbiyotik bir yalanlar ağının tuzağına düştüler. Örneğin, 1980’lerde, Gramm-Rudman-Hollings Değişikliği merkezli federal açığı ortadan kaldırmak için gösterilen uzun çabayı ele alalım. Birkaç yıl boyunca gazeteler, dergiler ve televizyon haber bültenleri, Gramm-Rudman hakkındaki tartışmalar, açığın azaltılmasına yönelik acil ihtiyaç konusundaki her türden uzmanın görüşleri ve sonunda yasanın yürürlüğe girmesi hakkında yüzlerce haber yayınladı. Politikacılar, açığı kontrol altına almak için özenle çalışıyormuş gibi davrandılar ve tanımlandılar. Gazete okuyan veya televizyon haberlerini izleyen herkes, Kongre ve Reagan yönetiminin hükümet harcamalarını kontrol altına almak ve açığı azaltmak için kahramanca ve acılı bir şekilde mücadele ettiği mesajını aldı. Ancak sis perdesinin ardında, kongre komiteleri ve federal yetkililer harcamaları artırıyor ve rutin yıllık bütçeleme ve ödenek süreçlerine yeni programlar ekliyorlardı. Gazeteciler yeni bir program hakkında haber yaptıklarında, bunu bütçeye ve açığa ek olarak değil, genellikle iyi haber olarak nitelendirdiler -hükümet başka bir sorunla mücadele ediyor-. Gazeteciler, bütçe açığı krizini sona erdirmek için savaşan bir hükümet imajı yaratmak için politikacılarla işbirliği yaptı, ancak açığı artıran rutin prosedürleri görmezden geldiler. Sonuç olarak, Weaver şöyle yazıyor: “Olan bu olmasına rağmen, hükümetin açığı artırdığına dair hiçbir haber yoktu.”

Xəyal Bəhərçinov sanatıyla insanları kendisine hayran bırakıyor!

Son günlerde müzik camiası donla ve mayoyla sahneye çıkan şarkıcılar tarafından işgal ediliyor olsa da, müzik sanatı adına da güzel şeyler olmuyor değil…

Modası geçmiş bazı eski şarkıcılar, kaliteli müzik yapmak yerine sahnede bulunduğu yarı çıplak halleriyle gündeme oturma çabasına devam ederken, ülkemizde ve kardeş ülke Azerbaycan’da müzik sanatı adına yapılan kaliteli işleride unutmamak lazım. Günümüzde çoğu 20’li yaşlarda olan birçok müzisyenimiz harika besteleri ve yorumlarıyla genç kuşağı kendine hayran bırakıyor. Günümüz tüketim toplumunda her ne kadar fiziki albümler yapılmıyor olsa da, emektar kardeşlerimiz online müzik platformlarında ve sosyal medya platformlarında bayağı bir hayran kitlesine sahipler…

Bu arkadaşlarımızdan biri de, çocukluğundan bu yana müziğe gönül vermiş, emek vermiş bir kardeşimiz olan Xəyal Bəhərçinov!
Müzisyenin adı Türkçe olarak Hayal diye okunuyor. Xəyal kardeşimiz, tüm zorluklara rağmen yılmadan ve bıkmadan tüm maddi güçlüklere göğüs gererek hayallerinin peşinden gitmiş ve şu aralar ektiği tohumların meyvesini yemeye başlamış. Öncelikle kendisine müzik yaşamında başarılar dileriz.

Xəyal Bəhərçinov’un güzel sesi, öncelikle ilk mektep yıllarında hocalarının dikkatini çekiyor ve başta Azerbaycan olmak üzere Türki Cumhuriyetlerde de kabul görmüş eski bir gelenek olan muğam eğitimi ile yola başlıyor. İlk hocası ise şu an muğam müziğinin yaşayan efsanelerinden Gülten BEKİRLİ hanımefendi. Yıllarca kıymetli hocalardan muğam eğitimi alan Xəyal, aynı zamanda daha çok çevrelere ve gençliğe hitab etmek adına popüler müzik icrası yapıyor. Özellikle ülkesi Azerbaycan’da tanınan Xəyal, yalnızca Azerbaycan dilinde değil, Türkiye Türkçesi şarkılarıda başarıyla okuyor ve sahne aldığı mekanlarda icra ediyor. Apple Music başta olmak üzere, Spotfy, Youtube ve Youtube Music gibi platformlardan genç müzisyenin stüdyo çalışmalarını dinleyebilir, video kliplerini izleyebilirsiniz.

Xəyal kardeşimizin en büyük arzularından biri, yakın zamanda Türkiye’ye gelip İstanbul’u gezmek ve ülkemizdeki müzik sektörünü yakından tanımak. Müzisyenimize tekrar başarılarının devamını diliyor, İstanbul’da görüşmek üzere kendisini selametle uğurluyoruz.

Apple Music : https://music.apple.com/us/artist/x%C9%99yal-b%C9%99h%C9%99r%C3%A7inov/1584829905
Spotify : https://open.spotify.com/artist/5fx2JWLkDGlinKR6wjeim1
Youtube : https://youtube.com/c/XeyalBeherchinov

Dualite’nin Müziği Sınır Tanımıyor!

2020 yılında yayınladıkları Rush in albümüyle dikkatleri üzerine çeken ikili bu sefer ekibe bir kişi daha ekleyerek efsane bir şekilde geri döndü! Dünyada eşi benzeri olmayan bir tarzla Psytrance’tan Dubstep’e, Techno’dan House müziğe kadar tamamen canlı çaldıkları enstrumanlarla çok özel şarkılar üretiyorlar. 2022 yılının Mart ayında yeni kaydettikleri şarkıları yayınlamaya başlıyorlar.

Şarkılarında Saksafon, Suzafon, Trompet, Bağlama, Klarnet, Flüt ve bir çok farklı etnik enstruman kullanarak kendilerine has bir soundla karşımıza çıkıyor. İlhamını geçmişten gelen bir çok konser deneyiminden alan ve tamamen DIY felsefesi üzerine ilerleyip Albümlerinin Kayıt & Mix & Mastering işlerini, Yönetmenliğini, Video Klip Kurgusunu, Prodüktörlüğünü ve Düzenlemesini üstlenerek, tek bir türe bağlı kalmadan Elektronik müziğin alışılagelmiş tüm kurallarına meydan okuyor.

Performanslarında, Müzik Tarihinin her döneminden aldıkları ilhamlarla, sizleri farklı dünyalara götürüp, benzersiz bir deneyim tattırmayı vaadediyor.

Dualite’nin bu topraklardan yükselen sesine kulak verin!

Dualite’nin Sosyal Medya Hesapaları
https://www.instagram.com/dualitemusic/
https://www.youtube.com/c/dualitemusic/

Doğan Cem Kimdir? Kontrtenor, Opera Sanatçısı ve Müzisyen Doğan Cem Biyografisi!

Kontrtenor (Sopranist) Doğan Cem, 1997 yılında doğmuştur. Lise dönemine kadar eğitimini Zonguldak’ta tamamlamıştır. Küçük yaştan itibaren Müzik eğitimleri almıştır. Üniversite Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera bölümünü kazanmıştır. Lisans 2. sınıfa kadar eğitimine devam etmiştir. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesinde Eğitimini Soprano Melike Bolat’tan almıştır. 

2017 yılında İstanbul’a yerleşmiş ve İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera bölümü sınavlarına girip okulu 1.likle kazanmıştır. Mezzo soprano Lynn Trepel Çağlar ile eğitimine devam etmektedir. Burada eğitimine devam ederken çeşitli yarışmalara katılmış ve dereceler kazanmıştır. İstanbul Üniversitesinde son sınıf öğrencisi olup 2022 yılında mezuniyeti gerçekleşecektir.

Barok müzik hayatına eğitmeni Lynn Trepel Çağlar, Prof.Leyla Pınar Tansever ve Kaan Buldular’ın desteği ile devam etmiştir. Prof. Leyla Pınar Tansever ile birlikte önemli konserler yapmıştır. Halen Barok Müzik eğitimine Kontrtenor(Sopranist) olarak devam etmektedir.

Katıldığı Yarışmalar ve Masterclass Eğitimleri ve Önemli Konserlerİstanbul Barok Aryalar Şan Yarışmasında sırasıyla, Mansiyon, 3.lük ve 1.lik ödüllerini kazanmıştır.
İzmir Ulusal Genç Solistler Yarışması 2.lik ödülü. 
World Singing Vincero Competition- Finalist (İtalya)
Benimle Söyle Yarışması-9. Bölüm 1.liği ve Yarı Finalistlik.
Solo Konserlerinin gerçekleştiği yerler: Süreyya Operası, Yunanistan Konsolosluğu, Grand Pera, Saint Esprit Klisesi, Yeldeğirmeni Sanat Merkezi. 
Masterclass Eğitimi: Dr. Raminta Lampsatis(Berlin) Şan ve eşlik çalışmaları ve Maestro İbrahim Yazıcı: Şan Masterclass ve Konser.(İzmir) 

Şu an şan eğitmenliği yapmakta. Yanı sıra Vokal Koçluğu ve Stüdyo Kayıt Koçluğuna devam etmektedir. Barok Müzik konserlerinde aktif olarak solistlik yapmaktadır.
Müzik kariyerine kendi yazdığı ve bestelediği şarkılarıyla devam etmek istemesiyle birlikte single çalışmalarına başlamış olup, bestelerine yoğunlaşmıştır. Çalışmalarına hızla devam etmektedir. 

Kaan Sarıaydın kim? Kaan Sarıaydın Beyaz TV! Ferda Yıldırım kimdir? Mavigazetem ne? Kızıl Elma Ocakları ne?

Kaan Sarıaydın 17 Eylül 1970 tarihinde Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitiminin ardından üniversite tahsilinin tamamlamak için yurt dışına gitti. Almanya’da Johann Wolfgang Goethe-University Frankfurt Main Germany İşletme bölümününde 1991 ve 1996 yılları arasında üniversite eğitimini tamamladı. Üniversite eğitiminin ardından kariyerine başlayan Kaan Sarıaydın ilk işine Amerikan Menkul Kıymetler Satış Departmanında asistan olarak başlamıştır. 1998 yılına gelindiğinde ise Alman Menkul kıymetlerinde trader olarak çalıştı.

2001 yıluına gelindiğinde ise dünyanın tanınmış ekonomi şirketlerindne biri olan Lehman Brothers International Limited’te kariyerine devam etti. Aynı zamanda dünyanın farklı ülke ve firimalarında alanında çalışmalar yürüttü. İlerleyen yıllarda İsviçre, Belçika, Londra Alman, Avusturya ve EASDAQ menkul kıymetleri şirketlerinde trader piyasa yapıcı uzman olarak çalıştı. Bu görevlerinin ardından Avrupa ve İngiltere menkul kıymetleri için piyasa yapıcısı olarakn 4 yıl görev aldı. Aynı zamanda burada Avrupa Banka sektörü için birim yöneticisi görevini yürüttü.

2006 yılına gelindiğinde ise MSPS Yetkili Yöneticisi oldu. Aynı zamanda Avrupa ülkeleri için portföy traderı olarak çalıştı. 2007 yılında GPS Yetkili Yöneticisi, Avrupa ülkeleri ve ABD için portföy traderı çalışmalarını devam ettirdi.

Kaan Sarıydın kendi kurduğu ve sahibi olduğu Tarkus adlı şirket ile ekonomi alanında çalışmalarını devam ettirdi. Aynı zamanda Türkiye’de birçok televizyon programında yayın konuğu olarak strateji, ekonomi ve küresel siyaset ile ilgili konuşmalar yaptı. Türkiye’de kısa sürede kamuoyunun tanıdığı bir isim haline gelen Kaan Sarıaydın aynı zamanda metasofi felsefesini kurdu ve teorik olarak bu alanda hizmet vermeye devam etti.

Türkiye’de komuyounu aydınlatma çalışmalarını devam ettiren Kaan Sarıaydın Mavigazetem’i ve Kızıl Elma Ocakları’nı kurdu. Faaliyetlerini Mavigazetem ve Kızıl Elma Ocakları olarak başta Türkiye olmak üzere dünya genelinde birçok ülkede ve ilde faaliyetlerini devam ettirmektedir. Kaan Sarıaydın Türkçe, İngilizce, Almanca, Latince ve Fransızca dillerini bilmektedir.

Kaan Sarıaydın uzun zamandır Beyaz TV’de Ferda Yıldırım’ın sunduğu Her Açıdan progrmaında konuşmalar yapmaktadır.

METASOFİ DÜŞÜNCESİ VE FELSEFESİ NEDİR?
Metasophie ilminin kurucusu Metasof & Ekonomist Kaan Sarıaydın’dır. Kaan Sarıaydın Metasophie felsefesi ile ilgili konferanslar, seminerler ve dersler vermektedir.  “Metasophie ilmi, insanın kullanım kılavuzudur, insanın kendisidir. Ruh, akil ve beden üçgeninde insana, kendi lisaninin gramerini, yasam içerisinde evrensel döngülerle olan bağlarını öğretir.” açıklaması ile Metasophie tanımlamıştır.

Metasophie ilmini gelecek nesillere aktarmak ve bu ilimden faydalanmak isteyen insanlar için oluşturduğu eğitim grupları ve seminer çalışmaları ile insanlara “en büyük bilgeliğin kendini bilmek olduğunu” anlatmaktadır.

MAVİGAZETEM NEDİR?
Mavigazetem ekonomist, düşünür ve stratejist Kaan Sarıaydın tarafından kurulmuş bir internet basın yayın organıdır. Kaan Sarıaydın ve ekini burada siyaset, ekonomi, felsefe, uluslararası ilişkiler, küresel siyaset ve Türkiye ile ilgili konu ve meselelerde yayınlar yapmaktadır.

Kaan Sarıaydın Mavigazetem’in kuruluşunu şu şekilde açıklamıştır:
“Bütün Türk dünyasını tüm tarihi halkları, bütün islam dünyasındaki gönüldaşlarımızı inşallah alışılmış ve bilinmiş olanlar bilgilerin çok daha ötesinde bilgilendireceğim ve uyaracağım. Değerli dostlarımla ve gönüldaşlarımla çıktığımız bu yolda Allah bizi muvaffak etsin. Benim, sizin, bizlerin, tüm Türk ve İslam dünyasının bir ummanı olmak için Mavi Gazetem‘i kurduk. Mavigazetem herkese hayırlı olsun.”

KIZIL ELMA OCAKLARI NEDİR?
Kızıl Elma Ocakları Kaan Sarıaydın tarafından kurulmuş bir teşkilat ve organizasyondur. Ekonomist ve stratejist Kaan Sarıaydın Kızıl Elma Ocakları ile Türkiye’de ve diğer ülkelerde Türk millietinin sesini duyurmak, Turan fikrini canlandırmak ve Türkiye^yi uluslararası alanda büyük ve güçlü bir küresel güce sahip bir ülke haline getirmek için kurulmuştur. Kızıl Elma Ocaklarım ekibinde Kaan Sarıaydın ile birlikte Mesud Sali, Gizem Özkan, Özlem Öztürk ve İhsan Bingöl gibi isimler bulunuyor.

MAVİ EKONOMİ NEDİR?
Ünlü ekonomist Kaan Sarıaydın ekonomi ve finans alanındaki uzmanlık bilgilerini Türk milletinin milli menfaatleri doğrultusunda bir teoriye dönüştürerek hizmet etmek amacı ile Mavi Ekonomim programını başlattı. Mavi Ekonomim ille yerli ve milli bir ekonomik gelecek, kalkınma ve finans tratejisi için Kaan Sarıaydın ve ekibi çalışmalar yürütmektedir.

KIZIL HAREKET NEDİR?
Kızıl Hareket, Kızıl Elma Ocaklarım’ın gençlik hareket ve eylemlerini yürüteceği bir platform olarak Kaan Sarıaydın tarafından kurulmuştur. Kaan Sarıaydın ve ekibi Kızıl Elma gençlik hareketi için burada faaliyetler yürütecekler.

KIZIL ELMA ENSTİTÜLERİ
Kızıl Elma Enstitüleri Kaan Sarıaydın ve kip arkadaşları tarafından başta gençler olmak üzere milletimizin bütün fertlerine verilecek olan milli bir eğitim organizasyonudur. Bu enstitiüde ekonomiden siyasete birçok alanda eğitim ve kalkınma çalışmaları yürütülecek.

KAAN SARIAYDIN’IN İŞ TECRÜBELERİ VE BİLGİLERİ
1994 İLE 1995 ARASI
Bear Stearns Bank GmbH Frankfurt, Almanya
Amerikan Menkul Kıymetler Satış Departmanında asistan

Eylül 1996 – Mart 1998:
Lehman Brothers Bank AG, Frankfurt, Almanya
Alman Menkul kıymetleri için trader (piyasa yapıcı olarak)

Nisan 1998 – Şubat 2001:
Lehman Brothers International Limited, Londra
Alman, İsviçre, Belçike, Avusturya ve EASDAQ menkul kıymetleri için trader (piyasa yapıcı olarak)

Mart 2001 – Aralık 2004:
Morgan Stanley & Co. International Limited, Londra
Bir çok sektör (Teknoloji, Telekomünikasyon, Finansal) ve Avrupa ve İngiltere menkul kıymetleri için piyasa yapıcısı, Avrupa Bankaları sektörü için birim yöneticisi

Ocak 2005 – Temmuz 2006:
Morgan Stanley & Co. International Limited, Londra
MSPS Yetkili Yönetici ve tüm avrupa için portföy traderı

Ağustos 2006 – Temmuz 2007:
Lehman Brothers International (Europe), London
GPS Yetkili Yöneticisi ve tüm avrupa ve ABD için portföy traderı

Eylül 2007 – 2 Ocak 2009:
Morgan Stanley Menkul Değerler A. Ş., İstanbul
Genel Müdürü ve Yönetim kurul üyesi

Eğitim
Ekim 1991 – Haziran 1996:
Johann Wolfgang Goethe-University, Frankfurt/Main, Germany
İşletme

Üzerindeki farz olan oruç borcunu tutmadan önce ölen kimsenin hükmü nedir?

Bir kimse Ramazandan veya başka bir oruçtan üzerindeki farz olan oruç borcunu tutmadan önce öldüğü zaman ya hastalık, yolculuk ve acizlik gibi hiçbir mazereti olmaksızın borcunu eda edebilme imkanına kavuştuktan sonra ölmüştür veya böyle bir imkanı bulamadan ölmüştür.

Eğer oruç tutma imkanına sahip olmuş ve edasına mani bir mazeretle karşılaşmadan vefat etmişse bu oruç ya onun adak yoluyla kendi kendisine vacip kıldığı oruçtur veya Ramazanın kazası ve keffareti gibi şeriatın aslında vacip (farz) olan bir oruçtur.

Şayet üzerinde borç olarak kalan oruç, adak orucu ise velisi (yakınları) müstehap olarak bunu tutabilirler. Arkasında bir mal bırakmışsa onun namına oruç tutulması vacip olur. Adamak suretiyle vacip olan şeylerin hepsi ölünün adına terekesinden yerine getirilir. Çünkü adamakla vacip olan şeyler aslen vacip olan şeylerden mertebece daha aşağı ve daha hafif oldukları için onlarda niyabet (ve vekalet) caizdir. (Fakat aslen vacip olan şeylerde niyabet ve vekalet caiz değildir. Çeviren) Aslen vacip olan bir şey ise mesela bir kimse oruç borçlusu iken sağlığına kavuşsa ve borcunu tutmadan ölürse onun namına borçlu olduğu gün sayısınca fakirin doyurulması vacip olur. Şeyh Takıyyuddin’e göre onun namına oruç tutulsa da yeterli olur veya bunun kaynağı daha kuvvetlidir.

İkincisi Ramazan içinde hastalanması, bu hastalık sebebiyle orucunu bozması ve bu esnada ölmesi veya uzun bir süre sonra da olsa ölünceye kadar hastalığının devam etmesidir. Bu durumda kendisinin bir ihmali olmadığı için ölünce de onun için oruç fidyesi ödenmesi gerekmez. Çünkü orucu ancak mazeretli olduğu için terketmiştir. Borçlu olduğu oruç keffaret orucu ise hüküm yine aynıdır. (Yani özür sebebiyle ölmeden önce tutamadığı keffaret zimmetten düşer. Çeviren) Vakti belirlenmiş adak orucu ise ve vaktinden önce ölmüşse  mesela zilhicce ayının on gününde oruç tutmayı adasa da Zilkade ayında ölmüş olsa ona hiçbir şey gerekmez, vacipliğin kesinleşeceği zamana ulaşamadığı için kaza edilmez (bu adak onun ölümünden sonra yerine getirilmez.) Şayet adağın vaktini belirlememişse veya vakit olarak belirlemiş fakat ihmali yüzünden vaktinde tutmamışsa onun adına bu orucun kaza edilmesi gerekir. Bir ihmalde bulunmamış fakat oruç tutacağı vakit hastalığına veya benzeri bir mazeretine tesadüf etmişse mezhebin görüşüne göre yine kaza edilir. Çünkü vücup vaktine yetişmiştir.

Sahih olan şudur: Adakla vacip olan şeyin hükmü şeriatın aslıyla vacip olan şeyin hükmü gibidir. Mezhepteki ilk görüşten birisi budur ve mezhebin koyduğu kurala uygundur. Kural şudur: Adakla vacip olan (oruç) şeriatın aslıyla vacip olan (Ramazan orucuy)la aynı hizada yer alır. Sonunda tamamen ona dahil olur. Ondan daha kuvvetli olması ise gerçekten imkansızdır.

Bir adam Ramazan günü eşiyle cima etmek istedi ve cimadan önce bir şeyler yiyerek orucunu bozdu. Sonra da cima etti. Buna keffaret gerekir mi, gerekmez mi? Orucunu mazeretsiz bozan kimseye gereken şey nedir?

Elhamdulillah. Bu meselede alimlerin meşhur iki görüşü vardır.

Birinci görüşe göre keffaret gerekir. Bu görüş Malik, Ahmed ve Ebu Hanife gibi cumhurun (çoğunluğun) görüşüdür.

İkinci görüşe göre keffaret gerekmez. Bu da Şafiî’nin görüşüdür. Bu iki görüşün dayanağı şudur:

Keffaretin sebebi orucu veya sahih bir orucu cima ile veya cima ve diğer şeylerle bozmaktır. Hangi şeylerin orucu bozduğu konusunda mezhepler arasında farklılıklar vardır. Ebu Hanife oruç bozucu cinsten olan şeylerin en kıymetli ve en üstün olanlarını dikkate alırken Malik herhangi bir kayıt koymaksızın mutlak olarak orucu bozan şeyleri dikkate alır. Aralarındaki ihtilaf bir çakıl veya çekirdek veya benzeri bir şeyi yutmakla oruç bozulduğu zaman sözkonusudur. (Yani bunların dışındaki oruç bozucu şeylerin kasten yenilmesinde keffaretin gerekliliğinde aralarında ihtilaf yoktur. Çeviren) Ahmed’den gelen bir rivayete göre hacamatla orucu bozduğu zaman keffaret gerekir, bu da cima ile birlikte orucu bozan diğer şeyler gibidir. (Hanbeli mezhebine göre) yemek, içmek ve benzeri şeylerde keffaret yoktur (keffaret sadece cimadan dolayı gerekir.

Sonra keffaretin gerekli olması için bozulan orucun sahih bir oruç olması şart mıdır, değil midir konusunda ihtilaf ettiler. Şafiîlere ve diğerlerine göre böyle bir şart vardır. Dolayısıyla bir kimse önce yese, sonra cima etse veya niyetsiz olarak sabahlasa, sonra cima etse veya cima etse, keffaretini ödese sonra tekrar cima etse bu kişiye keffaret gerekmez. Çünkü sahih bir orucun içinde cima etmiş değildir.

Mezhebindeki zahir olan görüşünde Ahmed İbn Hanbel ve diğerleri şöyle derler: Hayır, bu ve benzeri şeylerde de keffaret gerekir. Çünkü Ramazan ayında orucu bozucu şeylerden kendisini uzak tutması gerekir. Dolayısıyla bu bir fasit oruçtur. Fasit bir ihrama benzer.

Nitekim hac için ihrama giren kimse ihramını bozduğu zaman, ihram yasaklarından kendisini uzak tutmak suretiyle ihramlılık halini sürdürmesi gerekir. Bu yasaklardan herhangi birini işlediği zaman sahih bir ihramdan dolayı kendisine ne gerekiyorsa aynı şey gerekir. Ramazan orucu kendisine vacip olan kimse de yemek veya cima veya niyetsizlik sebebiyle orucu fasit (geçersiz) olduğu halde o günün kalanında oruçlu kalması vacip olunca oruç yasaklarından kendisini uzak tutması gerekir.

(Herhangi bir sebeple orucu fasit hale gelen bir kimse) oruç yasaklarından herhangi bir şeyi yaptığı zaman sahih bir oruçta kendisine ne gerekiyorsa fasit oruçta da aynı şey gerekir. Her iki durumda da ona keffaret gerekir. Çünkü her iki durumda da Ramazan ayına bir saygısızlık var. Hatta bu durumda saygısızlık daha fazla var. Çünkü ilk olarak orucunu bozmuş olmakla günahkar olmuştur, sonunda iki defa günahkar kimse olmuştur. Dolayısıyla onun için keffaretin vacip olması daha evladır. Bu gibi şeylere keffaret vacip olmasaydı bu herkesin keffaretten kaçmasının/kurtulmasının gerekçesi olurdu ve hiç kimse keffaret ödemezdi.

Çünkü o zaman hiç kimse Ramazanda cima etmek istemez, ancak önce yemek yeme imkanını bulur, sonra cima eder. Hatta bu, onun maksadına ulaşmasında kendisine daha fazla yardımcı olur. Yani sabah kahvaltı yapmadan önce (cima ederse) keffaret gerekir, kahvaltı yaptığı zaman (cima ederlerse) keffaret gerekmez. Bu, şeriatte benzeri görülmemiş çirkin bir hüküm olur.

Günah büyüdükçe cezanın da büyüyeceği akılların ve dinlerin kabul ettiği bir gerçektir. Benzerlik arttıkça ceza da artar. Keffaret, ibadetle ukubetin (cezanın) karışımıdır ve günahları engellemek ve silmek için konulmuştur. Her ne olursa olsun sebebin kuvveti, müsebbebin de kuvvetini gerektirir.

Sonra bir şeyi yemek suretiyle orucu bozmak Ebu Hanife ve Malik’in dediği gibi keffareti gerektiren müstakil bir sebep değildir. En azından müstakil sebebin yardımcısıdır. Halbuki bu, onun hükmünü engellemektedir. Bu, şeriatın esaslarına aykırıdır. Sonra cima eden kimse çoğu defa fiili birleşmeden önce orucunu bozuyor ve bu görüşe göre bununla da kendisinden keffaret düşüyor. Bunun batıl olduğu açıktır.

Bir adam Ramazan günü hanımıyla cima ettiği ve fidye vermeye imkan bulamadığı zaman kendisinden keffaret düşer mi?

İlim adamları bu meselede ihtilaf ettiler. (Ahmed b. Hanbel’in) mezhebine göre bu durumda keffaret düşer. Çünkü Peygamber vesellem Ramazanda cima eden adama: “Bunu ailene yedir de imkan bulduğun zaman öde” demedi. Bilakis sadece “bunu ailene yedir” dedi.

İkinci görüşe göre keffaret düşmez, zimmetinde borç olarak kalır. İmkan bulduğu zaman keffaretini (fidyesini) verir. Daha sonra köle azat etmeye gücü yeterse köle azat eder. İleriki bir zamanda oruç tutmaya gücü yeterse oruçla keffaretini öder. Bu görüşün sahipleri keffaretin zimmete bağlı oluşunu delil getirirler. Zimmete bağlı olan şeyler (yani borçlar) bir güçlükten dolayı düşmezler. Bunlar tıpkı adakların ve yeminlerin keffareti gibidirler. Onlar da düşmezler. Gücü yetinceye ve keffareti ödeyinceye kadar zimmette borç olarak kalırlar.