Amerika Birleşik Devletleri Haberleri – ABD Son Dakika Vize Haberler

Her bölümde, fotoğraf, video, ses ve kısa makaleler, yüzyılın başında haber filmlerini büyük bir etkiyle kullanan Teddy Roosevelt gibi medya figürlerinin hikayesini anlatıyor; bir ulusu radyo adresleri kullanarak teşvik eden Franklin Delano Roosevelt; ve televizyon kullanarak istikrarlı bir liderlik imajı yaratan Ronald Reagan. 20. yüzyılda büyük bir ustalık olmasına rağmen, bu on yıllar aynı zamanda trajedi, eşitsizlik ve birçok türden ayrımcılığın damgasını vurdu. 1900’ler bölümü ile baştan başlayabilir veya istediğiniz zaman ve yerde başlayabilirsiniz. Umarız öğrenirken gösteriyi beğenirsiniz.

On yıllık değişim ve konsolidasyonda, 1980’leri medya patronu kadar, Rupert Murdoch’tan daha iyi kimse özetleyemedi. Murdoch’un Fox Televizyon Ağı, 1950’lerden bu yana “Üç Büyükler”le rekabet eden ilk yeni ağdı. 1980’lerde izleyicilerin daha fazla medya seçeneği vardı. Deregülasyon sayesinde daha fazla kanal mevcuttu ve içerik daha az kısıtlandı. Dergi yayıncıları içeriklerini belirli hedef kitlelere uygun hale getirdikçe dergi endüstrisinde bir patlama yaşandı. Birçok gazete, üretim maliyetleri arttıkça ve konsolidasyon çılgına döndüğü için başarısız oldu. 1980’ler, Oprah Winfrey, Connie Chung ve Barbara Walters da dahil olmak üzere medyada kadınların yükselişini gördü. Aynı şekilde, Afrikalı-Amerikalı kişilikler çeşitli medyada güç topluyorlardı. Her ikisi de ulusun dikkatini çeken kablolu haber ve MTV meyvelerini verdi. 1981’de ABD uzay mekiği Discovery’yi fırlattı. Hem gençler hem de yaşlılar John Lennon’un ölümünün yasını tuttular ve Berlin Duvarı’nın yıkılışını kutladılar. “Reaganomics” terimi, Ronald Reagan’ın iş yanlısı platformunu tanımlamak için icat edildi.

1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması, Soğuk Savaş’ı resmen sona erdirdi ve 1990’larda gazetecilik için bir metafor görevi görüyor. Otokratik otoritenin ve sansürün son büyük sembolü yenilmiş gibi görünürken, İnternet Çağının doğuşu bilgi paylaşımında eşi görülmemiş bir özgürlük getirdi. Medya şirketlerinin artan konsolidasyonu, azalan gazete okuyucusu ve televizyon izleyicileri için artan kablo seçenekleri de dahil olmak üzere, 1980’lerdeki birçok eğilim devam etti. CNN, Körfez Savaşı’nı kapsamasıyla televizyon haberlerinde eşit bir oyuncu olurken, büyük ağlar haber spikeri saltanatının sonunun başlangıcını gördü. Ekonomi, İnternet patlaması sırasında birçok yeni milyoner yarattı ve teknoloji balonu patladığında birçok kişinin servetini kaybettiğini gördü. Hem iç hem de dış terör gümbürtüleri, yeni bin yılda olacakların habercisiydi.

Gazetecilik nedir?

Her sabah, ülkemizdeki insanlar aynı ritüelle başlar. Kahvaltılarını yaparlar, kahvelerini hazırlarlar ve oturup gazete okurlar. İlk sayfadan başlayarak günün öne çıkan haberlerini okurlar. Oradan yerel hikayeleri okurlar ve hatta daha hafif yürekli bölümlerin bazılarını ziyaret ederler. Bugün bu ülkede 1400’den fazla gazetemiz var. ‘USA Today’ ve ‘The Wall Street Journal’ gibi daha popüler olanlardan bazılarının milyonlarca okuyucusu var. Gazeteciliğe her gün bağımlı olan bir ülkeyiz.

Gazete nasıl kahvaltı rutinimizin bir parçası oldu? Gazetecilik nasıl başladı? Bu dersimizde Amerika’da gazeteciliğin tarihini tartışacağız.

https://www.amerikagazetesi.com/
https://www.amerikagazetesi.com/

Amerika Gazeteciliğin Başlangıcı

Gazeteler 18. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’nın ifade veya basın özgürlüğü vaat etmesinden önce var olmasına rağmen , bugün sahip olduğumuz gazeteler gibi değildiler. Amerika’da gazetecilik gerçekten Devrim Savaşı ile başladı. Savaş sırasında gazeteler sadece bilgi için değil, siyaset için bir yerdi. Muhabirler eylemin bir parçası olmak istediler ve çoğu zaman hikayeleri kendi siyasi görüşleri ve partileriyle şekillendirdiler.

Bugün gazetelerimizin bir olayın gerçeklerini yeniden anlatmasını bekliyoruz, ancak bu Amerika’nın başlarında doğru değildi. Devrim Savaşı’ndan sonra bile gazeteciler hikayeleri ve olayları kendi siyasi görüşleri üzerinden yeniden anlatmaya devam ettiler. Amerika Birleşik Devletleri yeni ülkede hükümetin rolünü tartışırken, gazetecilik büyük bir hükümet veya küçük bir hükümet lehine gazeteler yaratarak siyasi bölünmenin bir parçası oldu.

18. yüzyılın sonlarında, gazeteler ve politikacılar arasındaki ilişki karmaşıktı. Gazeteler çok saldırgandı ve sıklıkla siyasi şahsiyetlere ve hükümete saldırdı. Aynı zamanda, politikacılar seçimleri için gerçekten gazetelere bağımlıydı. Bu nedenle, gazetelerin hakkında yazdıkları politikacılardan finansal destek alması oldukça yaygındı. Politikacılar hâlâ basın özgürlüğüne inanırken, hikayelerini yazarken basının kendisinin bir gündeminin olmadığını inkar etmek giderek zorlaşıyordu.

19. Yüzyıl ABD Gazeteciliği

19. yüzyılda bunu ne değiştirdi ? Eh, gerçekten büyüme. Amerika büyümeye devam ettikçe ve yeni teknoloji geliştikçe, bir gazete oluşturmak daha ucuz hale geldi. Yeni yayıncılar yeni şeyler denemek istediler ve artık finansal bağışlara bağımlı olmadıkları için çok daha bağımsız olabildiler.

Gazetecilikte bu geçiş, 1835’te James Gordon Bennett’in ‘The Herald’ı ile başladı. Sadece bir kuruşa satılan bu gazete, büyük manşetlere çıkan hikayeleri severdi. Şiddet içeren bir suç veya cinayet varsa, hikaye normalde ‘The Herald’da bulunurdu. Suç ne kadar korkunç olursa, The Herald o kadar çok rapor ederdi. ‘Herald’ gazeteciliğin bugün gördüğümüz birçok bölümünün önünü açmaya yardımcı oldu. Bennett şehrin belirli bölgelerine muhabirler atadı, olay yerindeyken onlara hikayeler anlattırdı ve tanıklarla görüşmeye başladı.

19. yüzyıl boyunca, daha fazla gazete piyasaya sürüldü ve yeni gazetecilik keşfedildi. Bu gazetelerin çoğu, kendilerinden öncekilerin özelliklerini birleştirmeye başladı. ‘New York Tribune’ ve ‘San Francisco Examiner’ gibi gazeteler, Bennett’in manşet hikayelerini bildirme yöntemini kullandılar, ancak aynı zamanda sosyal ve politik reformları teşvik ettiler. 19. yüzyıl sona ererken, artık politikacılar tarafından daha az kontrol edilen gazeteler, editörün siyasi ve sosyal inançlarına daha fazla odaklandı. Gazeteler, sahiplerinin kişiliğini gerçekten yansıtıyordu.

20. Yüzyıl Amerika Birleşik Devletleri Gazeteciliği

20. yüzyıla doğru , bugün sahip olduğumuz gazetelere olan hareket gerçekten reklam nedeniyle başladı. 19. yüzyılda üretim daha ucuzdu. Bu nedenle, mal sahipleri satıştan başka bir gelire güvenmediler. Sonuç olarak, sahipleri gazeteleri inançları etrafında şekillendirmeyi başardılar. Bazı hikayeleri sansasyonel hale getirebilir, benzer ilgi alanlarına sahip bir izleyici çekebilir ve hatta kendilerini hikayenin bir parçası haline getirebilirler.

Ancak, üretim maliyeti arttıkça, sahipleri artık gazeteleri tek başına finanse edemez hale geldi. Gazetelerine yatırım yapacak reklamcılar aramaya başladılar. Ve hepimizin bildiği gibi, reklamcılar rapor edilen hikayeler üzerinde kontrol sahibi olabiliyorlardı. Bazen bu, bir makalenin satılan bir ürünle çelişmediğinden emin olmak gibi küçük bir kontroldü. Diğer zamanlarda, daha büyük kontrol oldu. Reklamcılar, ürünlerine fayda sağladığı için gazetenin belirli bir siyasi görüşü takip etmesini veya belirli bir çalışmayı rapor etmesini sağlar.

ABD basını, ABD hükümeti gibi, yozlaşmış ve sorunlu bir kurumdur. Yolsuzluk, rüşvet alması anlamında değil, sistemsel anlamda. Yapacağını iddia ettiği şeyi, yapması gerekeni ve toplumun ondan yapmasını beklediğini yapmakta başarısız olur. Haber medyası ve hükümet, karşılıklı manipülasyon, mit yaratma ve kişisel çıkardan oluşan bir kısır döngü içinde iç içe geçmiş durumda. Gazetecilerin haberleri dramatize etmek için krizlere ihtiyacı var ve hükümet yetkililerinin krizlere yanıt veriyor gibi görünmesi gerekiyor. Çoğu zaman, krizler gerçek krizler değil, ortak fabrikasyonlardır. İki kurum, simbiyotik bir yalanlar ağının tuzağına düştüler ki, haber medyası halka neyin doğru olduğunu söyleyemez ve hükümet etkili bir şekilde yönetemez. Bu, eski bir siyaset bilimci (Harvard Üniversitesi’nde), gazeteci ( Fortune dergisinde) ve kurumsal iletişim yöneticisi (Fortune dergisinde) Paul H. Weaver’ın News and the Culture of Lying başlıklı kışkırtıcı analizinde ileri sürdüğü tezdir. : Gazetecilik Gerçekten Nasıl Çalışır . Gazeteciler ve politikacılar, halkı yanlış yönlendiren simbiyotik bir yalanlar ağının tuzağına düştüler. Örneğin, 1980’lerde, Gramm-Rudman-Hollings Değişikliği merkezli federal açığı ortadan kaldırmak için gösterilen uzun çabayı ele alalım. Birkaç yıl boyunca gazeteler, dergiler ve televizyon haber bültenleri, Gramm-Rudman hakkındaki tartışmalar, açığın azaltılmasına yönelik acil ihtiyaç konusundaki her türden uzmanın görüşleri ve sonunda yasanın yürürlüğe girmesi hakkında yüzlerce haber yayınladı. Politikacılar, açığı kontrol altına almak için özenle çalışıyormuş gibi davrandılar ve tanımlandılar. Gazete okuyan veya televizyon haberlerini izleyen herkes, Kongre ve Reagan yönetiminin hükümet harcamalarını kontrol altına almak ve açığı azaltmak için kahramanca ve acılı bir şekilde mücadele ettiği mesajını aldı. Ancak sis perdesinin ardında, kongre komiteleri ve federal yetkililer harcamaları artırıyor ve rutin yıllık bütçeleme ve ödenek süreçlerine yeni programlar ekliyorlardı. Gazeteciler yeni bir program hakkında haber yaptıklarında, bunu bütçeye ve açığa ek olarak değil, genellikle iyi haber olarak nitelendirdiler -hükümet başka bir sorunla mücadele ediyor-. Gazeteciler, bütçe açığı krizini sona erdirmek için savaşan bir hükümet imajı yaratmak için politikacılarla işbirliği yaptı, ancak açığı artıran rutin prosedürleri görmezden geldiler. Sonuç olarak, Weaver şöyle yazıyor: “Olan bu olmasına rağmen, hükümetin açığı artırdığına dair hiçbir haber yoktu.”

Çetinkaya Prefabrik

Çetinkaya prefabrik 2003 yılında çelik yapılar Prefabrik yapılar inşa etmek amacıyla kurulmuştur. KONYA da 2000 m2 kapalı 1500 m2 açık alanda üretim gerçekleştirmektedir Hafif çelik Yapılar, Prefabrik tek katlı ve dublex konut, yayla evleri, sosyal tesisler, çelik konstrüksiyon, yaşam konteynerleri, şantiye, fabrika ve depo binaları, hangar ve benzeri yerlerin üretim ve pazarlamasını yapan firmamızın amacı ekonomik kaliteli ve güvenli binalar kurarak sonsuz müşteri memnuniyeti kazanmaktır.

Çetinkaya prefabrik Yapı üretim ve pazarlama olarak ikiye ayrılan firmamız, deneyimli ve uzman kadrosuyla, modern teknolojinin imkanlarını kullanarak yerli ve uluslararası piyasaları hedefliyor. Burası bir deprem ülkesi. İnsanlarımızın daha güvenli ve huzur içinde yaşaması için bu teknolojinin yaygınlaşması gerekiyor. İşte bu nedenle Türkiye’deki yoğun ihtiyacın karşılanması için kolları sıvadık insanlarımızın güvenini kazanmak için yola çıktık Çetinkaya prefabrik 29 yılı aşkın bu sektörde hizmet vermektedir. Hizmetimize son hız devam etmekteyiz. Sitelerimiz üzerinden hem adres olarak hem de iletişim telefonlarımız olmak üzere bütün bilgilerimize ulaşabilirsiniz.
​​​​​​

Doğan Cem’in “Sır Gibi” şarkısının ünü ülke sınırlarını aştı!

Türkiye’nin genç yetenek müzisyen ve şarkıcılarından Doğan Cem ülkemizde ve dünyada gündem olmaya devam ediyor. Doğan Cem yayınladığı “Sır Gibi” şarkısı ile müzik listelerini alt üst etmeye ve sık dinlenilenler listesinde yer almaya başladı.

Doğan Cem’in “Sır Gibi” şarkısı Türkiye’de müzik severlerden birçok olumlu geri dönüş aldı ve ciddi bir hayran kitlesi yarattı. Sır Gibi şarkısı insanların dillerine pelesenk olan bir şarkı oldu. Eser ile ilgili sosyal medyada da sıklıkla paylaşımlar yapıldı ve hakkında pozitif yorumlar aktarıldı.

Türkiye’de büyük bir ün yakalayan Doğan Cem aynı zamanda yabancı müzik listelerine de girerek önemli bir popülarite elde etti.

Doğan Cem’in şarkılarını dinlemek için:

https://music.amazon.com/albums/B09FX27QJLmarketplaceId=ATVPDKIKX0DER&musicTerritory=US&ref=dm_sh_EWAA0i77uuGGs2j2januKb5C8&trackAsin=B09FWZYZNT

Dolu yağışından araçlar nasıl korunur? Dolu yağışından nasıl korunulur? Dolu’dan arabaları nasıl korumalıyız? Doludan korunma yöntemleri nelerdir? Dolu felaketinden otomobilleri korumak!

İklimlerin değişime uğraması ve hava olaylarının ciddi şekilde şehirleri ve insanları etkilemesi üzerine toplumsal olarak ciddi felaketler yaşanmaya başladı. Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerimizde artık sıklıkla dolu yağış olayları görülmesi önemli maddi hasarlara yol açıyor. Dolu yağışının açtığı maddi hasarların başında yolda olduğumuz veya açık alanlara park ettiğimiz zaman araçlarımızın uğradığı felaket geliyor. Bu içeriğimiz de kapalı otoparkı olmayan veya yolda olan otomobil sahibi vatandaşlarımızın dolu yağışından araçlarını nasıl koruyacakları ve ne yapmaları gerektiği ile ilgili özel bir araştırma hazırladık. Araçlarınızı nasıl dolu yağışından korursunuz ve hasarı en aza indirirsiniz.

DOLU YAĞIŞINDAN ARAÇLARI KORUMAK İÇİN PÜF NOKTALAR

HAVA DURUMUNU TAKİP EDİN

Metoroloji uyarılarını lütfen düzenli olarak takip edin ve uyarıları dikkate alınız.

DOLU YAĞARKEN ARAÇTAN DIŞARI ÇIKMAYIN

Dolu yağışı başladığı zaman trafikte seyir halindeyseniz lütfen aracınızı güvenli bir yere veya kenara park ederek bekleyiniz.

ARACI BIRAKIN VE PARK EDİN

Aracınızı güvenli ve kapalı alanlara çekiniz. Eğer kapalı alan bulmakta güçlük çekiyorsanız araçla hareket etmek yerine bir kenara çekip bekleyiniz.

BAŞINIZI KORUYUN

Araç içinde olsanız da camlar patlayabilir ve büyük tehlike oluşabilir. Araç içinde de başınızı korumaya dikkat edin.

ARAÇTA KALIN BİR BATTANİYE BULUNDURUN

Aracınızda her zaman kalın bir battaniye bulunmalı. Battaniye ile hem siz örtünün hem de aracınızın zarar görebilecek kısımlarını örtünüz.

ACİL DURUMDA BATTANİYENİZ YOKSA ARAÇ PASPASLARINI KULLANIN

Acil bir durumda aracınızda battaniye yoksa lütfen paspasları kullanmaktan çekinmeyin. Paspaslarınızı korunma amaçlı kullanın.

KAPALI OTOPARK ÜCRETLERİNDEN ASLA KAÇINMAYIN

Yakınlarda bir yerde kapalı bir otopark varsa lütfen aracınızı oraya çekmeye çekinmeyin ve ücretten kaçınmayın.

DOLU SONRASI ARACINIZDA HASAR KONTROLÜ YAPIN

Dolu yağışı bittikten sonra lütfen aracınızın hasar kontrolünü yapınız.

Starbucks nedir? Starbucks tarihi nedir? Starbucks şirketi bilgileri nedir?

Her gün işe şu iki şeyin hayaliyle gideriz: arkadaşlarımızla mükemmel kahveyi paylaşmak ve dünyanın biraz daha güzelleşmesine katkıda bulunmak. Bu, 1971 yılında ilk Starbucks açıldığında geçerliydi ve bugün de hala geçerliliğini koruyor. O zamanlar, şirket Seattle’daki tarihi Pike Place Çarşısı’nda bulunan tek bir mağazadan oluşuyordu. Starbucks, sadece küçük bir mağazadan dünyanın en kaliteli, taze kavrulmuş kahve çekirdeklerini sunuyordu. Moby Dick’ten ilham alınan adı, eski kahve tüccarlarının denizcilik geleneği ve açık denize olan aşklarından gelmektedir. 1981 yılında, Howard Schultz (Starbucks yönetim kurulu başkanı, icra kurulu başkanı) bir Starbucks mağazasına ilk adımını attı. Schultz, ilk kez aldığı bir fincan Sumatra ile Starbucks’a girdi ve bir yıl sonra şirkete katıldı. Bir yıl sonra, yani 1983 yılında Howard Schultz İtalya’ya gitti ve İtalyanların espresso barlarından  ve kahve deneyimine olan aşklarından büyülendi.

İtalyan kafe geleneğini Amerika Birleşik Devletleri’ne getirmek istiyordu. İnsanların bir araya gelebilecekleri, sohbetlerine ev sahipliği yapacak bir mekan yaratmak… Ev ve iş yerlerinden sonra 3.adreslerini oluşturmak…  Schultz, Il Giornale kafelerini açmak üzere kısa bir süreliğine Starbucks’tan ayrıldı ve yerel yatırımcıların yardımlarıyla Starbucks’ı satın alarak 1987 yılının Ağustos ayında şirkete geri döndü. Starbucks, kurulduğu tarihten itibaren farklı bir şirket olma yolunda ilerledi. Sadece kahve ve zengin bir kahve kültürü değil, bir deneyim sundu. Hedefimiz ilham veren ve insan ruhunu zenginleştiren bir marka olmak! Bugün Starbucks 65 ülkede 21.000’in üzerinde mağazasıyla, kahve satın alınması ve kavrulmasında dünyanın bir numaralı şirketidir. Ve biz her bir fincanla, benzersiz Starbucks Deneyimi sunmak için çalışıyoruz.

Starbucks’ın en yüksek kaliteli kahve çekirdeklerini satın aldığını ve kavurduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu, yaptığımız işin temelidir, ancak tüm hikayemiz bundan ibaret değildir. Mağazalarımız kahve severler için her yerde uğrak noktası haline geldi. Misafirlerimiz Starbucks’ı tercih ediyorlar çünkü samimi hizmet, sıcak bir atmosfer ve her zaman ustalıkla kavrulmuş ve kıvamında hazırlanmış bir fincan kahveye güvenebileceklerini biliyorlar. Kahveden Daha Fazlasını Bekleyin Tutkumuz, sadece kahvemizi değil, onu tamamlayacak deneyimi de en iyi şekilde sunabilmektir. Starbucks Deneyiminizi tamamlayacak kahveleriniz ile uyumlu yiyeceklerden, mağaza ortamını tamamlayan müziklerimize kadar herşeyi özel olarak seçiyoruz. Misafirlerimiz Starbucks’a sohbet etmek, arkadaşları ile buluşmak ya da çalışmak için gelirler. Biz herkes için bir araya gelebilecekleri sosyal bir ortam sunuyoruz ve günlük hayatlarının bir parçasıyız; hiçbir şey bizi bundan daha mutlu edemez.

Starbucks Misyonu

Misyonumuz: ilham veren ve insan ruhunu zenginleştiren bir marka olmak. Her seferinde bizimle ilk tanışmanız ve ilk kahveniz olabileceğini düşünerek servis veriyoruz.

Her zaman en iyi Starbucks Deneyimini sunabilmek için uymaya çalıştığımız ilkelerimiz:

Kahvesi

Her zaman kaliteli oldu ve her zaman öyle kalacaktır. En kaliteli kahve çekirdeklerini tedarik etmek, bunları büyük bir titizlikle kavurmak ve bu kahve çekirdeklerini yetiştiren toplumların yaşam kalitelerini iyileştirmek için çok çalışıyoruz. Bu konuya büyük bir önem veriyor ve her zaman daha iyisini yapabilmek için kendimizi geliştiriyoruz.

İş Ortakları

Bizler çalışanlarımızı iş ortaklarımız olarak adlandırıyoruz , çünkü bu bizim için sadece bir iş değil, bizim tutkumuz. Birlikte, hepimizin kendimiz olabileceği bir mekan yaratmak için çeşitliliği benimsiyoruz. Birbirimize daima saygı ve anlayış çerçevesinde yaklaşıyoruz.

Misafirleri

Ne kadar yoğun olursak olalım, birkaç saniyeliğine de olsa misafirlerimiz ile bağ kurar, onlarla birlikte güler ve morallerini yükseltmeye çalışırız. Bu tabii ki mükemmel içeceği hazırlamak için verilen sözle başlar, ancak bizim işimiz bunun çok daha ötesindedir.

Mağazaları

Misafirlerimiz o aitlik duygusunu hissettiğinde; mağazalarımız keyifle vakit geçirebilecekleri, sıkıntılarını unutacakları bir mola, arkadaşları ile buluşacakları bir mekan haline gelir.

Komşuları

Her mağazamız toplumun bir parçasıdır, iyi bir komşu olabilmek için sorumluluklarımızı ciddiyetle yerine getiririz. Hizmet verdiğimiz her yerde misafirlerimizin talepleri ile bulunuyor olmak isteriz. Çalışanlarımızı, misafirlerimizi ve içinde bulunduğumuz toplumları birlikte iyi şeyler yapabilmek için bir araya getirmeye gayret ederiz. İçinde bulunduğumuz toplumlara pozitif katkı sağlamaya yönelik sorumluluğumuzun ve potansiyelimizin büyük olduğunu biliyoruz.

Hissedarları

Bu alanların her birinde geliştikçe, hissedarlarımızı tatmin eden başarılardan bizler de keyif alıyoruz. Bu öğelerin her birinin kusursuz hale getirilmesinden tamamen biz sorumluyuz, böylece Starbucks ve katılım sağlayan her hissedar varlığını sürdürebilmekte ve gelişme gösterebilmektedir.

Çevre Misyonu

Starbucks, çevre korumada öncülük görevini ilke edinmiştir.

Bu misyonu aşağıdakileri taahhüt ederek yerine getirmekteyiz:

  • Çevresel sorunları anlama ve çalışanlarımızla bilgileri paylaşma.
  • Yenilikçi ve esnek çözümler geliştirme.
  • Çevre dostu ürünler satın almak, satmak ve kullanmak için çalışma.
  • Çevresel geleceğimiz için mali sorumluluğun esas olduğunu anlama.
  • Kurumsal bir değer olarak çevresel sorumluluğu aşılama.
  • Her bir projedeki ilerleyişimizi ölçme ve izleme.
  • Tüm çalışanlarımızı misyonumuzu paylaşmaya teşvik etme.

Altının Sırları – Kaan Sarıaydın

Altın başka hiç bir şeyin olmadığı gibi refah ve gücü simgeliyor. Asırlarca Altın ulusal egemenliğin nihai garantörüydü. Medeniyetler tarihi altının hikayesi diyebiliriz.

İnsanlık medeniyetlerinin ilk günlerinden beri insanlık altın için her türlü riske girmiştir. Altının büyük bir özelliği daimi yani kalıcı olmasıdır!

Dünyanın en büyük ve en çok işlem gören emtia piyasası altın piyasasıdır.

Pekin Altın Nedir?

Altının atom numarası 79’dur ve Altının parlak sarı rengi, asitlere karşı dayanıklılığı, doğada serbest halde bulunabilmesi ve kolay işlenebilmesi gibi özellikleri, insanların ilk çağlardan beri ilgisini çekmiştir. Yalnız Kral suyu altının çözünmesine yol açabilir.

Kral suyu (Aqua Regia) asitlerin az etki ettiği ya da etki etmediği altın gibi metallerle tepkimeye girebilen kuvvetli bir asit çözeltisidir. Hidroklorik asit ve Nitrik asitin 3:1 oranında göre karıştırılmasıyla oluşur. En güçlü oksidanlardan biri olan nitrik asit altının çok ufak neredeyse ölçülemez bir miktarını çözüp altın iyonuna dönüştürür. Ortamdaki hidroklorik asit ise bu altın iyonlarıyla birleşir. Altın iyonları eksildiğinden denge hali bozulur, bu da daha fazla altının çözünmesine yol açar.İlk defa Ebu Musa Câbir bin Hayyan tarafından bulunduğu tahmin edilmektedir.

Altın Hakkında Bazı Bilgiler

Tarihte yer yüzüne çıkarılan tüm altını eritirsek yalnız 20.7×20.7m boyutunda bir küp eder yada başka bir benzetmeyle tam 3 olimpik yüzme havuzunu doldurur.

Ortaokul Çağındaki Çocuğun Gelişim Özellikleri ve Evreleri

Gelişme yan başlığı adı altında da yapmış olduğumuz tanıma göre gelişme; organizmaların, büyüme, olgunlaşma ve öğrenmenin etkileşimiyle sürekli olarak ilerleme kaydeden değişmesi olarak tanımlanmaktadır. Gelişim bir süreçtir ve gelişim devamlıdır. Gelişim organizmanın, ilk oluşum anından başlayarak bedensel, zihinsel, dil, duygusal, sosyal gibi çok yönlü ilerleyen, belli koşulları olan en son aşamasına ulaşıncaya kadar sürekli ilerlemeyle devam eden bir değişimidir.

“Çocuk eğitimi söz konusu olunca, gelişim evrelerinin ve gelişim özelliklerinin bilinmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.” Gelişim, sürekli olduğundan, çocuğun ilerleyen her yaşında devam etmektedir. Çocuğun gelişim dönemi özelliklerinin bilinmesi, eğitimci ve öğretmenlerin dikkat etmesi gereken önemli konulardandır, çünkü bu durum çocukları tanımalarına ve onlara daha kolay ulaşabilmelerine yardımcı olur. Her gelişim döneminin kendine özgü bir özelliği vardır.63 “Bireyin hayatını genel hatlarıyla; çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık gibi ana gelişim dönemlerine ayırarak incelemek mümkündür.”

Eğitimin etkili olabilmesi insan yapısının ve gelişim özelliklerinin iyice anlaşılmasına ve ona göre eğitimöğretim ortamlarının hazırlanmasına bağlıdır. Bunun için, insanın gelişim özelliklerini ve ona nasıl ulaşılabileceğini bilmek ve öğrenme olayının nasıl gerçekleştiğini bilmek, eğitimle uğraşanlar için büyük önem taşır.

“Psikolog ve pedagoglar çocukların ortak eğilimlerini ve davranış kalıplarını göz önünde bulundurarak, çocuğun gelişim çağını çeşitli evrelere ayırmışlardır.”66

Tablo1 Gelişim Evreleri:

Evreler Yaş Aralığı
   
Bebeklik Evresi Doğum  2 Yaş
   
İlk çocukluk evresi İkiAltı (2  6) Yaşlar
   
Son Çocukluk Evresi AltıOnbir (6  11) Yaşlar
   
İlk Ergenlik OnbirOndört (11  14) Yaşlar
   
Ergenlik OndörtOnsekiz (14 18) Yaşlar
   

Biz bu çalışmamızı, ilk ergenlik dönemi (1114) yaşlar arasında bulunan öğrenciler üzerinde yürüttüğümüzden dolayı bu dönemin gelişim özelliklerini öne çıkaracağız.

İlk ergenlik döneminden hemen önce son çocukluk dönemi içerisinde olan çocuk, bilişsel gelişim açısından somut işlemler döneminde olduğu için soyut kavramları somutlaştırma davranışı gözlemlenmektedir. Aynı zamanda sosyal gelişim açısından da çocuk için, kendini okulda, arkadaş ve oyun grubu içinde bulduğu ve sosyalleşmenin ilk adımlarını atmaya başladığı dönemdir. Bu dönemde çocukta kolay etkilenebilme, karşıt görüşe yönelme ve rekabet özellikleri ağır basar. Yine bu dönemde bilinçli bir sorumluluk anlayışı başlar.

İlk ergenlik döneminin yaş aralığına bakılacak olursa; 11 yaşında başlar ve ergenlik çağı ile son bulur. Bu dönem, çocuğun gelişip güçlenme dönemiolduğu kadar, duygusal alanda da önemli değişikliklerin gerçekleşmeye başladığı bir dönemdir. Olgunlaşma çağının da ilk basamağıdır.

İlköğretim çağındaki bütün çocuklar, biyolojik, duygusal ve sosyal gelişim açısından önemli bir değişim ve ilerleme kaydetmektedirler. Bu değişim ve ilerlemelerle birlikte, çocukların dini gelişim düzeyleri de farklılıklar arz etmektedir. Dönemin sonlarına doğru çocukların zihninde daha önceleri taklit veya sadece ezberden ibaret bir kavram olarak karşılarında duran; inanç, ibadet, dua vb. pek çok dini kavram daha açıklanabilir ve çocuğun zihninde daha anlamlı bir hale gelmektedir.

Aynı gelişim dönemi içerisinde bulunan çocukların aynı davranışları sergilemeleri mümkün olmamaktadır. Çünkü çocuğun gelişimine etki eden pek çok faktör vardır. Bunların başında aile, kalıtım ve çevre gelmektedir. Bundan dolayı çocukların davranışlarında sadece belirlenen gelişim evrelerini ele alarak incelemek eksik bilgiler edinmemize neden olacaktır. Bu açıdan bu faktörlerin hepsi birlikte incelenip ele alınmalıdır.

Arzu Doğan

SAMER

Okulda Din Eğitimi ve Öğretimi

“Okullar girdisi ve çıktısı insan olan kurumlardır. Dolayısıyla okullar insan eliyle insanların eğitildiği böylece insanların/toplumun ihtiyaçlarının karşılandığı kurumlardır.57 “Okulun amacı sadece öğrencilere bilgi kazandırmak, onları zihin ve bedenen eğitmek değil, aynı zamanda onların fikir ve iradelerini güçlendirerek, sağlam karakterde insan olmalarına yardımcı olmaktır. Okul bireyi çok yönlü olarak etkilemektedir. Okulun işlevlerini yerine getirmede ona katkı sağlayan alanlardan biri de dindir.”58 Okullar toplumun ihtiyaçlarını karşılayan kurum niteliğinde olmasından dolayı bireylerin din konusunda olan ihtiyacını da karşılamak durumundadır. Bireyleri çok yönlü geliştirmeyi ilke edinen okulun din eğitimindeki genel hedefi; “Yetişmekte olan nesle din hakkında doğru bilgi vermek, onların toplumda yaygın olan zihniyetler üzerinde düşünmelerini sağlamak ve gençleri bilinçlendirmek”59 olarak ifade edilebilir. Bu sayede öğrenciler din hakkında bilinçlenmiş olacaklardır.

Din eğitiminde dini değerleri öğrenciye hazır olarak sunmak yerine öğrencinin o değeri anlaması ve kendi değeri haline getirmesi amaçlanmalıdır. Kuru kuruya hazır olarak sunulan bilgilerin davranışlara çok az bir etkisi olmaktadır. Öğretim, öğrencilerin bu değerleri anlamlandırıp, kendi davranışları haline getirmesine yardımcı olacak şekilde ve bunu gerçekleştirmeye dönük olarak düzenlenmelidir. Din eğitimi ile öğrencinin kendi değerlerini anlaması, geliştirmesi, bunları kişiliğinin ifadesi haline getirilmesinin yolu gösterilmelidir.

Günümüzde okullara, öğrencilerin davranışlarının iyileştirilmesi ve değerlerini unutmayan, yaşatan bireyler yetiştirmesi açısından büyük görevler düşmektedir. İstenilen sonuçların ortaya çıkabilmesi için de en büyük pay özellikle din kültürü öğretmenlerimize düşmektedir. Değerleri öğrencilere aşılamada öğretmenlerin etkili rehberliğine ihtiyaç vardır.

Çocuğun dine dair merak ettiği soruları öğretmeni ile paylaşması, olması gereken bir davranıştır. Hatta din eğitimin etkili bir şekilde yapılmasını sağlayan olmazsa olmazlardan birisi de merak edilen ve cevap bulunması istenen sorulardır. Bu, dikkat edilecek bir noktadır. Öğrenciye din hakkında sorduğu sorulara cevap verme üslubu çok önemlidir. Öğrenciyi sorduğu sorudan dolayı yargılamamak, katı ve yasaklayıcı bir tavırla terslememek gerekir. Soruya daha makul bir şekilde cevap verme yönteminin bulunması gerekmektedir Aynı zamanda verilen cevaplar çocuğun gelişim seviyesine uygun olmalıdır. Bu yüzden bir din dersi öğretmeni sabırlı olmalı ve kendini geliştirerek yeni nesle ayak uydurabilmelidir. Bir din dersi öğretmeni her öğrenciye zorla dersle ilgili herhangi bir şey yaptıramayacağını bilmelidir. Kesinlikle unutulmaması gereken en önemli nokta ise ancak isteyen öğrenci öğrenebilir. Öğrencinin din dersine karşı tutumlarında din dersi öğretmeninin de payı büyüktür. Bu nedenle öğretmen, öğrencilere önce kendini sevdirmelidir. Bunu yapacak öğretmen ise önce kendini severek işe başlamalıdır. Kendini ve işini seven insan mutlu bir insandır ve ancak böyle bir insan çevresiyle olumlu ilişkiler kurabilme yeteneğine sahiptir. Bu nedenle öncelikle öğrenciyle arasında sevgi bağı kurabilen öğretmen başarılı bir öğretmendir.

Arzu Doğan

SAMER

Ailede Din Eğitimi ve Öğretimi

İslam dininin geleneklerine bakıldığı zaman çocuğun eğitimi dünyaya geldikten sonra değil, daha dünyaya gelmeden yani anne karnındayken başlar. Bu sebeple çocuk sahibi olacak eşler, çocuk anne karnındayken helal daire içinde yaşamaya özen gösterirler. İslam’a uygun olmayan davranışları sergilemek anne karnındaki çocuğa etki edeceğine inanırlar.

Çocuğun eğitimi, ilk olarak ve tabii olarak toplumun temel taşı olan ailede başlar. Açıktır ki ailede alınan eğitim kişinin tüm hayatını etkiler. Ailede alınan din ve ahlak eğitimi her çocuk için aynı düzeyde olamamaktadır. Bazı çocukların, ailede sağlıklı bir din ve ahlak eğitimi almalarının önünde bazı engeller olabilmektedir. Bu bağlamda bazı ailelerin dine karşı ilgisiz bir tutum ve davranış içinde olmaları; ilgili olan ailelerin de bazılarının etkili bir din eğitiminin metot ve yöntemlerini bilmemeleri sonucunda, çocukların büyük çoğunluğunun, bu kritik dönemi, din eğitimi açısından verimli geçirememelerine neden olmaktadır.45 “Aile ortamında verilen din eğitimi tarzının, sonraki yıllarda çocuğu dinden uzaklaştıran ya da dini değerlere bir daha kopmamak üzere bağlayan iki yönünün bulunması bakımından oldukça önem arz ettiği söylenebilir.”

Birey doğumdan itibaren getirdiği kapasitesi ve yetenekleri ile çevresiyle etkileşim sürecinde toplumsallaşır ve sosyalleşir. Birey içinde yaşadığı toplumun inanç ve dini uygulamalarından etkilenir ve yaşadığı toplumun bir parçası olarak dinini öğrenir. Ailesinin ve içinde yaşadığı toplumun dinini öğrenerek, din ile ilgili davranış ve tutumlarını şekillendirir.

“Amerikalı din eğitimcisi olan James M. Lee, geleceğin din eğitiminin aile temelli olması gerektiğini belirterek özetle şunları söylemektedir: Potansiyel olarak en kapsamlı ve en başarılı din eğitimi programı aile temelli din eğitimidir. Yaşam en derin ve kişisel seviyede aile içinde yaşanmaktadır. Hatta bu durum parçalanmış ya da tek anne ve babadan oluşan aileler için bile geçerlidir. Psikolojik veriler şunu ortaya koymaktadır ki; kişinin değer ve tutum yapısı ilk altı yaşında oluşmaktadır. Bu da büyük ölçüde aile içinde yaşanmaktadır. O bakımdan aile hayatı ve aile temelli din eğitimi, son derece önemli görülmektedir.”

Bireyin gençlik ve yetişkinlik dönemindeki dini inanç, duygu, tutum ve davranışlarının temeli de büyük ölçüde çocukluk döneminde ailede atıldığından dolayı, verilecek iyi bir eğitimle çocukta din duygusunun sağlıklı bir gelişimi sağlanabileceği gibi, bireyin ilerideki sağlıklı bir dini yaşam sürmesine katkı sağlayacaktır. Aksi durumda yanlış ya da baskı ve zorlamalarla bir eğitim vermek suretiyle ondaki din duygusunun körelmesine hatta ileriki dönemlerde dinden uzaklaşmasına neden olunabilir.

Bu nedenle bu konuda oldukça hassas davranmak gerekmektedir. Genel olarak bizler “Anne babalar ve din eğitimcileri olarak, çocuklarımızın bizim inandığımız dine inanmalarını, ona bağlanmalarını arzu ederiz. Gönlümüz bunu ister. Bu, son derece doğal bir durumdur. Ancak bu arzumuzu gerçekleştirmek amacıyla kendi inanç dünyamızı onlara dayatmaya, empoze etmeye, buyurgan bir tavır takınmaya, bizim sunduklarımızı onların hiç sorgulamadan kabullenmelerini, bizi aynen taklit etmelerini istemeye kalkışmamız, hoş görülecek bir tutum değildir; bundan olumlu sonuç alınmaz. Din eğitimi adına böylesi bir yaklaşım, çocuklarımızın özgürleşmelerini değil tutsaklaşmalarını doğurur.”50 Anne babaların bu tutumları çocukların hayatlarının tamamını etkileyebilmektedir. Örneğin; bir çocuğun baskı ve zorlamalarla namaz kılmaya alıştırılmaya çalışılması, bu çocuğun sadece anne ve babasının yanındayken namaz kılması ve onlar yokken namazı terk etmesi hatta belli bir yaştan sonra bir daha namaz kılmak istememesi baskı ve zorlamayla çocuğa hiçbir davranış kazandıramayacağımızın göstergesidir. Bu yüzden çocuğa din eğitimi verirken ona biraz zaman vermek gerekir.

Öncelikle çocuğun yapması istenilen davranışı anlatmak, ona öğretmek gerekir ki çocukta farkındalık oluşsun. Tabi önemli konulardan biri de çocuktan yapmasını istediğimiz davranışları örnek olarak görebileceği rol model olabilmek. Yani çocuktan yapılması istenen davranış anne baba tarafından sergilenmiyorsa anne babasının bu isteği çocuk tarafından karşılıksız bırakılır. Yani anne veya baba çocuğa sürekli kitap okumasını emrederek onun kitap okumasını istiyor ve hatta kitap okumanın yararlarını sürekli olarak çocuğa anlatıyorsa, bu durum çocuğun belki de kitap okumaktan nefret etme derecesine ulaşmasına neden olabilmektedir. Hal bu ki evde yarım saatte olsa tüm ailenin bir araya gelip belli bir kitap okuma saatinin olması durumunda okumak, çocuk için eziyet değil, bir zevk haline gelebilecektir.

Çocuk doğası gereği oyun oynamaya, eğlenmeye ihtiyaç duyar. Bundan dolayı ailede bireylerinin dikkat etmesi gereken bir husus da; çocuğu küçük yaşlardan itibaren yoğun dini sohbetler ortamında bırakılarak, oyun ve eğlence isteğinin bastırılması davranışıdır. Bu durum, dindarlık seviyesi oldukça yüksek olan ailelerde çocuğun oyun isteği bastırıldığı veya engellendiği durumlarda, dini eğitimin ölçüsüz yapıldığı ailelerde çocuğun gençlik dönemlerinde ailenin değerlerine ve kutsal kabul ettiklerine karşı isyankâr tavırlar sergilediği görülmektedir.51 Bu sebeple çocuğa din eğitimi verilirken de kararında verilmeli, çocuğu yaşının vermiş olduğu vazgeçilmez bir dönem olan oyun ve eğlenceden mahrum etmenin getireceği sonuçlar öngörülmelidir.

Bazı aileler, çocuklarının küçük yaşlarda yaptıkları yanlış davranışlara çocuk büyüdüğü zaman bu davranışından vazgeçer beklentisine girmektedirler. Hatta bazı aileler uygun olmayan davranışlarına alkış tutup çocuğun bu davranışını destekleme mesajı vermekte, daha sonra çocuk biraz büyümeye başladığı zaman bu davranıştan vazgeçirmeye çalıştıklarında bunu başarmakta güçlük çekmektedirler. Bu durumda, tutarlı davranmayan anne babaya bakan çocukta davranışlarında tutarlı olmamaya başlamaktadır. Bu gibi zamanında müdahale edilmeyen yanlış davranışlar, ileride anne babanın çocuktan şikâyet etme sebebi haline gelmektedir. Bu sebeplerden dolayı, çocuklar küçük yaşlardan itibaren; ana babaya, öğretmene ve büyüklere itaate, küçüklere karşı sevgi ve şefkatle davranmaya sevk edilmeli, kaba davranışları düzeltilmeli ve bu davranışların bilinci verilmelidir. Çocuğun iyi davranışları takdir edilerek kontrollü bir şekilde ödüllendirilmeli, hatalı davranışlarında, hemen kızmak yerine yapıcı olmalı ve doğruya yönlendirerek uyarılmalı, çocuğun gururunu incitecek davranışlardan, fiziksel şiddetten ve eleştirilerden kaçınılmalıdır. Unutulmaması gereken en önemli nokta ise; çocuğun yanlış davranışı ve tutumunu engellenmeye çalışılırken, mutlaka davranışın doğrusu da anlatılmalıdır. Hataların düzeltilmesinde, hakaret etme, azarlama, bağırıp çağırma, arkadaşlarıyla arasında bir takım kıyaslamalar yapma ve kıskandırma gibi fayda getireceği zannedilen davranışlar, çocuğa faydadan çok zarar getirir. Çünkü bu hareketler çocuğu arsızlığa ve inat ederek aynı yanlış işi tekrarlamaya sevk eder. Esasen bu gibi tutumlar sözlü eğitimin çocuk üzerindeki etkisini kaldırır.

Günümüzde çocuk eğitiminde karşılaşılan sorunlardan birisi de toplumumuzda var olan otoriter anlayışa bir tepki olarak gelişen aşırı özgürlük anlayışıdır. Bu anlayışın yaygınlaşmasının bir sonucu olarak da kimsenin sözünü dinlemeyen, her istediğini yapmak isteyen, sınır tanımayan, şımarık ve bencil çocuklar yetişmeye ve çoğalmaya başlamıştır. Tabii olarak bu anlayışın yerleşmesinde ailede alınan eğitimin önemli rolü vardır. Günümüzdeki ebeveynlerde ‘Ben görmedim çocuğum görsün, ben yaşamadım o yaşasın’ anlayışı çocuklara çokça yansıtıldığından, çocuklar her şeyi yapabilme özgürlüğüne sahip olduklarını bilinçaltlarına işlemekte zorluk çekmemektedirler. Ne yazık ki bu durum da ölçüsüz davranışlar sergileyen yeni nesillerin artmasına sebebiyet vermektedir.

Ailelerin önemle takip etmesi gereken bir diğer konu da çocuğun evde ne izlediğine ve teknolojik aletlerle ne kadar vakit geçirdiğine dikkat etmesidir. Günümüzde kitle iletişim araçlarının hayatımıza olan etkileri büyüktür. Dolayısıyla çocuğun bu araçlarla olan takibi titizlikle yapılmalıdır. Örneğin; evde oturup hep beraber izlenebilecek, ahlaki açıdan izlenmesinde sakınca olmayan filmler özenle seçilerek izletilmelidir. Çocuğun okumak istediği veya okuması için eline verilen kitapların dahi içeriğini öncelikle kontrol edip, daha sonra okumaları için verilmelidir. Bilgisayar başında geçirdikleri zaman kontrol edilmeli ve geçireceği zamanın belirleyicisi çocuğun yaptığı ödevin karşılığı olmamalıdır. Günümüz toplumunda çocukların kontrolü ve takibi daha çok güçleştiğinden ailelere düşen görev artmaktadır. Bir kez daha önemini belirtmek gerekirse; değişen yaşam koşulları içerisinde din eğitimi veren anne babalar eskide kalmamalı, günümüz şartlarına göre dini konuları güncelleyebilmeli ve buna göre bir eğitim uygulayabilmelidirler. Çalışmamıza konu olan öğrenci yaş gruplarında, kitle iletişim araçlarından televizyon, sosyalleşmede önemli etkiye sahiptir. Özelliklede bu yaş grubu içerisinde bulunan çocuklar, televizyonda izledikleri pek çok olumsuz olayların davranışlarına önemli ölçüde yansıdığı görülmektedir. Özellikle dizi ve filmlerde bulunan karakterler, çocukların kişiliklerini etkileyebilmektedirler. Bu durum ergenlik dönemine girmeye aday çocuklar üzerinde daha çok etkiye sahip olmaktadır. Genel olarak şiddet yanlısı film veya dizi karakterlerine olan özen daha fazla gözlenmektedir.

Anne babaların dikkat etmesi gereken konulardan biri de çocuklarına karşı hoşgörülü olması ve dolayısıyla da ona bu davranışın örnek olarak gösterilmesi gerektiğidir. Hoşgörülü evlerde büyüyen çocuklar, daha atak ve girişken olmaktadırlar. Çocuklara bir şeyleri kızarak yasaklamak yerine, onlara hatalarını görme şansı tanınmalıdır. Özellikle çocukların sorduğu dini sorulara cevap verirken daha dikkatli olunmalı ve onların sordukları sorulara onların seviyelerine göre anlayabilecekleri tarzda cevaplar verilmeye çalışılmalıdır. “Bu söylediğin günahtır, sakın bir daha tekrarlama” şeklindeki baştan savma cevapların verilmesi, çocuğun şüphelerinin daha da artmasına sebep olabildiği gibi onu soru sormaktan da uzaklaştırabilir.54 Bunun için din eğitimini verirken çocuğun sorularından yararlanarak onların sevebilecekleri bir dini hayata yönelmelerine fırsat tanımaya çalışmak gerekmektedir. Çocuklara yaklaşım tarzlarından biri de onun dünyasıyla düşünebilmek ve onları anlamaya çalışabilmektir.

Din eğitimi konusundan bahsederken değerlerin öğretilmesinden ve din eğitiminin sağlam temellere oturtulması açısından destekleyici öneminin bulunduğundan bahsetmiştik. Yine ailenin bu konuda ne kadar önemli olduğu bilinen bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğal olan süreçte çocuk doğduğu an itibariyle kendisini ailesinin içinde bulunduğu ve kabullendiği değerler içerisinde bulur.55 Bu sebeple çocuğun ilk kabul ettiği değerler ailesinin kabul ettiği değerlerdir. Bireylerin sağlam karaktere sahip olması, değerleri sadece anlamasıyla değil, içselleştirmesiyle gerçekleşecektir. Bir çocuk toplumun ve ailesinin kendisinden beklediği ahlak kurallarına uygun davranışları çok iyi bilebilir. Fakat bu davranışları yerine göre uygulama yoluna giriyorsa yani bu davranışları bazı durumlarda yerine getirmeyi bir görev gibi görüyorsa, bu birey değerleri içselleştirememiş demektir. Örneğin; bir çocuk ailesi içerisinde yaptığında ceza aldığı yasaklanmış bir davranışı ailesinin yanında uygulayıp, diğer insanların bulunduğu başka ortamlarda bu davranışları sergilemekten çekinmiyorsa, bu durum değerleri içselleştiremediği anlamına gelmektedir. Özellikle değerlerin anlatılması ve tutarlılık göstererek doğru uygulanması yoluyla çocuklara örnek olmak gerekmektedir.

Ailede verilen eğitim süreci içerisinde çocuklara kötü davranıştan kaçınması gerektiği bilgisi verilirken, bunun sebebinin öncelikle Allah rızası olduğu anlatılmalıdır. Daha çok bu dünyadaki gazabından emin olma, sadece bu dünyada yaptıklarının karşılığı karşısına çıkacak gibi bir beklentiden çocuğu uzak tutmalıdır. Aksi halde kötü bir davranışa maruz kalanların,zalimlerin başına felaket getirmesi gerektiği beklentisine giren çocuk, bu durumun gerçekleşmemesi halinde onda isyan duygusunun ortaya çıkmasına sebebiyet verebilmektedir.

Arzu Doğan

SAMER

Okulda Din Eğitimi Nedir?

Din nedir? Sorusuna din yan başlığı içerisinde yer vermiş olup, şimdi ise din eğitimi konusuna ayrıntılı bir şekilde yer verilecektir. Din eğitimi “Bireyin fıtratında bulunan inanma, duygu ve ihtiyacı çerçevesinde din olgusunu kavramasına rehberlik etme ve kabul ettiği dinin önerdiği yaşam biçimini öğrenmesine yardımcı olma süreci” olarak tanımlanmaktadır.

Her toplum, kendi değerlerine özgü, kendi tarihi, kültürü ve sosyal yapısı gereği, din dersi konusunda farklı uygulamaları esas alarak ve buna uygun bir model geliştirerek, sistemlerini kurmuşlardır.40 Toplumumuzun mayasını oluşturan İslam dini de, eğitime büyük önem vermiştir. Dinin gereklerini yerine getirmenin yanında bilgi sahibi olmayı, ilim öğrenmeyi ikinci bir gereklilik olarak kabul etmesi bunun açık bir emaresidir. Yine Kur’anı Kerim’in inen ilk ayetinin “Oku” (Alak,96/15) emriyle başlaması da İslam dininin öğrenmeye verdiği önemi ortaya koymaktadır. ”De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.”(Zümer, 39/89) ayetleri de ilim öğrenmeyi destekleyen başka ayetlerdir. Öğrenmeyi önemseyen ve kendisini insanlık rehberi olarak sunan İslam’ın eğitime özel bir önem vermesinin garipsenecek bir olay olmadığını ifade edebiliriz. Rehber’in asıl amacı, doğru olanı göstermek olduğuna göre, bu da ancak, insan davranışlarının belirlenen ölçülerde değişmesiyle olacaktır ki, bunun adı da eğitimdir. Bu sebeple din ve eğitim ayrılmaz bir bütündür. Eğitim, insan ile ilgili olan bütün bilimlerden yararlanarak, insanı çok yönlü geliştirmeyi gaye edinmektedir. Din ise; insanın manevi yönüne hitap etmektedir. İnsanın ruhsal yönünün gelişmesine yardım etmektedir. O halde sağlıklı olan ve insanın davranışlarına etki eden din, ahlak ve değerler ile ilgili olan her şey ancak sağlam bir eğitimle verilebilir. Din eğitimi verilirken değerler eğitimini de göz ardı etmemek gerekmektedir. Değerler eğitimi de en az din eğitimi kadar önemli bir konudur. Din eğitimi verilirken çocuğun ahlakını geliştirmek oldukça önemli olduğundan, değerler eğitimiyle de desteklenmelidir. Okullarda değerler eğitimi adı altında seçmeli derslere yer verilip, çocukların ahlaki gelişimlerine katkı sağlanmalıdır.

Günümüzde çocuklarımız ve gençlerimiz, her gün hızla gelişmeye devam eden, teknolojinin etkisi altındadır. Toplumumuz özellikle medya yoluyla yabancı kültürlerin etkisi altında kalmaktan kurtulamamaktadır.43 Kendi kültürümüzü unutmamak adına öncelikle kültürün en önemli parçalarında biri olan din eğitimine önem vermeli, değerler eğitimi konusunda hassasiyet gösterebilme bilincine sahip olmalıyız.

Arzu Doğan

SAMER