Mucize, aciz bırakan anlamına gelmektedir. Kur’an’da mucize kelimesi kullanılmamakla birlikte delil, belge, işaret gibi anlamlara gelen ayet (âyât) kelimesinin mucize için de kullanıldığı görülmektedir. Bununla birlikte ‘beyyine’, ‘burhan’, ‘sultan’ gibi kelimelerin de bazı ayetlerde mucize anlamında kullanıldığı görülebilir. Kur’an’a baktığımızda mucize, Allah’ın peygamber olarak seçmiş olduğu bazı kullarına vermiş olduğu sıra dışı olaylar olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla mucizenin mutlaka bir peygamberin elinde ortaya çıkması ve öğrenim yoluyla bir başkası tarafından benzerinin ortaya konulamadığı bir olay olması gerekir. Bunun dışındaki mucize ve keramet iddiaları bir çeşit illüzyon yani gerçeklikte karşılığı olmayan bir yanılsamadır. Mucizeler, peygamberlerin kendi iradeleri sonucu ortaya çıkardıkları hadiseler değildirler. Allah dilemedikçe hiçbir peygamber mucize gösteremez. Mucizeler Allah’tan gelen bir delil ve muhatabı ikna amaçlı olarak ortaya çıkarlar.
Mucizelerin, mevcut yasalar ile çelişmesi ya da onların devre dışı kalması sonucu oluşması zorunlu değildir. Mucizeler tarihin bir döneminde, peygamberlerin Allah tarafından desteklenmelerinin bir sonucu olarak gerçekleşen, dolayısıyla bilimsel açıdan test edilmesi ya da tekrarlanması mümkün olmayan özel durumlardır. Evrenin de yasaların da yaratıcısı Allah olduğuna göre mucizelerin, Allah’ın hem evren hem de yasalar üzerindeki hâkimiyetinin bir sonucu olarak gerçekleşebileceklerini anlamak zor değildir. Diğer taraftan evrende potansiyel olarak mevcut bulunan ancak bizim sürekli olarak tanıklık etmediğimiz özel yasaların tam da mucize türü olayların gerçekleşmesi esnasında Allah tarafından devreye sokulması ile de mucizeler gerçekleşebilir.
Yine bizim sürekli tanıklık ettiğimiz için sıradanlaştırdığımız ama hiç de sıradan olmayan ve hatta sıra dışı olarak tanımlanabilecek birçok olay vardır hayatın içinde. Bir su damlasının anne rahminde geçirmiş olduğu aşamalar, bedenimizdeki fonksiyonlar, düşünce ve ruh boyutumuz ya da içinde yaşadığımız bu mavi gezegenin hem kendi etrafında hem hareket halindeki Güneş’in etrafında usta bir balerin edasıyla dönmesi ve daha sayılabilecek sayısız olay, Kur’an’da örneği verilen herhangi bir mucizeden daha az mucizevi değildir. Ancak biz tüm bunları sıradanlaştırıp sürekli tanık olmadığımız bazı olayları sıra dışı sayarız. Bizim için böyle bir ayrım söz konusu olabilir ancak her şeye gücü yeten ve yüce yaratıcımız olan Allah için hiçbir şey sıra dışı değildir.
Kur’an, Allah tarafından insanlara gönderilen son vahiydir. Bundan sonra bir vahiy gelmeyeceği ve Kur’an’ın hükümleri kıyamete kadar geçerli olacağı için Allah’ın kullarına olan rahmetinin bir neticesi olarak Kur’an, her döneme hitap edebilecek ve mümkün olan her şartta uygulanabilecek bir esnekliğe ve kolaylığa sahip bir kitaptır. Aynı zamanda her dönemdeki muhataplarının zihinlerindeki kuşkuları gidermek ve Allah sözü olduğunu ortaya koymak adına birçok delile yani mucizeye sahiptir. Bu mucizevi yönü ile Kur’an, her seviyeden insanı kendisine hayran bırakır. Kur’an öyle bir mucizedir ki, daha önceki peygamberlere verilen ancak verildikleri dönem ile sınırlı kalan ve sadece ona tanıklık eden insanlar üzerinde etki bırakan mucizelerin çok ötesinde, kıyamete kadar etkisini sürdürecek bir mucizedir. Bunun için bakmayı ve görmeyi bilmek gerekir.
Müşrikler, peygamberimize Allah tarafından indirilmiş olan ayetlerin karmakarışık rüyalar olduklarını, peygamberimiz tarafından uydurulduklarını ve onun bir şair olduğunu iddia etmişler şayet böyle değil ve iddiasında haklı ise öncekilere verilen türden mucizeler getirerek haklılığını ispat etmesini istemişlerdi. Kur’an ayetleri ise açık bir şekilde peygamberimize, daha önceki kimi peygamberlere verilen türden mucizelerin verilmediğini ifade etmişti. Kur’an’da peygamberimize, gücü yetiyorsa şayet kendisinden yüz çevirenleri ikna etmek için bir mucize getirmesi söylenmektedir. Peygamberimiz, peygamberlerin sonuncusu, Kur’an da Allah’tan gelen son vahiy olduğu için, peygamberimize verilen mucize, kıyamete kadar hüküm sürecek türden bir mucize olmuştur. Peygamberimize verilen ve kıyamete kadar geçerli olacak mucize, bizzat Kur’an’ın kendisidir. Ayetlerde, peygamberimizden mucize beklentisi içinde olanların ifadelerine dikkat çekilirken aynı zamanda karşılarında okunan ve kendilerine indirilmiş olan kitabın yeterli bir mucize olduğuna vurgu yapılır.1183 Esasında gerçeği yalan sayan inkârcıların peygamberimizden mucize beklentisi içinde olmalarının ya da bir beşer yerine bir meleğin elçi olarak gönderilmesi gerektiğine yönelik iddialarının arkasında, gerçekten kaçmak için ürettikleri bahaneler bulunmaktadır. Daha öncekilere verilen türden mucizelerin peygamberimize verilmemiş olduğunu anlayanlar, bunu bir bahane olarak ileri sürmüşlerdi. İçlerinden yani kendi türlerinden birinin peygamber olarak seçilmiş olmasını yeterli görmeyip bir melek beklentisi içinde olanlar da şayet melek gelmiş olsaydı “İnsan melek gibi olamaz, melekleri örnek alamaz” türünden bahaneler üreteceklerdi. Göğe çıkacağı ve okuyacakları bir kitabı kendilerine indireceği zamana kadar asla peygamberimize inanmayacaklarını söyleyenlerin bu konudaki samimiyetsizlikleri de ayetlerde deşifre edilir. Çünkü elleri ile tutup dokunacakları bir kitap indirilmiş olsaydı da onlar yine de bu gerçeği inkâr edeceklerdir.
Ayetler, peygamberimize indirilen kitaba inanmak istemeyen ya da peygamberimizin kendisine gelen ayetler dışında birtakım mucizeler göstermesini bekleyenlerin o türden mucizeler görseler de inanmayacaklarına dikkat çekmektedir.1186 Yine ayetlerde inkâr etmek konusunda ısrarcı davrananların, her ne mucize görürlerse görsünler yine de inanmamakta direteceklerine vurgu yapılır. Bu yüzden peygamberimize önceki peygamberlerinkine benzer türden mucizeler verilmemiş olmasına rağmen türlü mucize iddialarında bulunmak, peygamberimize verilmiş olan asıl büyük mucizenin yani Kur’an’ın farkında olmamak ve önemini anlamamak demektir.
Emre Dorman