Teknoloji Medeniyeti ve Kodlama Dersleri

18. ve 19. Yüzyıl arası dönemde, “Birleşik Krallığın” öncülüğünü yaptığı “Sanayi Devrimi”, takip eden yüzyıllar içerisinde hızlı bir şekilde bütün Avrupa coğrafyası ve Kuzey Amerika’yı kapsayacak şekilde bir gelişim gösterdi. Bu dönemde başta devletler olmak üzere, özellikle de hakim “burjuva sınıfı”nın bireysel çabaları ile temelleri atılan sanayileşme faâliyetleri aynı zamanda yeni teknolojik gelişmelere gebeydi. Nitekim devlet ve özel girişimci eli ile Avrupa’da başlayan fabrikalaşma faâliyetleri aynı paralellikte yeni alanlar ve imkanlar doğurdu.

Yukarıda ifâde ettiğimiz tüm bu gelişmeler aynı zamanda modern devletlerin oluşumunu gerçekleştirdiği gibi aynı zamanda da devletlerin politikalarını ve ekonomik felsefelerini de şekillendirdi. Muhtelif devletler kendi sanayileri ölçeğinde yeni düzenin teknolojik rekâbet ortamında diğer devletler ile karşı karşıya geldiler. Devletlerin sanayileşme temelindeki teknolojik rekabetleri “markantelizm” gibi ekonomi felsefelerini doğurduğu gibi aynı zamanda da devletleri ileriye dönük yeni araştırmalar ve bilimsel gelişmelere sevk etti.

Avrupa kıtası başta olmak üzere Dünya üzerinde hızlı bir gelişim evreleri gösteren sanayileşme ve teknolojik faâliyetler yeni savaşları doğurduğu gibi; aynı zamanda da bu yeni savaşlar devletleri daha ileri askeri sanayi yatırımlarına ve daha ileri bir teknoloji arayışına itti. Teknolojik gelişmeler savaşları doğurmakla kalmadı aynı zamanda devletleri yeni teknolojiler için teşvik ve tahrik etti.

Özellikle II. Dünya Savaşı’nda devletlerin askeri sanayilerinin yarattığı muâzzam ilerleme “Modern Uzay Çağı” veya diğer adı ile “Bilgisayar Çağı”nı doğurdu. Yâni bugün içerisinde etkisi altında yaşadığımız bilişim çağı Dünyaya egemen oldu.

Bilgisayar sistemlerinin  önemini yaratan unsur, elektronik alt yapı olduğu kadar bu yapının işleneceği işletim sistemleri ve yazılımlardır. Bilgisayar sistemlerini yaratan ve oluşturan yapay dil, yâni programlama dili tamamı ile bireysel  yetenekler ve hayal gücünden beslenmesi sebebi ile insanoğlunun muazzam nitelikte programlar ve eletronik sistemler oluşturmasını sağladı. Aklınıza gelebilecek bütün teknolojik ürünler, kendi içerisinde yazılımcılar tarafından yazılan milyonlarca kodlardan müteşekkil sistemlerdir. Askeri sanayiden tıp teknolojisine, bireysel kullancılara hizmet eden bilgisayarlardan yeni nesil Android ve İOS cep telefonlarına kadar bütün sistemler yazılımlar ile inşâ edilmiş sistemlerdir.

Yukarıda ifâde ettiğimiz tüm gelişmeleri ve alt yapıyı hazırlayan Batı’nın birikim ve kâbiliyeti aynı zamanda da kendi ülkelerinin ve insanlarının geleceği için gereken alt yapıyı hazırlamakta da hiç gecikmedi. Özellikle programlama dili adını verdiğimiz yeni teknolojileri inşâ eden yazı dilinin en önemli faktörünün insanların bireysel kabiliyet ve hayal gücüdür. Bu durumun  farkında olan bir çok Avrupa devletleri bu minval üzere vatandaşlarını programlama, yâni teknolojik yazılımları ile ilgilenmeye sevk ettiler ve kendi vatandaşlarına verdikleri en temel eğitimlerin yanında bir de programlama eğitimleri vermeye başladılar.

Hayal gücünden ve bireysel becerilerden beslendiğini söylediğimiz Bilgisayar yazılımları üzerine, “programlama/kodlama” ve “teknolojik yazılımlar” gibi bir takım dersler Batı’da eğitim kurumlarında en temel ders olarak yıllardır verilimektedir.  Özellikle çocukların hayal dünyasının genişliği, soyut ve somut düşünmedeki belirgin nitelikleri küçük yaşlarına rağmen çocuk mucidler yetiştirdi ve yetiştirmeye de devam etmektedir.

Batı’nın farkına vardığı bu muazzam cevher ve zenginlik Avurpa ve Amerika tekonojilerini âdeta rekâbet edilemeyecek bir düzeye getirdi. Ve bu durum aynı zamanda da biz Türk ve Müslüman toplumları hem taklitçilik ile yetinmeye sevketti hem de ezilmişlik ve yenilgi psikolojisini bizlere yaşattı.

Batı’nın genç nüfusunun azlığına rağmen sahip olduğu bu zenginlik ve cevhere Türkiye Cumhuriyeti Devleti başta olmak üzere genç nüfus potansiyeli yüksek olan toplumlar, eğer gençlerine gereken eğitimi verirlerse fark yaratabilicek ruha sahiptirler.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti genç ve dinamik bir toplum olduğu için fark yaratabilecek bir potansiyeli vardır. Bu nedenle ciddi bir devlet politikası ile gençlere yönelik olarak Bilgisayar sistemleri yazılım derslerinin eğitim ve öğretim halkasına dahil edilmesi gerekmektedir.

İlk okullar başta olmak üzere, en temel dersler olan Türkçe, Matematik ve Tarih gibi derslerin yanında muhakkak “kodlama dersi” koyulmalı ve gereken müfredât ciddi bir çalışma ile en iyi şekilde hazırlanmalıdır.

Türk Devleti’nin küresel sistemde dirâyetli ve güçlü bir şekilde var olabilmesi için, bu teknolojik rekâbat ve savaşa geçte olsa dahil olması gerekmektedir. Bir şekilde kendi alt yapımızı oluşturmak zorundayız. Çocuklarımıza erken yaşlarda vereceğimiz “programlama dili” eğitimi, devletimizin geleceği için büyük önem arz etmektedir.  Gençlerimizin teknoloji ve teknolojik aletlere olan tutkusu da böylece ulvî bir amaca dönüştürülmüş olacaktır. Teknoloji Çağı’nda, kendi dinamikleri ile güçlü bir Türkiye için gereken en temel gaye, devlet politika ve felsefelerimizden birisi de bu olmalıdır.

Tarihçi ve Felsefeci Umut Güner

Sosyal Medya nedir?

Günümüzde, sosyal medya veya yeni medya olarak adlandırılan eskisine göre oldukça farklı iletişim ortamları her geçen gün daha da artmakta ve kullanıcı sayıları tahmin edilemez düzeyde artış göstermektedir. Yeni medya kavramı 1970‘lerde, bilgi ve iletişim tabanlı araştırmalarda, sosyal, ekonomik ve kültürel çalışmalar yapan araştırmacılar tarafından ortaya atılmış bir kavramken; 90’larda müthiş bir ivme kazanan bilgisayar ve internet teknolojisi ile birlikte genişlemiş ve çok farklı boyutlara ulaşmıştır.

Peki, “Sosyal medya nedir ?” diye kendimize soracak olursak. Sosyal medya; internet teknolojilerini kullanarak iletişim kurmayı, bilgi paylaşmayı ve içerik üretmeyi sağlayan bir platformdur. Sosyal Medya, bireylerin internette yazdıkları yazılardan, videolardan fotoğraflardan ve diğer materyallerden oluşur. Kısacası sosyal medya; içeriğini kullanıcıların oluşturduğu bir platformdur.

Sosyal medya, adında medya olmasına rağmen geleneksel medyadan farklılık göstermektedir. Özgünlüğünü yaratan en önemli farklılığı, herhangi bir bireyin sosyal medyanın içeriğini yaratabilmesi, yorumda bulunabilmesi ve katkı sağlayabilmesidir. Sosyal medya metin, ses, video, resim paylaşımına olanak sağlamakta, bu özelliği ile de kullanıcılara geniş bir kullanım olanağı sunmaktadır. Artık bireyler sadece izleyici veya okuyucu değil doğrudan bilgi yayan aktörlere dönüşmüşlerdir. Sosyal medya araçlarını kullanarak insanlar, düşüncelerini, fikirlerini, deneyimlerini dünya çapında paylaşma imkânı bulmaktadırla.

Sosyal medya bu özelliklerini aşağıda kısaca tanımlayacak olursak Katılımcılar: Sosyal medya katılımcıları cesaretlendirmekte ve ilgili olan her bir kullanıcıdan geri bildirim alabilmektedir. Açıklık: En çok sosyal medya servisleri geribildirime ve katılımcılara açıktır. Bu servisler oylama, yorum ve bilgi paylaşımı gibi konularda cesaret aşılarlar. Bu servislerde çok nadir ulaşıma yönelik engeller koyarlar. Konuşma: Geleneksel medya yayına ilişkin iken (içerik aktarımı ya da dinleyiciye bilgi ulaşımı), sosyal medya iki yönlü konuşmaya olanak tanıması bakımından daha geniş imkanlara sahiptir. Toplum: Sosyal medya topluluklara çabuk ve etkili bir oluşum için izin vermekte; Topluluklar da böylece sevdikleri fotoğraf, politik değerler, favori TV şovları gibi ilgili oldukları şeyleri paylaşabilmektedirler. Bağlantılılık: Sosyal medyanın çoğu türü, bağlantılı işler gerçekleştirir; diğer siteler, araştırmalar ve insanların ilgili oldukları herhangi bir konuda link verilmesine olanak tanımaktadır. Sosyal medyanın bu özellikler çerçevesinde geleneksel medyadan farkı ise şöyle sıralanmaktadır.

Erişim: Hem geleneksel medya hem de sosyal medya teknolojileri herkesin genel bir kitleye erişebilmesine olanak tanır. Erişilebilirlik: Geleneksel medya için üretim yapmak genellikle özel şirketlerin ve hükümetlerin sahipliğindedir; sosyal medya araçları genel olarak herkes tarafından az veya hiç maliyetle kullanılabilir. Kullanılırlık: Geleneksel medya üretimi çoğunlukla uzmanlaşılmış yetenekler ve eğitim gerektirmektedir. Çoğu sosyal medya için bu geçerli değildir veya bazı durumlarda yetenekler tamamen değişmiş ve yenidir, yani herkes üretimde bulunabilir. Yenilik: Geleneksel medya iletişimlerinde meydana gelen zaman farkı (günler, haftalar, hatta aylar) anında etki ve tepkisi olan sosyal medya ile kıyaslandığında uzun olabilmektedir (Tepkilerin zaman aralığına katılımcılar karar verir). Geleneksel medya da sosyal medya uygulamalarına adapte olmaktadır, dolayısıyla yakın zamanda bu farklılık ortadan kalkacaktır. Kalıcılık: Geleneksel medya yaratıldıktan sonra değiştirilemez (bir dergi makalesi basıldıktan ve dağıtıldıktan sonra aynı makale üzerinde değişiklik yapılamaz), oysa sosyal medya yorumlar veya yeniden düzenlemeyle anında değiştirilebilir. Özgürlük: Geleneksel medya ile sosyal medya arasındaki belki en önemli fark özgürlüktür. Geleneksel medya hükümetlerin ve reklam verenlerin baskısı altındadır ve özgürce yayın yapamaz. Sosyal medya ise kolay erişilebilir, herkes tarafından eşit düzeyde müdahale edilebilir, global bir platform olduğundan çok daha özgürdür. Yukarıda Sosyal Medya’nın ne olduğunu Geleneksel Medya’dan farklarını kısaca açıklaya çalıştık. Peki, bu kadar farklı ve özellikleri olan sosyal medya’nın Dünya’da ve Türkiye’de Güncel (2014) istatistikleri neler söylüyor, birlikte bir bakalım…  Dünya üzerinde 2.5 milyar insan internet kullanıyor. Bu kullanıcıların 1.8 milyarının sosyal medya ağlarında hesabı var.  Sosyal medya aktif kullanıcı sayıları her geçen yıl artıyor. Facebook, 1,184 milyarlık güncel aktif kullanıcı sayısı ile sosyal ağlar arasındaki liderliğini koruyor.

Peki, Türkiye’de internet ve sosyal medya kullanıcı sayıları hangi boyutta? Türkiye’de internet kullanım oranı, tüm nüfusa oranla %45.

Türkiye’de 35 milyonun üzerinde internet kullanıcısı, 36 milyon aktif Facebook hesabı var. (Sahte hesaplar dahil)

Günde ortalama 4.9 saatimizi kişisel bilgisayarlar üzerinden, 1.9 saatimizi mobil cihazlar aracılığıyla internette harcıyoruz.

Günde ortalama 2 saat 32 dakikamızı sosyal medyada geçiriyoruz.  Türkiye’de en çok kullanılan sosyal medya platformu olan Facebook’u (%93), sırayla Twitter (%72), Google+ (%70) ve LinkedIn (%33) takip ediyor.

İnternet ve sosyal medya kullanım istatistiklerine genel olarak bakıldığında, Ocak 2014 verileri mobil internet erişimindeki büyük artış gözlemlendiğini söyleyebiliriz. Yukarıdaki istatistiklerle birlikte; Günümüzde özellikle 12-17 yaşları arasındaki kuşağın %93’üçünün online mecra ile ilişkide olduğu hatta %63’ünün her gün online olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, Sosyal medyanın ne denli bir gücü elinde bulundurduğu tartışılamaz. Sonuç olarak, Sosyal medya her geçen gün büyümekte ve daha fazla kitlelere hitap etmektedir. Bireysel olarak sosyal medyada geçirdiğimiz vakit her geçen gün artmaktadır. Türkiye’de sosyal Medya’nın bu gelişimini (istatistikleri) doğru okuyan markalar dijital pazarlama uygulamalarına hiç vakit kaybetmeden geçmiş/ geçmektedir ve en önemlisi sosyal medya’yı çok yakından takip etmektedirler.

Tarık Semiz ve Buket Bora

Bilgisayar nedir?

Bilgisayarın tanımı çeşitli şekillerde yapılabilir:

  • Bir veriyi giriş birimleri aracılığı ile alıp, üzerinde gerekli aritmetik ve mantık işlemlerini yaparak, sonucu çıkış birimleri üzerinde veren elektronik bir araçtır.
  • Bilgisayar gerek sayısal gerekse alfabetik verileri işleyen elektronik bir aygıttır.
  • Bilgisayar, verileri belirli bir program mantığı içinde okuyarak, onları kendi anlayabileceği bir dile çeviren ve sonuçları kullanıcıya sunan, ayrıca verileri saklayabilen ve belleğinde tutabilen elektronik bir araçtır.

Bilgisayarlar:

  • Kendilerine verilen verileri alır, verilen komutları izleyerek bu verileri bilgi oluşturacak şekilde işlerler.
  • Çok miktardaki veriyi kısa sürede işleyebilir ve çok fazla miktarda bilgiyi unutmadan saklayabilirler.
  • Aritmetik ve mantık işlemlerini son derece hızlı yapabilirler.
  • İnsan tarafından yapılan iş ve işlemlerin yapılmasını kolaylaştırırlar ve yaptıkları işlemleri hızlı, güvenli ve hatasız yaparlar.

Günümüzden yaklaşık 30 yıl kadar önce Dartmouth Kolejinde Dr. John Kemeny   “Gelecekte bilgisayar kullanmayı bilmek okuma ve yazmayı bilmek kadar önemli olacak” dediğinde hiç de haksız sayılmazdı.  O zamanlar böyle bir konuşmayı kimse önemsememişti. Bilgisayarı olan çok az kişi bulunmaktaydı.  Bilgisayarlar yalnızca, bilim adamları tarafından, devlet kuruluşları ve büyük şirketler gibi kapsamlı rapor ve hesaplama gerektiren geniş yapılanmalarda kullanılmaktaydı.

Özellikle 1994’ten beri hızla yayılmakta olan bilgisayar kullanımı, artık isteyen her bireyin evinden dünyanın her yerindeki bilgiye kolayca ulaşabileceği bir konuma gelmiştir.  Günümüzde bilgisayarlar mektup yazma, hesaplamalar yapma, ilk ve orta öğrenimde öğrenme ve öğretmeyi destekleme, üniversitelerde araştırma yapma vb. gibi amaçlarla yaygın olarak kullanılmaktadır.

Kısacası günümüzde bilgisayarın yaygın ve etkin bir şekilde kullanımı bilgisayar kullanımında bilgi ve beceri kazanmayı bireyler için bir zorunluluk haline getirmektedir.

BİLGİSAYARLARIN SINIFLANDIRILMASI

Süper Bilgisayarlar (Supercomputers):

En büyük bilgisayarlara süper-bilgisayar adı verilmektedir.  Son derece geniş bilgi işleme ihtiyacını karşılamak için özel olarak üretilirler.  Super bilgisayarların bir çoğu devlet kuruluşları, araştırma enstitüleri ve bazı büyük şirketlerin elindedir.

Ana Bilgisayarlar (Mainframe):

Bilgisayarların ikinci ve en uzun süredir kullanılan boyutu ana-bilgisayarlardır.   Ana bilgisayarlar 1970’lere kadar bilgisayar endüstrisinin temel ürünü olmuştur.  Ana bilgisayarlar aynı anda bir çok kişi tarafından kullanılabildiğinden, büyük şirketlerde gerekli olan çok kullanıcılı bilgisayar ortamının oluşmasına yardımcı olurlar.

Mini Bilgisayarlar (Minicomputer):

Mini bilgisayarlar da ana bilgisayarlar gibi aynı anda bir çok kişi tarafından kullanılabilirler ancak diğerlerinden daha küçüktürler.  Aslında mini bilgisayarların gücü arttıkça değişik boyutlardaki bilgisayarlar arasındaki çizgi belirsizleşiyor.  1977 yılında Digital isimli şirket tarafından geliştirilen VAX bu tür bilgisayarlara örnektir.

Mikro Bilgisayarlar (Microcomputer):

Mikro bilgisayarlar veya diğer adıyla kişisel bilgisayarlar her biçim ve her boyutta üretilmektedirler.  İlk kişisel bilgisayarlar 1977 yılında piyasaya sürüldü.  Bu şekilde çok geniş bir kullanım alanına sahip olan bilgisayarlar  (ticari, eğitim, araştırma vb. alanlarda) en son olarak İnternet teknolojilerindeki gelişmelere paralel olarak günlük yaşamımızda bilgiyi ayağımıza getiren bir konuma gelmiş bulunmaktadırlar.  Özellikle 1990’lı yıllardan sonra mikro bilgisayarlar boyut olarak daha küçük, daha hızlı ve daha güçlü olmaya başladılar.

BİLGİSAYARLARIN GELİŞİMİ

Bilgisayarların gelişiminde ilk aşama hesap makinalarının geliştirilmesi olmuştur.  Sonrasında vakum tüplerinin geliştirilmesi, transistörün keşfi ve tümdevre teknolojisinin (slikon işlemci) geliştirilmesi bilgisayarlarda bugünkü teknolojilerin yaratılmasını sağlamıştır.

Bilgisayarların gelişimi:

  • Mekanik Bilgisayarlar
  • Elektromekanik Bilgisayarlar
  • Elektronik Bilgisayarlar
  • Birinci Kuşak (1942—1956)
  • İkinci Kuşak (1956—1963)
  • Üçüncü Kuşak (1964—1971)
  • Dördüncü ve Beşinci Kuşak (1971— …)

Mekanik Bilgisayarlar:

Abaküs: M.Ö. 2600 yıllarında Çin’de geliştirilen “abaküs” hareketli parçalara sahip bilinen ilk hesap makinasıdır.  Arap sayılarının ve sıfır kavramının geliştirilmesi tarih öncelerine gider.  Abaküs halen dünyanın değişik bölgelerinde kullanılmaktadır.  Hesap makinaları, teknolojideki gelişmeler sonunda giderek karmaşık bir yapıya sahip olmuşlardır.

Napier Çubukları:  Logaritmanın bulucularından biri olan matematikçi John Napier Edinburgh’un 1617 yılında logaritma çubukları çarpma işleminin yapılmasında kullanıldı.  Mühendislikte yaygın olarak kullanılmakta olan hesap cetvelleri temelde bu prensibi kullanır.

Pascaline: Fransız filozof ve matematikçi olan Blaise Pascal tarihte hesap makinasının bulunuşunun mal edildiği kişi olarak bilinir.  Matematikçi Pascal vergi dairesinde çalışan babasına yardımcı olması için 1649 yılında Pascaline adı verilen ve toplama, çıkarma yapabilen bir makina tasarlamıştır.  Ancak bu makina pahalı olduğu için ticari açıdan başarılı olamamıştır.

Leibniz Hesap Makinası: Pascal’ın hesap makinaları üzerindeki çalışmalarını devam ettiren Leibniz 1671 yılında sayıları çarpabilen bir makina tasarlamıştır.  Ancak o zamanın mekanik teknolojisindeki yetersizlikler yüzünden bu çalışmaları temel alan endüstriyel tasarımlar sonraki yüzyıla kadar geliştirilememiştir.

Elektrik Akımı ve Delgi Kartları: Elektrik akımının 1786 yılında Galvani tarafından bulunmasından sonra delgi kartları ile çalışan ilk dokuma tezgâhı yapılmıştır.

Analitik Makina: İngiliz Charles Babbage logaritmik tabloları hesaplayıp basan bir hesap makinası fikrini ortaya atmıştır.  Babbage’nin bir projesi olan “Analitik Makina” çok haneli sayıları büyük doğrulukla çarpabilen ve bölebilen genel amaçlı bir hesaplama aygıtıydı.  Bu aygıtta sayılar delikli kartlardan okunacak ve sonuçlar sonraki hesaplamalar için başka bir kart grubuna yerleştirilecekti.  Babbage projesiyle ilgili gerekli desteği bulamayınca Analitik Makinayı tamamlayamadı.  Analitik Makina hiç tamamlanamadı ancak Babbage’nin tasarımı modern bilgisayarların ataları oldu.

Ada Augusto Lovalace (İlk Bilgisayar Programcısı):  İngiliz şairi Lord Byron’un kızı olan Ada Lovelace analitik makinasının kullanımının sağlanan koşula göre farklı bir karttaki komut çizgisini gerçekleştiren kart sistemine dayalı olmasını savunmuştur.  Ayrıca Bernouli sayılarını hesaplayan bir program geliştirmiştir.

Boolean Cebiri — Bilişim Teorisinin Temeli:  Boolean, sembolik mantık adı verilen bir fikir ile cümleleri sembollerle kısaltarak belirli doğruları matematiksel formüllerle ortaya çıkarabilen bir sistem geliştirmiştir.  Modern bilgisayarlar, Boole’un çalışmalarıyla sağlanmış olan ikili mantığı, yani mantıksal kararlar verirken ikili değerlerin kullanılması (değişkenler ikili değerlerden yalnızca biri olabilmekte, örneğin doğru/yanlış, evet/hayır ve açık/kapalı) yolunu kullanır.  Bu fikir günümüzde bilgisayarların hesapladığı enformasyon formlarının temelini oluşturmuştur.

Daktilo: 1867 Yılında Christpher Sholes bilgisayar klavyesinin atası olan daktiloyu geliştirmiştir.

Elektromekanik Bilgisayarlar:

A.B.D.’de ilk nüfus sayımının 1880’de 7 yıl gibi uzun bir  sürede tamamlanmasının ardından dizgi kartlarının bu işte nasıl kullanılabileceği düşünülmüştür.  1890 Yılında yapılan nüfus sayımında Hollerith’in geliştirdiği delikli kart sistemi bu işte kullanılmaya başlanmıştır.  Bu sistemde iğneler deliklerden geçerken oluşan elektriksel akımla her delik için sayaç artmaktadır.  Bu çalışma sistemi ile 1890 nüfus sayımı öncekine göre daha kısa sürede tamamlanmıştır.  Hollerith’in sistemi başarılı olunca işini bir şirkete dönüştürmüştür.  Daha sonraları el değiştiren ve iki şirketle birleşen bu şirket (1924 yılında) isim değiştirerek IBM (International Business Machine) ismini almıştır.

Elektronik Bilgisayarlar:

Bilgisayarların ve bilgisayar teknolojisinin İkinci Dünya Savaşında kullanıldığı yıllarda Howard Aiken adlı bir Harvard mühendisi 1944 yılında Mark I olarak ta bilinen “Harvard—IBM Otomatik Sıralı Hesap Makinası”nı geliştirdi.  Mark I donanma için topçu tabloları oluşturan bir elektronik hesap makinasıydı.

Bazı bilgisayar tarihçileri tarafından ilk işlevsel elektronik bilgisayar olarak kabul edilen ENIAC (Electronic Numerical Integration and Computer) 1943-1946 yılları arasında Pennsylvania Üniversitesinden John Mauchly ve John Presper Eckert tarafından geliştirildi.  ABD ordusunun genel ihtiyaçlarını karşılamak üzere ordunun verdiği destekle Mauchly ve Eckert tarafından geliştirilen ENIAC’in 18.000 vakum tüpü vardı, 30 ton ağırlığındaydı ve Mark I’den 1000 kat daha hızlıydı.  Bu bilgisayar sadece balistik problemlerin çözümü için tasarlanmıştı.

ENIAC’ı geliştiren ekip, ENIAC geliştirilirken fark edilen eksikliklerin ve sorunların çözüme kavuşturulduğu, depolanmış programları kullanabilen bir bilgisayar olan EDVAC (Electronic Discrete Variable Computer) üzerinde çalışmalara başladılar.  Ancak daha bu proje tamamlanamadan Cambridge Üniversitesinden Maurice Wilkes (EDVAC projesini ziyareti sırasında Mauchly ve Eckert’ten öğrendiklerinden yararlanarak) , 1949 yılında ilk depolanmış program bilgisayarı olan EDSAC (Electronic Delay Storage Automatic Calculator) isimli makinayı geliştirdi.

Atom bombasını geliştiren ve “Manhattan Project” olarak bilinen ekibin üyelerinden birisi olan John von Neumann 1944 yılında ENIAC projesini ziyaret eder.   John von Neumann, ENIAC’ın tasarımcıları olan Mauchly ve Eckert ile yaptığı görüşmelerden sonra depolanmış program tekniğinin kuramını oluşturur ve bu konuda yazdığı makalesinde (First Draft of a Report on the EDVAC) sayısal bir bilgisayarın tasarımını anlatır.  John von Neumann’ın tasarladığı ve bilgisayar tasarımını önemli ölçüde değiştiren bu bilgisayar beş temel kısımdan oluşmaktadır:

  • Bilgileri bilgisayara girmek için klavye gibi bir girdi aygıtı
  • Programları ve veriyi tutacak bir bellek alanı
  • Hesaplamaları yapacak bir aritmetik birim
  • Program komutlarını ve veriyi bellek ile aritmetik birim arasında taşıyacak bir kontrol birimi
  • Yazıcı gibi bir çıktı aygıtı

Maurice ve Eckert 1951 yılında ABD Nüfüs Bürosu (Census Bureau) için UNIVAC isimli makinayı geliştirirler.  UNIVAC, bilgisayar alanında bir sonraki adım olan ticari bilgisayarların dönüm noktası olmuştur.

Birinci Kuşak Bilgisayarlar (1942—1956)

1950’lerde yaratılan bilgisayarların yapılarındaki en önemli belirleyici özellik, aktif eleman olarak vakum tüplerinin kullanılmalarıydı.  Bu tüpler evlerde kullanılan ampullerin boyutlarındaydı ve çok fazla miktarda enerji ve ısı harcamaktaydılar.  Bu bilgisayarların diğer bir özelliği ise veri ve programları ana belleklerinde tutmaları idi (Örneğin: DEVAC, IBM 700 serisi gibi).

İkinci Kuşak Bilgisayarlar (1956—1963)

Bu dönemin özelliği bilgisayarlarda transistörün kullanılmasıdır.  Bu bilgisayarlar ortalama 10000 transistörü kapsamaktaydı ve vakum tüplere göre daha ucuz, hızlı, küçük ve daha az enerji harcamaktaydılar.

Üçüncü Kuşak Bilgisayarlar (1964—1971)

Slikon vadisinin doğuş yılları olan 1970’lerde en önemli atılım entegre (tümleşik) devrelerin geliştirilmesi idi.  Binlerce devrenin tek bir slikon yongaya sığdırılması bilgisayarların gücünün inanılmaz ölçüde artmasını sağlamıştı.  Bu bilgisayarların başlıca üstünlükleri, düşük maliyet, yüksek güvenirlilik, küçük boyutluk, düşük enerji ve hız sağlanması olmuştur.

Dördüncü Kuşak Bilgisayarlar (1971— …)

Bu dönem, 1970’lerde mikroişlemcilerin ve daha sonraları mikrobilgisayarların geliştirilmeleri ile başlayan dönemdir.  Günümüzde işlem hızının artması ve daha karmaşık yazılımları destekleyecek belleğin geliştirilmesi ile beşinci kuşak tartışmaları başlamıştır.

Kaynak: Yunus, Hacettepe