Malcolm X Oxford Konuşması

Siyah adamın, kendini korumak için gereken ne ise; onu yapmasını görmek için hiçbir şekilde gönülsüz ya da tereddütlü olmamasının bir sebebi vardır. Dediğime geldin… Onu (şiddet uygulamayı), beyaz adam yaptığı zaman iyi; ama siyah adamın (şiddete maruz kaldığında) gıkı çıkmamalı. Ola ki, siyah adam karşılık verirse, “radikal” oluyor. Tepki vermeden yerinde oturmalı, canı yanmamalı, şiddete başvurmamalı, düşmanını sevmeli. Sözlü olsun, başka türlü olsun; her çeşit saldırıyı hazzetmek zorunda. Ama herhangi bir şekilde savunursa, nefs-i müdafaaya çalışırsa; o zaman aşırılık yapmış oluyor.(gülüyor) Hayır, zannediyorum benden önceki konuşmacı tam da sorusunun cevabını alıyor. Benim aşırılığa inanmamın sebebi, entelektüel bir şekilde aşırılıktır; özgürlüğün savunulması için aşırılık, adaletin yerini bulması için aşırılık… Ben tüm kalbimle inanıyorum ki, siyah adam sağlam bir adım attığı gün ve kendi özgürlüğüm elimden alındı mı; kendi özgürlüğümü kazanmak veya bu adaletsizliğe bir çomak sokmak için gereken her yola başvurmakta gayet haklı olduğumun farkına vardığımda (bu davasında) yalnız başımıza kalacağımızı düşünmüyorum. Ben 22 milyon siyaha karşı, 160 milyon beyazın yaşadığı bir Amerika’da yaşıyorum. Siyah adamın, kendini korumak için gereken ne ise onu yapmasını görmek için hiçbir şekilde gönülsüz ya da tereddütlü olmamasının bir sebebi de gerçekten inanıyorum ki, bunu becerdikleri gün birçok beyaz, onlara (siyahlara) saygı duyacak. Ve şu ana kadar siyahların benimsedikleri “düşmanını ölümüne sev” gibi karaktersiz bir yaklaşımla kazandıkları beyaz sayısı (bu dik duruşları ile) daha fazla olacaktır. Eğer ben (siyahların zulme karşı dik durma hakkına sahip oldukları konusunda) yanlış isem; o zaman sen, ırkçısın (arkadaş)

Daha önce de söylediğim gibi:

– Ben, bir Müslümanım.

– Ben, İslam dinine inanıyorum.

– Allah (c.c.)’a inanıyorum.

– Hz. Muhammed (S.A.V.)’e inanıyorum.

– Tüm peygamberlere inanıyorum.

– Oruç tutmaya, namaz kılmaya, zekat vermeye ve Müslüman olmak için inanılması gereken ne varsa, inanıyorum.

Nisan’da Mekke’ye Hacc için gitme ve Eylül’de geri dönme bahtiyarlığını yaşadım; dini görevlerimi yerine getirmeye çalışmak için. Ama bu dine inanmakla beraber, şunu vurgulamak istiyorum ki; ben, aynı zamanda Amerikalı bir zenciyim. Ve öyle bir toplumda yaşıyorum ki, bu toplumun sosyal düzeni, siyah adamın köleleştirilmesine dayanmakta ve ekonomisi de yine siyah adamın köleleştirilmesine dayanmaktadır. Öyle bir toplum ki, 1964’te kurnaz, aldatıcı, düzenbaz bir yönetimle diğer ülkelerin “Amerika evini temizliyor” diye düşünmelerini sağlamış; ama gele gelelim ki, 1954’te, 1924’te ve 1984’te olan şeylerin aynısı, 1964’te de başımıza geliyor.

1964’te sorunlarımızı çözmesi gereken o “vatandaşlık hakları tasarısı” dedikleri şeyle geldiler; ama tasarı geçtikten sonra, 3 tane vatandaşlık hakları çalışanı acımasızca öldürüldü. Ve FBI’ın başındakiler, kimin yaptığını bildiklerini itiraf ettiler. Onlar, o zamandan beri ne olduysa bildiler: ama hiçbir şey de yapmadılar. Vatandaşlık Hakları Tasarısı hayalleri suya düştü. Ne kadar tasarı geçerse geçsin, benim memleketim olan bu ülkedeki siyah insanlar, bizim hayatımız hala beş para etmiyor. Hükümet siyah adama gelince hayatı ve mülkü korumak için gerekeni yapmaktan aciz olduğunu ya da bunu yapmaya gönülsüz olduğunu gösterdi. Bu sebeple benim savunduğum şey şu: Ne zaman ki, bir insan şu sonuca varırsa, destekledikleri hükümet kendi hayat ve mallarımızı korumak için isteksiz ya da beceriksiz olduğunu gösteriyor. Çünkü biz, yanlış deri rengine sahibiz. Biz, insan değiliz; ta ki, biz kendimiz bir araya gelir, hayatımız ve mallarımızın emniyette olduğunu görene kadar ne, nasıl, ne zaman gerekiyorsa onu yapana kadar (biz insan değiliz). Ve bu mecliste de (benimle) aynı konumda -veya aynı şartlar altında demeliyim- bulunup ta aynı şeyi yapmayı reddedecek birinin bulunduğunu hiç zannetmiyorum. Bu meselede haklı olduğumu görmeniz açısından, bir adım daha gidelim. Ve dediğim gibi ben (bir Müslüman olarak) konuşmuyorum; Amerikalı bir siyah adam olarak konuşuyorum ki, bu toplum ırkçı bir toplumdur. Siz ne kadar demokrasi hakkında konuşmalar duysanız da. O (Amerika) bir Güney Afrika kadar veya bir Portekiz kadar ırkçıdır. Güney Afrika ile Amerika’nın arasındaki tek fark; Güney Afrika ayrımcılığın vaazını veriyor ve ayrımcılığı da uyguluyor. Amerika, birleşmeyi vaaz ediyor; ama ayrımcılığı uyguluyor, tek fark bu. Dedikleri şeyi yapmıyorlar veya Güney Afrika, dediği şeyi uyguluyor; yanlış olsa bile. Nerde durduğunu bilmeme müsaade eden adama, bir melek gibi gelip; ama bir şeytandan farkı olmayan adamdan daha fazla saygı duyarım. Amerika’nın sahip olduğu hükümet sistemi, komedilerden oluşmaktadır. Ülkeyi yöneten 16 tane senatörlük komedisi var ve 12 tane de senato komedisi var. 16 tane senatörlük komedisinin 12’si, güneyli ırkçıların ellerinde. İnsana hiçbir şekilde değer vermeyen adamların ellerinde; Ve siyah adamın, kendi sahip oldukları makamlara asla gelememesini görmek için ellerinden geleni yapan adamların…

Bu adamların o bölgelerde bu güce sahip olmalarının sebebi; Amerika’nın kıdem (yaşı büyük olanın görev alması) sistemine sahip olmalarındandır. Bu kıdeme sahip adamların orada kök salmalarının sebebi de; bu adamların yaşadığı yerdeki siyah insanlar oy kullanamıyor. İşte sırf siyah adamlar oy hakkından mahrum edildikleri içindir ki, bu adamların hükümette böyle bir tesire sahip olmalarını mümkün kılan bu güce talip olmalarını sağlamıştır ki, bu güç onların entelektüel siyasi kabiliyetlerinin ve hatta temsil ettikleri bölge halkının sayısının ötesindedir. Bundan dolayı federal hükümet ne derse desin bu ülkede, federal hükümetin gücü, bu komitelerde gizlidir. Ve ne zaman ki, bir siyah adam veya siyah adamın menfaatine bir yasa söz konusu olsun: bir de bakıyoruz, işte bu komitelere takılmış. Ve adamlar komiteden bir şey geçirse bile kanun haline gelene kadar, üzerinde öyle oynanıyor ki, resmi kanun haline geldiğinde, uygulanacak bir kanun olmaktan çıkmış oluyor. Bir başka örnek de, 1954’te getirilmiş “ayrımcılık” kararıdır. Bu, bir kanun ve bu kanunu New York, Boston, Cleaver, Chicago veya kuzey şehirlerinden birinde yürürlüğe koyamadılar. Ve benim görüşüm şöyle: Senin, demokrasiye sahip olması gereken bir ülken var. “Hür adamın toprağı, yiğidin harman olduğu yer” olması gereken (bir ülken var). Ve çok uluslu ve medeni bölgelerinde bile siyah adamın yararına olan kanunları uygulamaktan aciz kalıyorsa; uygulanamayacak bir kanun olan vatandaşlık haklarını da geçirseler, bize ne faydası olacak ki! Bu sebeple benim görüşüm; hilebaz, aldatıcı, ırkçı bir toplumla karşı karşıya geldik ve bir değişim meydana getirebilmemizin tek yolu, onların anladıkları dilden konuşmaktır:

Irkçı, yumuşak bir dilden asla anlamaz!

Irkçı, şiddete başvurmayan bir dilden asla anlamaz!

400 yıl boyunca bizimle, kendi dilinde konuştu. Onun gaddarlığının kurbanı olan bizdik. Vücudumuzdan et koparan köpeklerine maruz kalan bizlerdik. O da sırf, “bahar mahkemesi kararı” dedikleri şeyi uygulamaya koymaları için protesto etmemizdir. Sırtımızdaki elbiselerimizi yırtıp atacak kadar kuvvetli su panzerleri tutulan bizlerdik. Bunu kendi gözünüzle gördünüz. Sırf, o kanun dedikleri şeyi uygulamaya koysunlar diye gösteri yaptığımız için. Bu ülke kendi kanununu, adamın cildinin rengi siyah olduğu için uygulamıyorsa; o zaman ben derim ki, bu adamlar (siyahlar) hükümetin kendilerine veremediği adaleti, kendileri elde etmek için her çeşit yönteme başvurmakta haklıdırlar. Haksız bir aşırılığı hiçbir şekilde savunmuyorum; ama bir adamın, insanın özgürlüğünü savunmak adına, aşırıya gitmesinin zorbalık olduğuna inanmıyorum. Ve insanlara adalet temin etmek konusunda, yumuşak olan adam için de derim ki; o, bir günahkardır! Toparlamak gerekirse; aslında Amerika’nın kendisi aşırılık konusunda en isabetli örneklerden biridir. Tarihi okuduğunuzda bunu görürsünüz. Veya Patrich Henry’i (okuduğunuzda); “Özgürlük; ya da ölüm” demiştir. Bu, aşırıdır; çok aşırı (!) İnsanın gönlünde, kara talihimizin hakaret ve oklarıyla çile çekmek; kutsal olsun ya da olmasın, ılımlılık… Ya da sorumluluk almak… Felaket dalgalarına, karşı koymak; muhalefet ederek, bu kötülüklere son vermek… Ben de bunu (sorumluluk alıp, kötülüğe karşı koymayı) takdir ederim; ılımlılığı değil… Eğer sorumluluk alırsanız, galip gelirsiniz; ama boş boş oturur, güce sahip olanın kendiliğinden değişmesini beklerseniz, daha çok beklersiniz. Bence bu genç nesil, beyaz-siyah-kahverengi; her ne ise siz, bir radikallik (aşırılık) döneminde yaşıyorsunuz, bir devrim döneminde… Değişmesi gereken bir dönemde… Gücü ellerinde tutan insanlar, onu istismar ettiler ve şimdi değişmek zorundalar. Ve daha güzel bir düzen kurulmalıdır; Ve böyle bir düzenin kurulması da ancak radikal bir yöntemle mümkündür. Ve hangi renkten olursanız olun, bu rezil durumu değiştirmek isteyen herkesin yanında yer alacağım. Teşekkür ederim.

Malcolm X

OXFORD UNİON DEPATE

Tuğçe Işınsu kimdir? Kitapları nelerdir?

FMV Özel Işık Lisesi ve İstanbul Üniversitesi, İngiliz Dili & Edebiyatı mezunu  olan Tuğçe Işınsu, 11 yıl süren reklam yazarlığı kariyerinin ardından doğuştan  sahip olduğu psişik güçleri ve aldığı spiritüel eğitimler ile Spiritüel Danışmanlık  yapmaya başlamıştır. Birçok yaşam merkezinde, ayrıca 7 yıldır kendi sunduğu ve  konuk katıldığı 200’ün üzerinde TV programında İişkiler, Melekler, Mistisizm,  Enerji Çalışmaları, Şifa Yöntemlerini tüm Türkiye’ye ve Dünyaya tanıtan  Tuğçe Işınsu, 6 kitabın da yazarıdır. Dünyanın her yerinden binlerce danışan ile  çalışmalarını sürdüren Tuğçe Işmsu, “MUCİZELERİ ÇAĞIRMAK” ile yaşanılan  tüm sorun ve çöküşlerin bir fırsat gibi görülmesini öğütliiyor, gerçek mucizenin  insanın içinde ve dualarda saklı olduğunu hatırlatıyor.

Kitapları

  • El Vedud
  • El Cami
  • Ol Der ve Olur
  • Mucizeleri Çağırmak
  • Onu Kendine Aşık Et
  • Melekler ve Dünyanın Kurtuluşu
  • Aşk ve Cazibe Akademisi
  • Hiç’likten Gelen Güç

Mikail Bayram kimdir, eserleri ve tarihçiliği

Ailesi ve Tahsil Hayatı

Mikail Bayram’ın ailesi İran’ın Hoy kasabasındandır. Köken olarak Azeri Türkü’dür. Küresinliler adında Sünni bir oymağa mensup olup, artan Şii tahakkümü ve Türk-İran siyasi ilişkilerinin nihai neticesi sonucunda I. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’ye iltica etmişler ve Van’ın Saray ilçesine yerleşmişlerdir. Annesi Zübeyde Hanım, Babası İsmail Bey’dir. Babası uzun dönem çiftçilik yapmış daha sonra Maliye Tahsildarlığı görevini yürütmüştür. 1971 yılında da bu görevden emekli olmuştur.

Mikail Bayram babasının ilk evliliğinden doğan beş çocuğundan en büyüğüdür. Babası ikinci bir evlilik yapmış ve yedi kardeşi daha dünyaya gelmiştir. Toplam 13 kardeştirler. Mikail Bayram 14 Mart 1940 yılında Van’ın Saray ilçesinde dünyaya gelmiştir.

İlk okuldan mezun olduktan sonra ancak üç sene sonra orta okula kayıt olmuştur. Bu süre içerisinde ailesinin yaşadığı ekonomik zorluklardan dolayı köy işlerinde çalışmıştır. Fakat okumaya olan merak ve istidadı neticesinde bireysel olarak asla okuyup-öğrenmekten kopmamış, özellikle de Kerem ile Aslı, Köroğlu vb halk hikayelerini okumuş, ayrıca köylerde aşık geleneğini devam ettiren ve temsilcisi olan isimlerden hikâyeler dinlemiştir.

Köy hayatının en önemli geleneğini teşkil eden ve uzun kış gecelerinde bütün köylülerin belirli evlerde toplanıp okudukları Kara Davut, Enverü’l Aşıkin, Ahmediye ve Muhammediye hatta bazen Farsça okunan Bostan, Gülistan, Şeh-nâme gibi eserleri okumuş ve dinlemiştir. Bu tür eserler onun kişiliğinin ve zihin dünyasının gelişiminde birçok katkısı olduğunu her zaman ifâde etmiştir.

Ortaokul hayatına o dönemde yakın civarda orta okul olmadığı için köyüne yaklaşık 17 km uzaklıkta yeni açılan bir orta okula kaydolmuş ve eğitimini burada sürdürmüştür. Özellikle bu dönemde ilçede mevcut bulunan medreseye de devam etmiş orada İslami ilimler hususunda ilk eğitimini almaya başlamıştır. Bu yaşlarda yerel şair, aşık ve saz üstadlarının çevresinde olmuş onlardan çeşitli eğitimler almıştır. Medrese de Farsça hocası Mikail Bayram’ın şiire olan ilgisini keşfederek erken yaşlardan itibaren ona özel olarak Farsça eğitimi vermeye başlamıştır.

Orta Okul hayatının nihayetinde her ne kadar ailesi ekonomik zorluklar dolayısı ile okumasını tasvib etmedi ise de o İmam Hatip Lisesi’ne devam etme kararlığında olduğundan dolayı ve yakın ilçelerde Lise olmaması sebebi ile Van Atatürk Lisesi’ne kayıt yaptırmıştır. 15-16 yaşlarında bir genç olarak Van’ın merkezine gelmiş fakat kalacak yeri olmadığı için 3 ay kadar bir süre Van’ın çeşitli camilerinde kalmıştır. Yaşadığı bütün zorluklar onun okuma aşkına ve isteğine engel teşkil etmemiş ve geometri, astronomi, fizik dersleri de kuvvetli olan Mikail Bayram bu derslerden kurslar vererek geçimini sağamaya çalışmıştır .

Bu dönemde Van’ın çeşitli cami ve medreselerinde tanınmış hocalarından eğitimler almış. Özellikle Şark Klasikleri başta olmak üzere doğu edebiyatı ve tarihi üzerinde kendisini geliştirmiştir.

Liseyi bitirdikten sonra birinci tercihi İlahiyat okumak olduğu için 1961 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne kaydolmuştur. Arapça ve Farsça yetkinliği üniversite hocası olan ve o dönemde Farsça konusunda ülkenin önde gelen isimlerinden olan Necati Lugal’ın dikkatini çekmiş ve okul dışında hocasının Maltepe’de bulunan evinde iki sene kadar ileri Farsça eğitimleri almıştır. Özellikle her Pazar günü yaklaşık üç saat kadar süren bu derslerde Doğu Edebiyatının en önemli temsilcileri olan Ömer Hayyam, Mevlana, Muhammed İkbal, Hafız gibi isimlerin eserlerini incelemiş ve okumuşlardır.

Hocası Necati Lugal’in Mikail Bayram’ın hayatına yön verecek ve onun ilmi çalışmalarında yetkinleşmesini sağlayacak bir isteği onun hayatını değiştirmiştir. Hocası Cebeci Maarif Kütüphanesi’nde bulunan Âşık Paşa’nın yazma eser “Garib-nâme” adlı eserini kendisi için kopya etmesini istemiştir. Ömrü boyunca el yazması eserler ile çalışacak olan Mikail Bayram’ın el yazması eserler ile tanışması ilk defa hocasının bu isteği ile olmuştur.

Üniversite ikinci sınıfta iken bitirme tezi konusunu “Zerdüşt ve Avestası” olarak belirleyen Mikail Bayram 1966 yılında üniversiteden mezun olmuştur.

Üniversite hayatı boyunca birçok ünlü ilim adamının öğrencisi olma şerefine nail olmuştur. Bu hocaları arasında derslerini ilgi ile takip ettiği hocaları başta Felsefeci Hilmi Ziya Ülken, Sanat tarihçisi Suat Kemal Yetkin, Tefsir ve Hadis hocası Tayyip Ökiç, İslam ve Seçuklu Tarihi hocası Neşet Çağatay, Osman Turan ve Mehmet Altay Köymen zikredilebilir.

Üniversite hayatı boyunca Necip Fazıl Kısakürek’in tesirinde olan Mikail Bayram, Büyük Doğu Dergisi ve Derneği’nin Ankara Temsilciğinin kurucularından biri olmuştur ve başkanlığını da yürütmüştür.

Çalışma Hayatı

Üniversiteden mezun olduktan sonra öğretmenlik mesleğine başlamış ve 1966’da Adana Kız Lisesi’nde ve sonrasında Adana İmam-Hatip Lisesi’nde meslek dersleri öğretmenliği yapmıştır.

1968 senesinde ise giriş sınavını kazanarak Konya İlahiyat, o dönemki adı ile Konya Yüksek İslam Enstitüsü’ne Fars Dili ve Edebiyatı öğretim üyeliğine tayin olmuştur. Konya’dan sonra Kayseri Yüksek İslam Enstitüsü’ne tayin olmuştur. 1975 senesinde ise İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde “Şeyh Nasiruddin Mahmud’un Hayatı, Çevresi ve Eserleri” başlıklı tezi ile doktor ünvanını almıştır. Aynı yıl Bursa Yüksek İslam Enstitüsü’ne kurucu olarak atanmış ve Enstitü’nün kuruculuğunu yapmıştır.  Mikail Bayram İlahiyat Fakülteleri’nde toplam 12 yıl Fars Dili ve Edebiyatı öğretim görevlisi olarak çalışmıştır.

1970 yılında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Türkiye Yazmaları Toplu Kataloğu hazırlama heyeti içerisinde yer almıştır. Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi’nde yaklaşık 1000 kadar eserin tavsifini yapmıştır. 12 Eylül Darbesi sonrası bu görevden uzaklaştırılmıştır. Fakat kısa bir süre sonra IRCCICA adına Konya ve Çevresinde bulunan el yazması eserlerin tavsif edilmesi ile görevlendirilmiş ve İslam Konferansı Teşkilatı tarafından kendisine takdir belgesi verilmiştir.

1980 yılında Konya Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’ne tayin olmuş ve burada Osmanlı Paleografyası, İslam Tarihi, Selçuklu Tarihi dersleri vermiştir. Aynı zamanda lisans öğreniminden hocası da olan rektör Prof. Dr. Neşet Çağatay’ın derslerini de devam ettirmiştir.

Uzun yıllar Akademi’de yaşadığı zorluklar neticesinde geçte olsa 1990 yılında Doçent olmuştur. 1994 yılından emekli olduğu tarih 2007’ye kadar da hem bölüm başkanlığı hem de Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürütmüştür.

Tez Çalışmaları

Lisans öğrenimini “Zerdüşt ve Avestası” üzerinde çalışması ile bitiren Mikail Bayram bu çalışması süresince sadece Hindoloji Kürsüsü başkanı Prof. Dr. Abidin İtil’den bilinen en eski Farsça olan Pehlevice dersleri almıştır. Meşhur İranlı alim Firuzanfer’in Türkiye ziyaretinde tercümanlığını yapa İtil Farsçası ile Firüzanfer’in dikkatini çekmiş taktir ve hayranlığını kazanmıştır.

Yüksek Lisans için İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden meşhur alim Tahsin Yazıcı ile çalışmış ve Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi’ndeki el Yazması eserleri incelemiştir. Özellikle bu çalışma süresince Mikail Bayram Metail’ül İman adlı bir eseri keşfetmiş ve daha sonra bu eserinin yazarının diğer el yazması eserlerini de keşfetmiş ve müellifin Şeyh Nasiruddin olarak tanınan Ahi Evren’e ait olduğunu kimliği ile tespit etmiştir. Doktora tezini de bu şahsın hayatı, çevresi ve eserleri çerçevesinde ele almış ve hazırlamıştır. Özellikle jürisinde bulunan Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Mikail Bayram’ın bir tarihçi gibi çalıştığını ve bu alanda çalışmaya devam etmesini taktiri ile belirtmiştir.

İstanbul’da bulunduğu yıllarda alanında ülkenin en önemli edebiyat tarihçilerinden olan Abdülbaki Gölpınarlı’nın çevresinde bulunmuş ve ondan bu alanda önemli dersler almıştır.

Uzun yıllar boyunca İstanbul’da düzenlenen Türkoloji Kongrelerine katılan Mikail Bayram sunduğu tebliğler ve görüşleri ile uzun yıllar tartışmaların odağı haline gelmiştir. Hocası Neşet Çağatay’ın teşviki ile “Fatma Bacı ve Bacıyan-ı Rum” adlı çalışması ile doçentlik tezi hazırlamış fakat akademi çevrelerindeki belirli isimler tarafından sansür edilmiş ve doçentliği toplamda 3 kez olumsuz sonuçlanmıştır. Fakat bütün bunlara rağmen geçte olsa Mikail Bayram hakkı olan doçentliği almıştır.

İkinci Bölüm

Eserleri ve Makaleleri

         Kitapları

  1. Te’lif Kitapları

Fatma Bacı ve Bâcıyân-ı Rûm ( Anadolu Bacıları Teşkilâtı)

Mikâil  Bayram  bu  çalışmasında,  Anadolu  Selçukluları   zamanında  Türkmen     kadınların mensup oldukları bacı teşkilatının kuruluşu, yapısı ve faaliyetleri bu teşkilatın kurucusu ve bilinen ilk lideri Fatma Bacı’nın gerçek şahsiyeti, hayatı ile ilgili geniş bilgilere yer vermiştir.

Ahi Evren ve Ahi Teşkilatı’nın Kuruluşu

Bu çalışmada Ahi Evren’in hayatı ve gerçek kişiliği, yaşadığı dönemin fikrî ve siyasî olayları, Ahi Teşkilatı’nın kuruluşu ve mahiyeti hakkında geniş bilgiler verilmiştir.

Mikâil Bayram, el yazması eserler üzerinde yaptığı çalışmalar neticesi Ahî Evren’e ait olduğunu tespit ettiği yirmiye yakın eseri ve içeriklerini kitabın bu bölümünde yazmıştır. Bu itibarla bu kitap, Ahi Evren’in kendi eserlerine dayanan ilk çalışma özelliği taşımaktadır.

Mikaîl Bayram’ın Ahî Evren’e ait olduğunu tespit ettiği ve bu kitapta yer verdiği eserler şunlardır:

*Metâli’ül–İmân: İlahiyata dairdir.

*Tabsiratü’l–mübtedi ve tezkiretü’l müntehi: Ahi Evren’in en tanınmış eseridir.

Tasavvuf felsefesine ait bir çalışmadır. Eserin kısa adı Tabsıra’dır.

*Menâhic-i Seyfî: Şii mezhebi ilmihalidir.

*Letâif-i Gıyâsiye: Dört cilt halindedir ilk cildi felsefe, 2. cildi ahlak ve siyaset, 3. cildi fıkıh, son cildi dua ve ibadet hakkındadır.

*Letâif-i Hikmet: Sultan II. İzzeddin Keykavus’a sunulmuştur. Siyasetname türünde bir eserdir.

*Âğâz u Encam: Vasiyetname türünde bir eserdir. Ahi Evren’in son eseridir.

*Mürşidü’l-Kifâye: I. Alâeddin Keykubat’a sunulmuştur. Ruhun bekasına dair bilgiler içeriri.

*Tuhfetü’ ş-şekür: Ahi Evren, Sadru’ddin Konevî’ye yazdığı mektupta bu eserden bahsetmektedir. Eser kayıptır.

*Ulum-i Hakikî: Ahi Evren. Letâif- i Hikmet’te bu eserden bahsetmektedir. Eser kayıptır.

*İlmü’t-teşrih: Tıbba dairdir

*Yezdan-şinâht: Felsefe üzerinedir.

*Müsâri’ü’l-müsari: Reddiye türünde bir eserdir. (Şehristani’ye karşı yazılmıştır)

*Medh-i fakr u zemmi-i dunya: Sühreverdi el-Maktul’ün vasiyyesinin tercümesidir.

*Tercüme-i el-Elvâhu’l- imâdiyye: Sühreverdi el-Maktul’den tercümedir.

  • Tercüme-i en- Nefsü’n- natıka: İbni Sina’dan tercümedir.
  • Tercüme-i Kitâbü’l- hamsin fi usuli’d-din: Fahrü’d-din Raz.’den tercümedir.
  • Tercüme-i et-Teveccühü’l- etemm nahva’l- hakk: Konevi’den tercümedir
  • Tercüme-i Miftâhu’l- gayb: Konevi’den tercümedir.

Şeyh Evhadü’d-Din Hâmid el- Kirmanî ve Evhadiye Tarikatı

Bu çalışmada Anadolu Selçuklu dönemi mutasavvıflarından Hâmid el Kirmani ve Evhadilik hareketi hakkında bilgiler yer almaktadır.

Fil Olayı’nın Mahiyeti (Fil Suresinin Yeni Bir Yorumu)

Bu çalışmada Kur’an-ı Kerim’in 105. suresi olan Fil Sûresi’nin içeriği ve nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde durulmuştur.

Mikâil Bayram Fil Olayı ile ilgili tespitlerini ilk olarak 1994 yılında I. Kur’ân Sempozyumuna tebliğ olarak sunmuştur. Bu sempozyuma sunulan tebliğ ve konuşmalar da 1995 yılında yayınlanmıştır. Bu bildiride yer alan tebliğe yeni tespitler eklenerek bu kitap hazırlanmıştır.

 Tarihin Işığında Nasreddin Hoca ve Ahi Evren

Mikâil Bayram, kitabın uzun giriş bölümünde doktora çalışması nedeni ile el yazması eserler ihtiva eden kütüphaneleri incelediği; bu incelemeleri esnasında Ahi Evren’e ait olan yirmiye yakın eser tespit ettiğini açıklamıştır. Bu eserler sayesinde Ahi Evren’in tarihi kişiliğini inceleme imkânı bulduğunu belirterek, tarihçilerin de arşiv belgelerini ve el yazması eserleri inceleyerek Anadolu Selçuklu devrinin çeşitli meselelerine açıklık getirecek çalışmalar yürütmeleri tavsiyesinde bulunmuştur. Kendisine A. Yaşar Ocak tarafından yöneltilen Ahi Evren’in tarihi kişiliğini netleştiremediği şeklindeki eleştirisine “Bir İddiaya Cevap” başlığı ile yanıt vermiştir.

Türkiye Selçukluları Üzerine Araştırmalar

Mikâil Bayram’ın Anadolu Selçukluları dönemindeki dinî ve fikrî faaliyetler ile siyasî olaylara dair makalelerinin yer aldığı bu çalışma 240 sayfadır.

Kitapta yer alan makaleler şunlardır.

*Selçuklular Zamanında Anadolu’da Bazı Yöreler Arasındaki Farklı Kültürel Yapılanma ve Siyasi Boyutları.

  • Danışmendoğulları Devleti’nin Dini Siyaseti.
  • Türkiye Selçuklularında Devlet Yapısının Şekillenmesi.
  • Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında Hoca Ahmed-i Yesevi’nin Rolü.
  • Türkiye Selçukluları Döneminde Bilimsel Ortam ve Ahiliğin Doğuşuna Etkisi.
  • Anadolu Selçukluları Zamanında Evhadi Dervişler.
  • Bacıyân-ı Rum (Anadolu Bacıları) ve Fatma Bacı.
  • Asır Başlarında Maveraünnehir’de Faaliyet Gösteren Bir Bahşi İle İlgili Bir Haber. Türkiye Selçukluları Uç Beği Denizlili Mehmet Bey.
  • Hacı Bektaş-i Horasanî Hakkında Yeni Kaynaklar ve Yeni Bilgiler.
  • Yunus Emre Eskişehirli (Sivrihisarlı) Olabilir mi?

*Baba İlyas Horasani ve Cihad-Namesi.

  • Ereğli’de Metfun Olan Şeyh Şıhabü’d-din Makbul Kimdir?
  • İbni Sina ve Ahi Evren.
  • Sadru’d-Din Konevî Kütüphanesi ve Kitapları.
  • Türkiye Selçukluları Tarihi Hakkında Yeni Bir Kaynak.

Destursuz Bağdan Üzüm Yiyenler

Bu çalışma, Mikâil Bayram’ın tarih ve kültür tarihi alanında yapılan çalışmalarda meydana gelen hataları tespit ettiği, aynı zamanda bir kısım yazarlara yönelik eleştiri türündeki makalelerinden bir kaçının yer aldığı kitabıdır.

Kitapta yer alan makaleler şunlardır:

*Sadru’d-din Konevî ile Ahi Evren Şeyh Nasuri’d-din Mahmut’un Mektuplaşması Meselesi.

*Baba İshak Harekâtının Gerçek Sebebi ve Ahi Evren ile İlgisi.

*Babaîler İsyanı Üzerine.

*Baba İlyas Horasani ve Cihâd-Nâmesi.

*Menakibu’l-Kudsiye’nin Neşri Hakkında.

*Yunus Emre Eskişehirli (Sivrihisarlı) Olabilir mi?

*Anadolu’da Te’lif Edilen İlk Türkçe Eser Meselesi.

*Anadolu Selçukluları Zamanında Bilimsel Zihniyet ve Bilimin İşe (Üretime) Dönüştürülmesi Anlayışı ve Uygulaması.

*Usta Bir İntihalci ve Eseri (İslamiyet ve Türkler)

*Pardona pardon.

*Kendini Âlim Sananlar.

*Robert Olson (Arapça çeviri: Abdu’-rahman b. El- Hac Emin Beg el- Celîlî), Hisaru Mavsil ve’l-Alakatü’l-Usmaniyetü’l-Farisiye (1718–1743) Riyaz 1403/1983.

Sosyal ve Siyasî Boyutlarıyla Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi

Bu kitap Mikâil Bayram’ın en önemli çalışmalarından biridir. Mikâil Bayram bu çalışmada Anadolu Selçuklu Devleti dönemi büyük fikir adamı ve Ahi Teşkilatının kurucusu Ahi Evren ile Mevlevî geleneğin mimarı ünlü mutasavvıf Mevlana arasındaki ihtilafın sosyal boyutları incelenmiştir.

Selçuklular Devrinde Konya’da Dini ve Fikri Hareketler

Konya’da Dinî ve Fikrî Hareket ve Yapılanmalar başlığı ile vücuda getirilmiş olup alt başlıklarda Konya’nın Türklerin yönetimine girmesi başkent oluşu, devlet adamlarının bilimi himaye etmeleri, Konya’da Ahi Teşkilatı, ilim ve fikir merkezi olarak Konya konuları yer almıştır.

Danişmend Oğulları Devletinin Bilimsel ve Kültürel Mirası

Mikâil Bayram’ın, Anadolu’da kurulan ilk beyliklerden Danişmendoğulları’nın ihmal edilen bilimsel ve kültürel faaliyetleri üzerinde durduğu bu eser, daha önce yazmış olduğu makalelerin derlenmiş halidir. Eser şimdilik tek baskı olarak Konya’da basılmıştır. 115 sayfalık bu kitap iki bölümden oluşmaktadır.

Tercüme Kitapları

İslam İnkılâbının Programı

Mikâil Bayramın yayınladığı ilk kitaptır. Bu kitap Pakistanlı bilgin Ebu’l Ala el-Mevdudî’nin Menhecu İnkilabi’l- İslam adlı eserinden tercüme edilmiş olup, 1968’de yayınlanmıştır.

Tasavvufi Düşüncenin Esasları

Türkiye ve yurtdışındaki kütüphanelerde 32 nüshasının bulunduğu Tabsiratü’l – mübtedi ve tezkiretü’l müntehi adlı eserin tercüme edildiği bu kitabın şimdiye kadar iki baskısı yapılmıştır. Bunlardan ilki 1995’te TDV yayınlarınca basılmıştır.

İman’ın Boyutları (Metâli’ü’l-Îman)

Mikâil Bayram bu kitapta Ahi Evren’in Metâli’ül–İmân adlı eserini tercüme etmiştir.107 sayfalık kitabın şimdiye kadar iki baskısı yapılmıştır.

Hüseyin b. Mansur el – Hallac

Bu kitap Hallac-ı Mansur olarak bilinen Hüseyin b. Mansur el Hallac’ın öldürülmesinden sonra Hüseyn b. Mansur el- Hallac sıddık mı yoksa zındık mıydı? sorusuna ünlü Hanbeli müctehid Takiyü’d-din Ahmed İbn Teymiye’nin fetva niteliğindeki yanıtı olan risalenin tercümesidir.

Şeyh Evhadü-Din Hâmid El- Kirmanî ve Menakıb-Nâmesi

Bu kitap, Menakıb-i Şeyh Evhadü’d-din-i Kirmânî adlı eserin tercümesidir. Mikâil Bayram bu mühim eserin tercümesini yapan ilk isimdir.

  1. Yayına Hazırladığı Kitapları
  • Anadolu’da Te’lif Edilen İlk Eser Keşfu’l Akabe

Anadolu’da te’lif edilen ilk Türkçe eser olan Keşf’u’l Akabe’nin tanıtıldığı kitaptır.

  1. Şiir Kitapları
  • Sârayî Dîvânçesi

Mikâil Bayram’ın “Sârâyî” mahlası ile yazdığı şiirlerinin yer aldığı kitaptır. Divançe’nin tek baskısı Damla Ofset tarafından 1997’de yayınlanmıştır

  • Sârayî Dîvânı

Mikâil Bayram’ın şiirleri beğeni toplamış ve şiire vâkıf kalemlerce bir divan çıkarması gerektiğine dair talepler almıştır.  Farsça yazdığı bazı şiirleri, 2002 ‘de bu divanda toplamıştır.

Makaleleri

 

  1. Türkçe Makaleleri
    • Ahi Evren Kimdir?(Gerçek Şahsiyeti ve Eserleri)
    • Baba İshak Hareketinin Gerçek Sebebi ve Ahi Evren İle İlgisiSultan Fatih’de Sadruddin Konevi ve Ahi Evren Hayranlığı
    • Anadolu’da Te’lif Edilen İlk Eser ‘ Kaşf’al Akabe’
    • Anadolu Selçukluları Devrinde Anadolu Bacıları (Bacıyan- ı Rum) Örgütünün Kurucusu Fatma Bacı Kimdir?
    • Ahi Evren’in Öldürülmesi ve Ölüm Tarihinin Tespiti
    • Sadru’d-din Konevî İle Ahi Evren Şeyh Nasuri’d-din Mahmut’un Mektuplaşması
    • İbni Sina ve Ahi Evren
    • Anadolu Selçukluları Zamanında Ahi Teşkilatı Teşkilatının Kuruluşu ve Gelişmesi
    • Devrinin Fikir Akımlarında Nasreddin Hoca’nın Yeri
    • Ahi Evren- Mevlana İhtilafının Mahiyeti ve Boyutları
    • Yunus Emre Eskişehirli (Sivrihisarlı) Olabilir Mi?
    • Asır Başlarında Maveraünnehir’de Faaliyet Gösteren Bir Bahşi İle İlgili Bir Haber
    • Evhadu’d- dîn Hamid El- Kirmânî
    • Selçuklular Zamanında Tokat Yöresinde İlmi ve Fikri Faaliyetler
    • Pervaneoğulları Zamanında İlmî Çalışmalar
    • Narhc ı Hasan Çelebi’nin ‘Mesalihü’l- Müslimin ve Menafi’ül- Müminin’ Adlı Eseri Ve Ali Emirî Efendi’nin Eser Hakkındaki Notları
    • Baciyan-ı Rum (Anadolu Bacıları)Hakkında Bazı Yeni Kaynaklar
    • Selçuklular Zamanında Tokat Ve Malatya Yörenin Fikrî ve Kültürel Yapısı ve Siyasî Boyutlar
    • Tarih ve Tarihçi
    • Selçuklular Zamanında Antalya’da Ahiler
    • Yunus Emre’nin Tasavvufî Meşrebi Cemal-Perestlik
    • Beş Asır Önce Yapılmış Tenkidli Bir Metin Neşri ( Edition Critic)
    • Dört Halife Döneminde İctihadın Boyutları Ve Ekonomik Sonuçları
    • Selçuklular Zamanında Malatya’da İlmî ve Fikrî Faaliyetler
    • Ereğli’de Medfun Olan Şeyh Şıhabü’d-din Makbul Kimdir?
    • Üç Edib: Celal Emrem, Kemal Kürkçüoğlu ve Mehmet Çavuşoğlu
    • Selçuklular Zamanında Anadolu’da Bazı Yöreler Arasındaki Farklı Kültürel Yapılanma ve Siyasi Boyutları
    • Selçuklular Zamanında Konya’da Kültürel Faaliyetler
    • Fil Olayı ve Fil Sûresi Hakkında Yeni Bir Yorum
    • Alanya Ve Çevresindeki Bazı Selçuklu Devri Kitabeleri ve Düşündürdükleri
    • Anadolu Selçukluları Zamanında Bilimsel Zihniyet Ve Bilimin İşe (Üretime) Dönüştürülmesi Anlayışı Ve Uygulaması
    • Anadolu’da Te’lif Edilen İlk Türkçe Eser Meselesi
    • Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında Hoca Ahmed-i Yesevi’nin Rolü
    • Eğitim ve Öğretim Ocağı Olarak Ahi Teşkilatı
    • Ebü’r – Reyhân El-Beyrûnî’nin ‘Nevruz’ Hakkındaki Bazı Tesbitleri
    • Kur’ânî Tefekkür Açısından Nâsih ve Mensuh Olayı
    • Selçuklu Veziri Kadı İzzettin Tarafından Düzenlenen Bir Vakıfname
    • Anadolu Selçukluları Devrine Ait Bir Yapı Kitâbesi ve Düşündürdükleri
    • Anadolu Selçukluları Dönemi Tababeti İle İlgili Bazı Notlar
    • Kuran’da İlk İnsan Müzakere Raporu
    • Timur’un İstanbul’u Fethi Planı ve Çalışmaları
    • Ahi Evren Hakkında Yeni Bilgiler ve Yeni Belgeler
    • Anadolu Selçukluları Zamanında Konya’da Dini ve Fikri Hareketler
    • Anadolu Selçukluları Zamanında Konya’nın Yeniden Kurulması ve Gelişmesi
    • Kur’anın Öngördüğü Ekonomik Yapılanmanın Temel Esasları Ve Bunun Stratejisi Üzerine
    • Şehriyar’ın Ardından
    • Lala Mustafa Paşa’nın Gaziantep’teki Vakıfları
    • Kur’an’ı Anlamada Tarihsellik Sorunu Sempozyumu (Tebliğler ve Müzakereler)
    • Selçuklular Zamanında Kayseri’de Evhadi Dervişler
    • Anadolu Selçukluları’nda Devlet Yapısının Şekillenmesi
    • Anadolu Selçukluları’nda Türk, İranlı ve Rum Halkları Arasında Siyasi İttifakın Kurulması
    • Hümanizm ve Mevlana
    • Peygamberlerin Görevleri Nelerdir?
    • Sadru’d-Din Konevî Kütüphanesi Ve Kitapları
    • Türkiye Selçukluları Döneminde Bilimsel Ortam Ve Ahiliğin Doğuşuna Etkisi
    • Uc Beği Mehmet Bey Kimdir?
    • Anadolu Selçukluları Zamanında Evhadi Dervişler
    • Bacıyân- Rum (Anadolu Bacıları) Ve Fatma Bacı
    • Ekonomik Yapılanmanın Temel Esasları
    • Türkiye Selçuklularında Devlet Yapısının Şekillenmesi
    • Türkiye Selçukluları Uc Beği Denizlili Mehmet Bey
    • Danişmendoğulları Devleti’nin Dini Siyaseti
    • Sultanlar Muallimi Şeyh Mecdüddin İshak
    • Ahi Evren Hâce Nasîrü’d-Din İle Alâü’d-Din Çelebi’nin Öldürülmesi Ve Ölüm Tarihlerinin Tesbiti
    • Danişmendoğılları’nın Dinî ve Milli Siyaseti
    • Hâce Nasîrüddîn Muhammed Et- Tûsî’nin İntihalciliği
    • Moğol İşgali, İşbirliği Yapanlar ve Direnenler Selçuklu Döneminde Kalenderî – Ahi Çatışması
    • Selçuklular Zamanında Kalenderler İle Ahiler Arasındaki İlişkiler
    • Türkiye Selçuklularından Günümüze Din Eğitimi
    • Ahi Evren’de Melami Temayüller

  1. Farsça Makaleleri

Mikail Bayram Hoca’nın 10 adet Farsça makalesini tespit edebildik. Bu makalelerin isimlerini liste olarak veriyoruz.

  • Yeki ez-kadîm-terîn menâbi‘-i edebiyât-i tasavvuf-i İran” Mecelle-i Maarif Dovre-i Heftum, Şumare: 2, (1369), s. 138–143
  • “Seyyid Burhanu’d-din-i Muhakkık-i Tirmizî der-telâtum-i havâdis-i siyasî”, ,Mevlânâ, ez-dîdgâh-i Torkân ve İrâniyân, Tahran 1369, s. 149-158.
  • “Hâce Nasîru’d-din-i Tûsî hergis mukâtebe ve murâsele îy bâ-Şeyh Sadru’d-din-i Konevî nedâşte est”, Name-i Aşina, Sâl-i evvel, Şumare: 2, Ankara 1974, s. 22-27. “Tahkîk-i cedîd der-Murid-i Hacı Bektaş-i Horasanî”, Name-i Aşina, Neşriye-yi Raizeni-i Ferheng-i Cumhuri-i İslami-i İran der-Ankara, s. 1-8.
  • Mukâtebât-i Sadru’d-din-i Konevî bâ-Ahi Evren Şeyh Nasîrü’d-din Mahmud”, Name-i Ferhenk, Şumare: 18, (1374), s. 99-109.
  • “Nüsha-i deh Gazel-i Hâfız-i Şirazî”, Kongre-i Beyne’l-Milel-i Bozorgdaşt-i Hafiz-i Şirazî, Şiraz 1367.
  • “İcâd-i ittihâd-i siyasî miyân-i Turaniyân ve İraniyân ve Rumiyân der-Dovre-i Selçukîyan-i Rum” (Anadolu Selçukluları Devri İranlıların, Rumların, Selçukluların Siyaseti), Seminâr-i Beynelminel-i Cihan-i İranî ve Turan, (Merkez-i İsnad ve Tarih-i Diplomasi yay.), Tahran 1379, s. 1-7.
  • Te’sir-i Fırdovsî ve Şeh-nâme der-Anadolî, Name-i Aşina, Ankara 1380.
  • Menba-i Cedidi der-Tarih–i Selçukiyân-i Anadolu”, Name-i Aşina, Ortak Kültür Mirasının Arayışında İran İslam Cumhuriyeti Büyükelçiliği Kültür Müsteşarlığı, 2002, s. 53-63.
  • İntihal-i der asar” , Name-i parisi, VOI, No:3, Autumn 2003

  1. Kitap Tanıtımı İle ilgili Makaleleri
    • Robert Olson’un Hisaru Mavsil ve’l-alakatü’l-Osmaniyetü’l-Farisiye (1718–1743) Riyad 1403/1983 Adlı Eserin Arapçaya Yapılan Tercümesinin Tanıtımı
    • Tasavvufi İran Edebiyatı’nın Bilinmeyen En Eski Kaynaklarından Biri
    • Abdu’l-Kahir el-Bağdadî ve ‘et-Tekmile fi’l-hisâb’ Adlı Eseri
    • Baba İlyas-ı Horasanî ve ‘Cihâd–Nâme’si
    • Bir Osmanlı Seyyahı Hace Hâtib Mahmud ve Seyahatü’l-Kübra ve Müfredatü’l-Etibba Adlı Eseri
    • Türkiye Selçukluları Tarihi Hakkında Yeni Bir Kaynak

  1. Eleştiri Türündeki Makaleleri
    • Babailer İsyanı Üzerine
    • Menakibu’l-Kudsiye’nin Neşri Hakkında”
    • Usta Bir İntihalci ve Eseri (İslamiyet ve Türkler)
    • Kendini Âlim Sananlar

Üçüncü Bölüm

Tarih Metodu

Modern dönem tarih yazımı ile birlikte her ne kadar tarih hususunda araştırma yaparken veya bir metin kaleme alırken uluslararası genel geçer bir metod ve sınırlar belirlenmişse de her tarihçinin gerek aldığı geleneksel eğitim anlayışından dolayı gerekse de kendi kişisel çalışma prensipleri neticesinde oluşan bireysel çalışma metodları söz konusu olmuştur.

Mikail Bayram aldığı eğitim ve edindiği alışkanlık neticesinde birçok eski tarihçiler gibi fişleme usulü ile çalışmış ve araştırmalarını yaparken fişleme metodunu kullanmıştır. Kaleme aldığı fişleri uzun yıllar saklamış ve hatta öğrencilerinden Sefer Solmaz’ın bir ifadesi ile akademide yaşadığı türlü zorluklar ve geçim sıkıntıları neticesinde uzun bir süre sobasında bu fişleri yakarak ısınmıştır.

Bir diğer çalışma metodu ise özellikle el yazması metinleri incelerken defter tutma alışkanlığı edinmiş olmasıdır. Özellikle teknolojik olarak bugün ki imkanları olmadığı dönemlerde, tarihi vesikaları alabilmek için el yazısı ile kopya etmek gerekiyordu. Bu sebeple Mikail Bayram’da uzun yıllar el yazması metinler üzerinde araştırmaları sürdürdüğü için defter tutma geleneğini sürdürmüş ve bu defterleri üzerinde çalışmalarını devam ettirmiştir.

Tarih’in Tanımı

Mikail Bayram’ın tarih tanımı özellikle üzerinde durulması gereken bir husustur. Tarih ilmi ve tarih ile ilgili yaptığı tanımı itibarı ile birçok akademisyenden ayrılmaktadır. Kendisi tarih ilmini sadece geçmişte meydana gelen olayları yer ve zaman belirterek belgelere dayalı olarak ele alan bir ilim dalı olarak ifade etmemiş, tarihin geçmişin olduğu gibi bugünün de bir parçası olduğunu söylemiştir. Tarihin her zaman canlı ve devam eden bir süreç olduğunu, insanın her zaman tarihin bir parçası olduğunu ifade etmiştir.

Tarihçinin Görevleri

Mikail Bayram tarihçinin olaylara bakış açısının asla tamamen bağımsız ve objektif olamayacağını ifade etmiş ve tarihçinin insan olması dolayısı ile belirli bir kalıplar ve ideolojik düşünce ile olaylara bakacağını beyan etmiştir. Mikail Bayram’a göre tarihçi ancak elinden geldiği kadar objektif olabilir.

Tarihçi tarihi bilginin doğruluğunu teyit etmeli, kendine has metodları ile bilgiyi değerlendirebileceği bir süzgeci olmalı, olay ve olgular arasında sağlık bir ilişki kurmalı ve kurguyu en sağlıklı sonucu verecek şekilde yapmalıdır demiştir.

 

Tarih’in ve Tarihçinin Kaynakları

Mikail Bayram’a göre tarihe ait olan her şey bir tarihçinin kaynağı olabilir. Sadece yazılı eserler değil, sözlü gelenek, her türlü mimari yapı da tarihçinin kaynağını teşkil edebilir. Nitekim kendisi özellikle Orta çağ sosyal tarihi ile ilgili ihtisas sahibi olduğu için tarihi vesikalar dışında her türlü edebi eserden de yararlanmıştır.

Dil Yetkinliği

Mikail Bayram bir tarihçinin çalıştığı alanla ilgili kaleme alınmış her türlü vesikayı okuyabilmesi gerekliliği üzerinde durmuştur. Kendisi ana dili Türkçe dışında, Arapça, Farsça, Pehlevice, Kürtçe, İngilizce, Almanca bilmektedir.

Sonuç

Mikail Bayram kendi alanında önemli eserler veren bir tarihçi olmuştur. Onun bu merhalede bir tarihçi olmasının en büyük nedenlerinden biri yetiştiği çevre ve tahsil hayatı olduğu kanaatindeyiz. Özellikle de çocukluk yaşlarından itibaren sözlü geleneğin hâkim olduğu bir kültürde büyümesi, edebi eserler ile erken yaşlarda tanışıklığı olması ve aldığı medrese eğitimleri onun zihin yapısını ve akademik kabiliyetlerini geliştirdiği aşikardır.

Bilhassa üniversite hayatı ile birlikte ülkenin tanınmış en önemli ilim adamlarından eğitimler alması, özellikle de dil yeterliliği konusunda ileri derecede uzmanlaşması ona her zaman akademik bir başarı sağlamıştır. Özellikle herkesin kolaylıkla kalem oynatamayacağı alan ve konularda çalışması, el yazması eserler hususunda ki istidadı onu farklı bir akademisyen kılmıştır.

Çalıştığı alanın istediği kaynak diller konusundaki derinliği onu birçok meslektaşından ayrı kılmıştır. Bu farklılığı akademik çalışmalarındaki derinliği apaçık ortaya koymuştur.

Bu yazı Umut Güner tarafından kaleme alınmıştır.

Daron Acemoğlu kimdir?

1967 yılında İstanbul’da doğdu. 1986 yılında Galatasaray Lisesi’ni bitirdi. Lisans derecesini İngiltere’nin York Üniversitesi’nde yaptı. Yüksek lisans ve doktora derecelerini ise bu dalda en prestijli okullardan olan London School of Economics’ten aldı. 1993’te ABD’deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde ders vermeye başladı. 2000 yılında profesörlüğe yükseldi. İlgi alanı içine giren başlıca konular, siyasal ekonomi, ekonomik kalkınma, ekonomik büyüme, gelir ve ücret dengesi eşitsizliği.

Kitapları

Ulusların Düşüşü

Dar Koridor

Hacı Bektaş-ı Veli kimdir?

13. asır Anadolusu’nun büyük sûfî Türkmen şeyhi. Meşhûr Osmanlı târihçisi ve aynı zamanda Baba İlyâs’ın torunlarından Âşıkpaşaoğlu’na göre kardeşi Mintaş ile Horasan’dan gelen Hacı Bektaş, 1240’ta (II.) Gıyâseddin Keyhüsrev’in kötü idâresi dolayısıyla bozulan sosyal düzene bir tepki olarak doğan Baba İlyâs-ı Horasânî’nin önderliğindeki ve fiilî olarak Baba İshak tarafından başlatılan, Vefâî, Yesevî, Kalenderî, Haydârî ekollerine mensup Türkmenlerin katıldığı Babâî ayaklanmasında yer almıştır. Baba İlyâs’ın hayâtını anlatan mevsûk kaynak Menâkıbû’l-kudsiyye’ye (Yazılışı: 1358 – 1359) göre Hacı Bektaş bu âsî dervişin halîfelerinden birisidir. Mevlânâ’ya hasredilmiş Menâkıbû’l-ârifîn’e (Yazılışı: 1318 – 1353) göre ise onun halîfe-i has’ı ve gözde mürîdidir. Bu eserinde Ahmed Eflâkî, Hacı Bektaş’ı yakîne ermiş bir ârif olarak tanıtmış; fakat İslâm kâidelerine uymadığını da belirtmiştir. Bu sebeple ve büyük oranda sonraki asırlarda Bektâşî fıkrası olarak anlatılagelmiş, umumiyetle dinî kuralları tahfif eden hikâyelerin de tesiriyle Bektâşî meşreplilik haksız yere bir nevi dindışılık olarak görülmüştür. Bu ayaklanma sonrasında Sulucakaraöyük’e yerleşen Hacı Bektaş, ölümüne dek burada kalmıştır.

Âşıkpaşaoğlu’na göre, Hacı Bektaş’ın Hâtun Ana isminde, Bâcıyân-ı Rûm’a mensup mânevî bir kızı vardı ve bir tarîkat müessisi olmayan, müridleri olması için de çalışmayan Hacı Bektaş kendi öğretisi ve kerâmetlerini bu kadına emânet etmişti.

Hacı Bektaş’ın da diğer din uluları gibi soyu Hz. Peygamber’e çıkarılır. Yedinci imam Mûsâ Kâzım’ın Bağdat’ta öldürülmesi sonrasında onun Horasan’a giden neslinden geldiğine inanılan Hacı Bektaş, efsâneye göre öğrenim çağına gelince babası tarafından Hoca Ahmed Yesevî’nin müridlerinden Lokman-ı Perende’nin yanına verildi. Hacı unvânını alması da Lokman’la ilintili bir hikâyede geçer. Hacc için Mekke’ye giden Lokman, Kâbe’yi tavâf edip Arafât’a çıktığında, Kurban Bayramının arifesinde olunması dolayısıyla evinde bayram yemekleri hazırlanmış olduğunu düşününce, aklından geçenler transandantal biçimde Hacı Bektaş’a ulaştı ve o da geleneksel yemeklerle dolu bir tepsiyi Lokman’a iletti. Bundan sonra da kendisine Hacı Bektaş denilmeye başlandı. Hünkâr unvânı da Lokman’ın kendisinden abdest suyu istemesi üzerine secdeye varıp medrese zemininden su çıkartması dolayısıyla hocasının “Yâ Hünkâr!” diye bağırmasından gelir.

Gelenek, Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî’ye intikâl eden Tanrı vergisi kutsal emânetlerin halîfeleri tarafından kendilerinden birine devredilmesi istendiğinde bu ulu Türk’ün “Kendisine verilecek olan, onları almaya gelecektir” dediğini ve zihnî melekeleriyle bunu işiten Hacı Bektaş’ın tayy-ı mekân ederek yanına gelmesi üzerine Pîr’in onun saçını kazıyıp kendisine nasib vererek “Git, seni Rûm ülkesine gönderiyoruz, oturacağın yer olarak Sulucakaraöyük’ü veriyor ve seni Rûm abdallarına baş kılıyoruz, hemen var” diyerek Anadolu’ya yolladığını anlatır.

Menkıbevî anlatımlara göre Osman Gazi’nin kayınpederi olan Vefâî dervişi Şeyh Edebâlî de Hacı Bektaş’ın çevresindendir. Söylencelerin Osmanoğullarını Hacı Bektaş’la böyle bir kanaldan uyuşturma çabası ilginçtir. Bir taraftan Osmanlı târih yazıcılığı Selçuklu’nun resmî mirasçısı olduğu yönünde bir söylem geliştirip kurgularken diğer taraftan menâkıbnâme geleneğinin onları Selçuklu idâresini yıkmak üzere ayaklanan heterodoks Türkmen dervişleriyle bağlantılı göstermesi, üzerinde genişçe düşünmeye değer bir konudur. Vilâyetnâme’de Hacı Bektaş’ın Osman Gâzi’ye elifî taç giydirmesi, kılıç kuşandırması, tarîkat erkânınca önüne sofra yayması ve “Gün doğusundan gün batısına dek çerağın yansın” duâsıyla onu bir nevi takdis etmesi anlatılır. Tabiî en eski yazma nüshası 17. asra âit olan Hacı Bektaş-ı Velî Vilâyetnâmesi’nin geriye dönük (retrospektif) bir kurgu olma ihtimâli de son derece yüksektir. Bu, Bektâşî gelenekleriyle yoğrulmuş Yeniçeri Ocağı’nın gücünden kaynaklanan bir kurgu da olabilir. Nitekim Vilâyetnâme, kurucu Osman dışında diğer ilk pâdişahlar neslini de türbesini yaptırmak, onarmak gibi fiillerle Hacı Bektaş’a iliştirmiştir. Osmanlı devletinin 16. asırdan îtibâren tanıdığı tek heterodoks tarîkat da Bektâşîlik olmuştur. Tarîkatın 13. asırda Kalenderîlik içinde ortaya çıkması sonrasında onu bu bağdan koparan, 1516’da öldüğü kabûl edilen ikinci pîr Balım Sultan’dır. (II.) Bâyezid tarafından dergâhın başına getirildikten sonra teşkîlât ve doktrinde değişikliklere gittiği bilinen Balım Sultan’la birlikte tarîkat Kalenderîlikten ayrılıp derlenerek sağlam bir taşra teşkîlâtına kavuşmuş ve Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına kadar (1826) varlığını sürdürmüştür. II. Meşrûtiyet’le tekrar faaliyetlerine başlayan tarîkat 1925’teki tekke ve zâviyeleri kapatan kânunla resmî olarak son bulmuştur.

Göktürk Ömer Çakır

Arif Bilgin kimdir?

1967 yılında Bolu’nun Seben ilçesinde doğdu. 1989’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. Meslek hayatına Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’nda başladı (1990-1993). 1993 yılında Celal Bayar Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak atandı. Yüksek Lisansını Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Tarihi Bilim Dalı’nda 1994 yılında bitirdi. 2000 yılında aynı anabilim dalında “Osmanlı Sarayının İaşesi (1453-1650)” isimli doktorasını tamamladı. Chicago Üniversitesi ve London School of Economics’de misafir öğretim üyesi olarak bulundu ve çeşitli araştırmalar yaptı. Osmanlı tarihi üzerine araştırmalarını yürüten Bilgin, iktisat tarihi ile sosyal tarih ve kültür tarihinin değişik alanlarında ve özellikle de mutfak tarihi alanında araştırmalar yapmaktadır. Osmanlı Saray Mutfağı, Osmanlı Taşrasında Bir Maliye Kurumu: Bursa Hassa Harç Eminliği ve Türk Mutfağı yayımlanmış kitapları arasındadır. Bilgin, 2003 yılında Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne yardımcı doçent olarak atandı. 2007 yılında ise aynı üniversitenin Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’ne doçent olarak geçiş yaptı. 2012’de profesör olan Bilgin, halen aynı bölümde öğretim üyeliği görevini sürdürmektedir.
Kitapları
Osmanlı Ekonomisi

Altay Tayfun Özcan kimdir?

15 Mayıs 1979’da Giresun’da doğdu. İlk, Orta ve Lise eğitimini Giresun’da tamamladıktan sonra 1998 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde okumaya hak kazandı. Bir yılı İngilizce hazırlık sınıfında geçen Tarih öğrenimini 2003’te Prof. Dr. İsmail Aka’nın danışmanlığında İslam Öncesi Türk ve Moğollarda Hâkimiyet Anlayışı tezi ile tamamladı. Aynı yıl Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ortaçağ Tarihi programında Yüksek Lisans Eğitimine başladı. Bu sırada İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalında Prof. Dr. Bedia Demiriş’ten Latin Dili Gramer derslerini takip etti. 2005’te Prof. Dr. Gülçin Çandarlıoğlu danışmanlığında hazırladığı Hazar Kağanlığı–Bizans İmparatorluğu İlişkileri başlıklı tezi ile Yüksek Lisans Eğitimini tamamladı. 2005 yılında Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi Programında başladığı Doktora Eğitimini 2010’da Prof. Dr. İsmail Aka’nın danışmanlığında Moğol–Rus İlişkileri (1223–1341) başlıklı tezi ile tamamladı. 2015’te Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı’nda jürinin mülakatı neticesinde oy birliği ile Doçent unvanını aldı. Altay Tayfun Özcan hâlen, 2005 yılında Araştırma Görevlisi olarak adım attığı Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde Doçent Doktor unvanı ile görev yapmaktadır. 2018 yılında Moğol–Rus İlişkileri (1223–1341) başlıklı eseri ile Türkiye Bilimler Akademisi Telif Eser Ödülü ile taltif edilmiştir. Altay Tayfun Özcan çalışmalarında İngilizce, Latince ve Rusça kullanmaktadır. Evlidir ve Gündüz Ural ile Çağatay Uluç adlı iki erkek evlat sahibidir.
Kitapları
Hazar Kağanlığı ve Etrafındaki Dünya

Vedat Güven kimdir?

Mühendis kökenli hazineci, hem de “hard-core” hazineci yani FX-Dealer olarak kariyerine başladı. 10 yıllık bankacılık tecrübesi üzerine 1999’dan itibaren de tim Danışmanlık’ın kurucu ortağı olarak 20 yıldır eğitim ve danışmanlık yapmakta. İstanbul, Yeditepe, Bilgi ve Bahçeşehir Üniversitelerinde dersler veriyor. Eğitmenlik ve danışmanlık kariyeri kendisine öğrenilecek daha birçok şey olduğunu gösterdi. Neyse ki “öğrenme aşığı” olarak bu görüntü kendisini heyecanlandırıyor. 2017’de tanıştığı Blokzincir ise tüm dünyayı, normları, ulaşımı, üretimi, hayatımızı, eğitim sistemimizi değiştirmeden önce kendisini değiştirdi ve her geçen gün daha da değiştiriyor. 1967 İstanbul doğumlu olan Vedat Güven, İstanbul Atatürk Fen Lisesi’nin ilk mezunlarındandır. Boğaziçi Üniversitesi’nde Elektrik-Elektronik Mühendisliği ardından Ekonomi Master’ı ve daha sonra da Marmara Üniversitesi’nde Bankacılık Doktorası yaptı. Her kız babası gibi onun da bir prensesi vardır.
Kitapları
Blokzincir – Kripto Paralar – Bitcoin

Yaşar Metin Aksoy kimdir?

1967’de Ankara’da doğdu. Niksar Danişment Gazi İlkokulu, Niksar Ortaokulu ve İzmir İnönü Lisesi’nde okudu. 1983’te Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı. 1999’dan beri Tokat Devlet Hastanesi’nde Kalp ve Damar Cerrahi Uzmanı olarak çalışmaktadır. 2005’te yapımı unutulmuş geleneksel Türk yayının tekrar ihyası üzerine çalışmalara başladı. Bu çabalarının sonucunda 2008’de Güney Kore’nin Busan şehrinde yapılan International Academic Seminer of World Traditional Archery Festival’de “Computerized Tomography of Turkish Ancient Bows: A New Aspect for Turkish Bow Making” adlı makalesini sunup Bilgisayarlı tomografinin Türk yaylarının yapısının incelenmesinde çok kullanışlı bir metod olduğunu ortaya koydu. Takip eden yıllarda Türk yayı yapımı ve Türk okçuluğu hakkında birçok yurt içi ve yurt dışı seminer vermiştir. 2014’ten bu yana tarihi Türk atlı savaş sanatları üzerinde çalışmalar yapmakta olan yazar kurucu başkanı olduğu Danişment Gazi Atlı Okçuluk ve Spor Kulübü’nde lisanslı atlı okçu olarak ulusal ve uluslararası yarışmalara katılmaktadır.

Kitapları

Sipahi – Bir Osmanlı Süvarisi

Yılmaz Çetiner kimdir?

Yılmaz Çetiner gazeteciliğe 20 yaşında başladı. Yeni Sabah, Vatan, Cumhuriyet, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde muhabirlik yaptı, çeşitli gazetelerde röportajları yayımlandı. Afrika, Kızıl Çin, Sovyet Rusya, Arnavutluk gibi o dönemlerin gidilmesi zor, bilinmeyen ülkelerinde yaptığı röportajlarıyla birçok gazetecilik başarı ödülü kazandı. Balkanlar’daki eski Osmanlı topraklarından Yugoslavya, Bulgaristan, Macaristan üzerine hazırladığı röportajları “Şu Bizim Rumeli” adıyla kitap halinde yayımlandı. 2006 yılında 79 yaşında vefat etti.
Kitapları
Son Padişah Vahideddin