Malcolm X – Alex Haley

Malcolm X’in hikâyesi, sadece bir şahsın veya bir ailenin değil, tüm Siyahların, hatta Siyahlara yaptıkları ile hâlâ gündemden çıkmayan bir yönetimin küçük ölçekli ama derinlikli bir hikâyesidir.
Bazılarının “Amerika’yı titreten adam”, bazılarının “Amerika’da bir isyan çıkarabilecek veya bir isyanı bastırabilecek tek adam” dedikleri bir büyük mücadele adamının ibretlerle ve acılarla dolu bu hikâyesi, engellenemeyen bir özgürlük savaşının, ne pahasına olursa olsun hakikate ulaşma yoluna adanmış yenilmez bir iradenin, insanlık onurunun, insan dirayet ve haysiyetinin hikâyesidir…

Bu hikâye aynı zamanda, yeryüzünün her bölgesinde yaptıkları ile tüm insanlığın “yüz karası” haline gelmiş, buna rağmen kendi tarihindeki ve kendi vicdanındaki “kara”yı görmeden, vatandaşlarından bir kısmının “kara”lığına takmış süper paranoyak bir gücün, köle ticaretinden bu yana yaptıklarından hiç pişman olmadığının ve başına gelenlerden hiç ders almadığının içeriden yapılmış gözlemlere dayalı bir belgesidir.
Ölenin değil, öldürenin kaybettiği bir hikâye bu. Şehitlerin öldükten sonra da destansı hikâyeleriyle mücadeleye devam ettiklerini gösteren bu kitap, bizi önemli bir insanla tanıştırıyor; çünkü Malcolm’ü anlamak, insanlığı anlamaktır.

Bütün seçkin kitapçılarda…

Hiç’likten Gelen Güç

Unutma!
Kaybedecek hiçbir şeyin kalmadığı gün,  içindeki gerçek güç açığa çıkar.

Gerçek güç, hiç’likten gelir.
Sana bu kitapta öyle şeyler anlattım ki artık asla eskisi gibi olamazsın.

Şimdi git ve sana ait ne varsa, geri al bu hayattan.

GÜCÜNÜ, SANA EN BÜYÜK DARBEYİ İNDİREN OLAYDAN ALACAKSIN

Bu kitap, sana tüm gücünü geri yükleyecek özel içerikle geliyor:

Kendi yaşamının Lideri olman için güçlü formüller
Bilinçaltına hükmederek “yeni bir sen” yaratma yolları
His Yüklemesi metodu ile gelecek mucizeler
Parayı çeken uygulamalar
Güç sahibi olman için gizli öğretiler
Hızlı Sonuç veren Ritüeller
İlişkileri dönüştüren yüzleşmeler
Gizemli manevi reçeteler
Hiçbir kitapta olmayan Spiritüel Sırlar
Binlerce Yıllık, Çok Etkili GERÇEK TILSIMLAR

KENDİ ZİRVENE ÇIKMAYA HAZIR OL…

Medeniyet Üretmektir

Medeniyet, Arapça “Medine” yani  “Şehir” ile ilgili bir olgudur. Çünkü medeniyet demek üretmek ve sistemleştirme demektir. Medeniyet kurmak ve dinamik bir şekilde devamlılığını sağlamak yâni üretmek ancak yerleşik bir düzen ile mümkündür.  Bu nedenle Medeniyet kelimesi Arapça “Şehir” demek olan “Medine”den türemiştir. Şehir ile Medeniyet arasında derûni bir bağ söz konusudur. Her ne kadar atlı ve göçebe kültürünün de oluşturduğu medeniyet unsurları varsa da bunlar çok hakim ve güçlü değildir.

Bir toplumun ve kültürün Medenîyet oluşturması ancak üretmesi ile mümkündür. Eğer bir toplum bilim, sanat, felsefe ve tarih  başta olmak üzere ve daha bir çok alanda evrensel ve yerel bir şeyler üretebilmiş ise ve bu üretilenler özgün bir ruh ile, yâni o toplumun mevcut dinamikleri ile ortaya konulmuş ise Medeniyet kavramının içine alınabilir. Bu dinamikler o toplumu her zaman ayakta tutar, düşmanlarına karşı güçlü ve dirayetli olmasını ve asla o toplumun yok olmamasını, yaşamasını sağlar.

Bu minval üzere II. Dünya Savaşı sonrası yaşanan bir tartışma bizim yukarıda anlattıklarımızı pekiştirmesi ve görüşlerimizin temellendirilmesi açısından önemlidir.  Şöyle ki: II. Dünya Savaşı sonrası, yenilen taraflardan biri olan Almanya’nın kaderinin bundan sonra ne olacağı hususu Amerika Senatosunda konuşulmaktadır. Senatörlerden biri, kürsüye gelir ve Romalıların, Kartacalılara yaptıklarının aynısının Almanlara yapılması gerektiğin söyler. Yâni, Romalılar nasıl Kartacalıları kendi topraklarından sürmüş ve yurtlarını yerle bir etmiş ise, Almanya’ya da aynısının yapılması gerektiğini vurgular. Bunun üzerine söz alan diğer bir senatörün söyledikleri çok çarpıcı ve önemlidir. Söz alan diğer bir senatör ise: “Peki, Almanları, Romalıların Kartacalılara yaptıkları gibi kendi topraklarından sürelim ve yurtlarını yerle bir edelim; fakat Goethe, Beethoven, Immanuel Kant, Nietzsche ve daha bir çok Almanların ürettiği medeniyet değerlerini ne yapacağız?” diyerek konuşmasını tamamlar.

Amerika Senatosun da ki bu tartışmalar bize bir şeyi söylemektedir. O da şudur, bir toplumun ürettikleri, medeniyet oluşturan unsurları, ne olursa olsun o milletin yaşamasını, ayakta kalmasını ve hiç bir zaman asla yok olmayacağının garantisidir. Ürettiğimiz bütün evrensel ve yerel değerler bizi biz yapar ve güçlü kılar. Medeniyet oluşturan unsurlarımızın dinamik bir şekilde devamlılığını sağlar.

Fakat toplumlar bazı durumlarda ya tarih bilincinin unutulması ve toplumsal ruhun kaybolması ya da küresel siyasetin tahrik ve tecavüzleri karşısında bir fetret dönemine girer ve değer üretmek yerine başka medeniyetlerin değerlerini benimseyebilir. Bu durum o toplum açısından kendi medeniyetinin çöküşünü ve yıkılışını hazırlayan sürece girmek demektir. Her ne kadar önceki dönemlerde üretilmiş medeniyet değerleri o toplumun ayakta kalmasını sağlasa da başka toplumların sürekli ürettikleri değerler karşısında bu direnç zaman içerisinde kırılacaktır.

Eğer artık bilim alanında yeni, Farabi, İbnî Sinâ, Ali Kuşçu üretemiyorsak; sanât ve mûsikide yeni Dede Efendi, Itrî, Mimar Sinan üretemiyorsak ve bunun dışında daha bir çok alanda yeni değerler üretemiyorsak bizim medeniyetimiz inkirâza uğramıştır.

Müslümanlar ve bunun özelinde de Türk milleti malesef  “Fetret Dönemi”ne girmiştir. Önceki dönemlerde ürettikleri medeniyet unsurlarının devamlılığını sağlayamadığı gibi eski değerlerinin üzerinden geçinmekte ve tüketmektedir. Fakat şu asla unutulmamalıdır, sürekli değer üreten hâkim medeniyetler karşısında malesef yüzyılarca ve binlerce yıl önce ürettiklerimizin değeri ve varlığı yitip gitmektedir.

Eğer hâkim medeniyetler karşısında ezilmemek, yok olmamak ve kendi özgünlüğümüzü bulmak istiyorsak üretmek zorundayız. Çok çalışmalı, üretmeli ve bunu yaparken de inançlarımızdan, tarihimizden ve kültürel kodlarımızdan yararlanmalıyız. Medeniyetimizi halen daha ayakta tutan değerlerimize sımsıkı sarılmalı ve biz nerede yanlış yapıyoruz, neler yapmamız gerekir diye kendimize sormamız gerekmektedir!

Tarihçi ve Felsefeci Umut Güner

Kronik Kitap

Kronik Kitap olarak ülkemizin kültür yayıncılığına yepyeni bir soluk getirmek amacıyla 2016 sonbaharında yayın hayatına başladık. İçeriklerinden kapak tasarımlarına, baskı kalitesinden sosyal medya iletişimine dek komple bir yayıncılığı hedefledik ve kısa denebilecek bir sürede Türk yayıncılığının çıtasını yükselttik.

Tarihimizi dünya tarihçiliğine kabul ettiren merhum Halil İnalcık ile Türkiye’de tarihi geniş kitlelere sevdiren İlber Ortaylı’nın kitaplarını yayına hazırlarken duyduğumuz heyecanı her daim okuyucularımızda da gördük. Bu duygu alışverişi, hepsi birbirinden kıymetli yazarlarımızın kitaplarına da yansıdı ve ortaya her biri kaynak niteliğinde olan dev bir katalog çıktı.

Bu katalogda tarih alanında bahsi geçen değerli tarihçilerle atılan başarıların yanı sıra edebiyat, sosyal bilimler, popüler bilimler, iş dünyası ve eğitim gibi konularda hem ülkemizin yetkin isimlerinin kaleme aldığı hem de çeviri olarak son derece önemli kitaplar da yerini alıyor. Yayıncılık dünyasına uzun yıllardır hizmet eden editörlerimiz bu kitapların her birini titizce inceliyor, hazırlık aşamasından raflara ulaşana dek okuyucularımızın olabildiğince fayda sağlaması için çabalıyor.

Saygın yazarların telif ve çeviri eserlerini okurlarla buluşturmaya devam eden Kronik Kitap, bir taraftan yazın ve yayın dünyasının tanınmış yazarlarını bünyesine katmaya devam ediyor, diğer yandan da geleceği parlak isimlerle kataloğunu genişletiyor.

Kronik Kitap, meraklısından profesyoneline tüm okuma tutkunlarının yanında!